Ekonomi üretimsiz, üretim de emeksiz olmaz. Bir başka deyişle, emek, temel üretim faktörlerinden biridir. Böyle olmasına rağmen, kapitalizm ve sosyalizm, emeğin ekonomideki yerini doğru bir şekilde tespit edememiş ve birbirine zıt görüşler ileri sürmüşlerdir. Kapitalistler, "ekonomide önemli olan sermayedir" demiş ve emeği küçümsemişlerdir. Sosyalistler ise, 'sermayenin birikmiş emek' olduğunu görememiş, üretimde sermayenin payını inkâr etmişlerdir. Bu sermaye-emek mücadelesi, geçmişten günümüze kadar sürmüş ve halen de sürmektedir. Gerçekte ise, her iki sistemde de, emeğin sahibi olan işçiler, gerekli haklarına kavuşamamışlardır. Avrupa ve Amerika'da en kötü şartlarda 14-15 çalıştırılan işçiler, nihayet 1886 yılının 1 Mayıs'ında genel greve gittiler. Greve katılan işçilerin üzerine ateş açılmış, ölenler olmuş, 4 işçi lideri de idama mahkum edilmiştir. İdama mahkum edilen Amerikalı işçi liderlerinden Alber Parsan, idam sehpasına çıkarken şöyle demiştir: "Ben suçsuzum. Suçsuz olduğunu bütün dünya biliyor. Cani olduğum için değil, işçi haklarını savunduğum için asılıyorum". İşte, '1 Mayıs İşçi Bayramı' böyle ölümlü bir olaydan doğmuştur. Adı 'İşçi Bayramı' ama, dünyanın hiçbir yerinde, bugüne kadar bayram gibi kutlanamamıştır. 'İşçi Bayramı' diye meydanlara çıkan işçiler, yine işçi haklarını, yine uğradıkları haksızlıkları dile getirmek zorunda kalıyorlar. Demek ki, her iki sistem de işçilere, istediği hakları ve memnuniyeti sağlayamamıştır.İşçi hakları yalnızca ekonomik haklar değildir. Ekonomik haklar kadar, sosyal haklar da önemlidir. Kapitalizm ve sosyalizm, işçileri, üretimin bir parçası görüp, ekonomik hakla tatmine çalışmaktadır. Aslında işçi hakları, insan hakları olarak değerlendirilmelidir. Bırakınız sosyal ve insani hakları, işçiler, bunca mücadele sonuncunda, ekonomik haklarını bile, yeterli derecede elde edememişlerdir. Dünya Bankası verilerine göre, milyarlarca insan günlük 2 doların altında bir ücretle çalışmaktadır. "Çalışan kesimin bu derece inanılmaz bir ücret almak zorunda olduğu ekonomide işçi haklarının varlığından bahsetmek hayaldir" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet-Milli Devlet, s. 242). Esasen, işçi hakları, ekonomik model ve anlayışla ilgili bir konudur. İşçi, kendini mahkum eden bir ekonomi modelinde, nasıl hak arayabilir? "İşçi haklarında en önemli konu, piyasalarda emek arzı ile emek talebi arasında yaşanan dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Eğer terazinin ibresi, emek talep edenlerden yana ise, ne kadar sendikalaşma süreci yaşanırsa yaşansın, işçinin haklarını elde etmesi gerçek manada mümkün olmayacaktır" (A.g.e., s. 244). İşçinin hak arayabilmesi için pazarlık gücü olmalıdır. Halbuki her iki sistem de işçiye bu imkanı vermemektedir. "Eğer bir ekonomide işsizlik varsa ve bireyler iş aradıkları halde iş bulamıyorlarsa, bulsalar bile kimseye muhtaç olmadan hayatlarını ikame edecekleri bir gelire malik olamıyorlarsa, orda işçi hakkından bahsetmek gerçeklerle örtüşmeyecektir" (A.g.e., s. 244). İşçiler ve işçi liderleri, gerçekten işçi haklarını savunmak istiyorlarsa, ilkönce tam istihdamı ve sürekli büyümeyi gerçekleştirecek olan 'Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçmesi için mücadele etmelidirler. Çünkü, "tam istihdam sağlandığında ve sürekli büyüme yakalandığında ekonomide artık işsizlikten bahsedilemez" (A.g.e., s. 247). İşsizlik olmayınca da, işçiler güçlü konuma yükselirler. Kapitalizm ve sosyalizmde işsizliğin tanımı bile yapılamamıştır. Tanımlanamayan bir soruna, çözüm bulunabilir mi? Vıvıane Forrester, 'Ekonomik Dehşet' adlı kitabında bunu itiraf ediyor. Diyor ki: "İşsizlik ve işsizler terimiyle neyin kastedildiği hiçbir zaman gerçek manasıyla anlaşılamamıştır. Bu sorun, sözüm ona genel ilgi odağı olduğunda bile, sorunun içyüzü perdelenmiştir" (s. 11). Forrester, "Her Allah'ın günü iş başvurusunda bulunup reddedilmek bir iş, bir meslek olup çıkmıştır... Bu reddedilme, geri çevrilme zinciri, iş arayanlara bir hiç olduklarını inandırmak için sahneye konan bir oyun olmasın?" (A.g.e., s. 16) diyor. Evet, bu gerçekten bir oyun. Bu oyunlardan biri de, işçilere yılda bir gün bayram yaptırarak, onları avutmaktır. Azıcık dikkat edersek, bunu görebiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018