Berlin’de Prof. Dr. Haydar Baş’ın öncülüğünde yapılan Ehl-i Beyt Sempozyumu’ndan sonra mücadelenin iki kutup arasında olduğunu söylemiştik. Mücadelenin “İslam âlemini bölüp parçalamak isteyenlerle İslam âleminde tevhidi husule getirmek isteyenler” arasında cereyan ettiğini dile getirmiştik.
Berlin’de dünyaya ilan edilen “tevhid” tablosu üzerinden daha bir hafta bile geçmeden açıktan veya gizli şekilde haçlının yanında olan zevat eteklerindeki taşları dökmeye başladı. Konunun detayına geçmeden önce dünya perspektifini ortaya koymakta fayda var.
Adı değişse de “Haçlı seferleri devam ediyor”
Bir kere Haçlı seferleri devam ediyor. Adı kimi zaman Şark meselesi, kimi zaman BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), kimi zaman adı Arap Baharı da olsa bunların hepsi Haçlı saldırılarının alt başlıklarıdır. Zamana ve zemine göre farklı isimler verebilirler. Gaye Müslümanları özellikle de Türkleri Avrupa ve Anadolu topraklarından söküp atmaktır. Sahip oldukları toprakları, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ele geçirmektir.
Tarihi süreçte cepheler açık ve netti. Ancak günümüzde gizli cepheler ortaya çıkmaya başladı. Asıl tehlikeli olan da bu güruhtur. Baktığınızda Haçlıya karşıdır ancak esasta Haçlının değirmenine su taşır. Zaten ahir zamanda ortaya çıkacak olan deccal tehlikesi bu emsal bir tehlike olacaktır. Müslümanların içinden çıkacak ama Müslümanlara zarar verecek. Üzülerek ifade edelim ki ülkemiz politikası bu gri cepheye doğru kaymaktadır.
Bakın İsrail’e karşı, Avrupa Birliği’ne karşı sözde en büyük mücadeleyi veren merhum Erbakan ve yetiştirdiği talebelerinin yaptıklarına.
Erbakan, bir yıllık başbakanlığı döneminde İsrail ile 20 gizli anlaşma yapmıştır. Bunların içerisinde askeri eğitim anlaşması, istihbarat anlaşması, ticaret anlaşması ve daha neler var neler. Maalesef bunlar milletten saklandı, bürokrasiden de saklandı.
Gelelim AKP’nin icraatlarına
Malatya Kürecik’te sırf İsrail’i koruma adına füze kalkanı kurulmasına müsaade edildi. Üstelik bu tesisler için Türkiye epeyce maddi katkıda bulundu.
Niçin?
İsrail’i, başta İran olmak üzere bölge devletlerinden korumak için. Sözde NATO’ya ait olan bu kalkan bizzat Amerika’nın kendisine aittir. Biz o günden beri bu kalkanın sadece savunma değil aynı zamanda bir saldırı aygıtı olduğunu söyledik durduk. Alın size bir kalkan işlemi.
Amerikan savunma dergisi ‘Defense News’de yazılan haber tüylerimizi diken diken ediyor.
‘Defense News’de çıkan habere göre İsrail Gazze’ye saldırdığında İran’dan cevabi bir saldırı gelebilir düşüncesiyle Kürecik radar sistemi devreye giriyor. Tarama sahası içindeki Gazze’yi de taramış oluyor. Gelen veriler İsrail tarafından alınıyor. Sistemin ikinci parçası olan İsrail’deki “Davud’un sapanı” adı verilen füzesavar füzesi harekete geçiyor ve Hamas’ın attığı füzeler vuruluyor. Böylece İsrail’in “demir kubbe” adını verdiği koruma kalkanı sağlanmış oluyor. Gazze’de tespit edilen hedeflerin vurulması da işin cabası. İsrail’e karşı “One minute” edebiyatı yapanlar ise bir suçluluk psikolojisi içinde ağlama seremonisiyle işi örtbas etmek istiyorlar.
Hatırlayın İsrail Gazze’ye saldırırken de operasyonuna “Bulut Sütunu” adını vermişti. Evet, İsrail bir din devletidir ve muharref Tevrat’a göre hareket ediyor. Kendisine vaad edildiğine inandığı, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki topraklara sahip olmaya çalışıyor. Ve AKP hükümeti sözde karşı olsa da özde ve siyasi geçmişlerinde olduğu gibi, İsrail menfaatlerinin yanında yer alıyor.
Gelelim ABD’ye
Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle, ABD stratejik ortak. Kim bu ABD? Lozan Antlaşmasına imza koymamış. Lozan Antlaşması ne anlama geliyor? Lozan Antlaşması Türkiye’nin kuruluş senedidir. Sınırlarımız bu anlaşma ile belirlenmiştir. Yani ABD bizim sınırlarımızı kabul etmiyor. Güneydoğu sınırlarımızı kabul etmeyen ABD ile biz şimdi Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumu aracılığıyla komşu durumdayız. Açıktan hedefine ulaşamayan İsrail ve ABD İslam âlemini bölerek, içlerinden elçi bularak operasyon yapmaktadır.
İşte bu bizim hikâyemiz.
İçinde olduğumuz sürecin resmi şu: bölmeye çalışanlar ve birliği sağlamak için çalışan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu. AKP hükümeti icraatlarını yaparken tarihi çarpıtıyor, olayları çarpıtıyor. Halkın bilgi birikimi olmadığı için bundan istifade ediyor. Bakın şu söz Sayın Erdoğan’a ait “1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum bugün Suriye’de de yaşanan odur.” Bu çarpıtma bile en temel hadiselerin nasıl çarpıtıldığını göstermektedir. Düşünebiliyor musunuz, Erdoğan’a göre vatanını, Filistin’i, milletini küresel güçlere karşı savunan Esat, Yezid; Esat’a saldıran, Suriye’yi ele geçirmek isteyen Amerika ve İsrail ise Hüseyin rolünde. Bunun karşısında çıkan tek gür ses sayın Prof. Dr. Haydar Baş beye ait. Hocamız ‘hayır’ diyor Suriye Kerbela’sında, Hüseyin olan Esat’tır diyor. Bu ilmi bir hakikat olmasına rağmen sesi çok çıkan ama içi boş mu boş olan güruhlar seslerini yükseltiyorlar. Zannediyorlar ki hakkı gürültü ile örtecekler.
Yanılıyorlar
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es” deme vakti gelmiştir.
Berlin’de dünyaya ilan edilen “tevhid” tablosu üzerinden daha bir hafta bile geçmeden açıktan veya gizli şekilde haçlının yanında olan zevat eteklerindeki taşları dökmeye başladı. Konunun detayına geçmeden önce dünya perspektifini ortaya koymakta fayda var.
Adı değişse de “Haçlı seferleri devam ediyor”
Bir kere Haçlı seferleri devam ediyor. Adı kimi zaman Şark meselesi, kimi zaman BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), kimi zaman adı Arap Baharı da olsa bunların hepsi Haçlı saldırılarının alt başlıklarıdır. Zamana ve zemine göre farklı isimler verebilirler. Gaye Müslümanları özellikle de Türkleri Avrupa ve Anadolu topraklarından söküp atmaktır. Sahip oldukları toprakları, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ele geçirmektir.
Tarihi süreçte cepheler açık ve netti. Ancak günümüzde gizli cepheler ortaya çıkmaya başladı. Asıl tehlikeli olan da bu güruhtur. Baktığınızda Haçlıya karşıdır ancak esasta Haçlının değirmenine su taşır. Zaten ahir zamanda ortaya çıkacak olan deccal tehlikesi bu emsal bir tehlike olacaktır. Müslümanların içinden çıkacak ama Müslümanlara zarar verecek. Üzülerek ifade edelim ki ülkemiz politikası bu gri cepheye doğru kaymaktadır.
Bakın İsrail’e karşı, Avrupa Birliği’ne karşı sözde en büyük mücadeleyi veren merhum Erbakan ve yetiştirdiği talebelerinin yaptıklarına.
Erbakan, bir yıllık başbakanlığı döneminde İsrail ile 20 gizli anlaşma yapmıştır. Bunların içerisinde askeri eğitim anlaşması, istihbarat anlaşması, ticaret anlaşması ve daha neler var neler. Maalesef bunlar milletten saklandı, bürokrasiden de saklandı.
Gelelim AKP’nin icraatlarına
Malatya Kürecik’te sırf İsrail’i koruma adına füze kalkanı kurulmasına müsaade edildi. Üstelik bu tesisler için Türkiye epeyce maddi katkıda bulundu.
Niçin?
İsrail’i, başta İran olmak üzere bölge devletlerinden korumak için. Sözde NATO’ya ait olan bu kalkan bizzat Amerika’nın kendisine aittir. Biz o günden beri bu kalkanın sadece savunma değil aynı zamanda bir saldırı aygıtı olduğunu söyledik durduk. Alın size bir kalkan işlemi.
Amerikan savunma dergisi ‘Defense News’de yazılan haber tüylerimizi diken diken ediyor.
‘Defense News’de çıkan habere göre İsrail Gazze’ye saldırdığında İran’dan cevabi bir saldırı gelebilir düşüncesiyle Kürecik radar sistemi devreye giriyor. Tarama sahası içindeki Gazze’yi de taramış oluyor. Gelen veriler İsrail tarafından alınıyor. Sistemin ikinci parçası olan İsrail’deki “Davud’un sapanı” adı verilen füzesavar füzesi harekete geçiyor ve Hamas’ın attığı füzeler vuruluyor. Böylece İsrail’in “demir kubbe” adını verdiği koruma kalkanı sağlanmış oluyor. Gazze’de tespit edilen hedeflerin vurulması da işin cabası. İsrail’e karşı “One minute” edebiyatı yapanlar ise bir suçluluk psikolojisi içinde ağlama seremonisiyle işi örtbas etmek istiyorlar.
Hatırlayın İsrail Gazze’ye saldırırken de operasyonuna “Bulut Sütunu” adını vermişti. Evet, İsrail bir din devletidir ve muharref Tevrat’a göre hareket ediyor. Kendisine vaad edildiğine inandığı, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki topraklara sahip olmaya çalışıyor. Ve AKP hükümeti sözde karşı olsa da özde ve siyasi geçmişlerinde olduğu gibi, İsrail menfaatlerinin yanında yer alıyor.
Gelelim ABD’ye
Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle, ABD stratejik ortak. Kim bu ABD? Lozan Antlaşmasına imza koymamış. Lozan Antlaşması ne anlama geliyor? Lozan Antlaşması Türkiye’nin kuruluş senedidir. Sınırlarımız bu anlaşma ile belirlenmiştir. Yani ABD bizim sınırlarımızı kabul etmiyor. Güneydoğu sınırlarımızı kabul etmeyen ABD ile biz şimdi Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumu aracılığıyla komşu durumdayız. Açıktan hedefine ulaşamayan İsrail ve ABD İslam âlemini bölerek, içlerinden elçi bularak operasyon yapmaktadır.
İşte bu bizim hikâyemiz.
İçinde olduğumuz sürecin resmi şu: bölmeye çalışanlar ve birliği sağlamak için çalışan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu. AKP hükümeti icraatlarını yaparken tarihi çarpıtıyor, olayları çarpıtıyor. Halkın bilgi birikimi olmadığı için bundan istifade ediyor. Bakın şu söz Sayın Erdoğan’a ait “1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum bugün Suriye’de de yaşanan odur.” Bu çarpıtma bile en temel hadiselerin nasıl çarpıtıldığını göstermektedir. Düşünebiliyor musunuz, Erdoğan’a göre vatanını, Filistin’i, milletini küresel güçlere karşı savunan Esat, Yezid; Esat’a saldıran, Suriye’yi ele geçirmek isteyen Amerika ve İsrail ise Hüseyin rolünde. Bunun karşısında çıkan tek gür ses sayın Prof. Dr. Haydar Baş beye ait. Hocamız ‘hayır’ diyor Suriye Kerbela’sında, Hüseyin olan Esat’tır diyor. Bu ilmi bir hakikat olmasına rağmen sesi çok çıkan ama içi boş mu boş olan güruhlar seslerini yükseltiyorlar. Zannediyorlar ki hakkı gürültü ile örtecekler.
Yanılıyorlar
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es” deme vakti gelmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025