AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Şundan emin olmalıyım. Benim verdiğim parayla, vergiyle üniforması, elindeki silahı alınan ordumun mensupları günün birinde bu silahı bana doğrultmayacak. Bu coğrafyada büyük, güçlü, sağlam ve gece rahat uyumamızı sağlayacak bir ordu olması gerekir. Ama bu ordumuzun cuntaların cirit attığı, balyoz eylem planlarının hazırlandığı, sarıkız, ayışığı, eldiven gibi planların hazırlanmadığı bir ordu olması lazım” dedi.
İktidarın başkan yardımcısı böyle diyor. Resmen bir demokrasi ayıbı. Gerçi demokrasi mi bıraktılar ki, ayıbı olsun.
Türk ordusu kahraman bir ordudur. Ve bu ülkenin bu coğrafyada var olabilmesinin birinci şartıdır. Ha şunu derseniz kabul; Ordunun içinde her üniforma giyen ak kaşık mıdır? Hayır. Tam aksine bugünkü duruma gelinmesine, Türk Ordusunun savaşmadan esir pozisyonuna düşürülmesine bizzat üniforma giyenlerde bilinçli veya bilinçsiz yaptıkları söz ve icraatlarla zemin oluşturmuşlardır.
Neyse biz Çelik’in açıklamalarına daha doğrusu tarihten intikam alma söylemlerine dönelim. Çelik, Antalya’da düzenlenen “Siyaset Akademisi” toplantısında çok şeyler dedi. CHP’ye çattı, darbelerden şikayetçi oldu. Cumhurbaşkanlarının hep asker olmasından şikayet etti. Ha, Demirel ve Sezer’i de takım elbiseli general diye tabir etti. Kısaca AKP dışında her şey yalandı. Bir ara nasıl hatırladıysa toprak satışı meselesine geldi. Onu da Menderes ve Demirel’e mal etti. Onlarda satmış bizde satarız. Sahi Hüseyin Çelik hangi siyasi geçmişe sahiptir? Nerden, kimlerden gelmedir?
Başa dönersek; Asker hakkında başlatılan ve devam eden bir dava var. Görünen o ki, demokrasi havarisi kesilen iktidar çoktan hükmünü vermiş; Asker suçludur, darbecidir, askere güven olmaz. Ben değil, hükümetin sözcüsü böyle diyor. Hatta verdiği parayı ortaya koyuyor. Artık kaç lira verdiyse! Şike konusunda, kurumlar değil kişileri cezalandıralım, diyen anlayış, iş asker olunca topunun birden… diyor.
EY! Genel Kurmay. Bir köşe yazarına günlerce cevap yetiştirdiniz, sert açıklamalar yaptınız. Bakın silah arkadaşlarınızı peşinen suçlu ilan ediyor ve bunu gizlemiyor. Artık bir cevap verirsiniz iyisinden herhalde. Korkmayın! Giydiğiniz elbisenin parasını halk veriyor, Hüseyin Çelik değil. Hem de toplumun önünde, icra makamında, yürütme makamında olan birisi tarafından. Bunun bir bedeli olmalı değil mi…
Geçen gün rakamlar açıklandı. 2011’in vergisinin topluma dağılımı şöyle; En zengin yüz kişi toplam verginin % 5’ini vermiş. Asgari ücretle çalışanlar ise % 15’ini. Yani askerin üniformasının, silahının parasını halk veriyor.
Ya en zengin yüz kişinin verdiği vergiler? Zannımca bitmek bilmeyen yurt dışı gezilerine ayrılıyordur. Sonra Ahmet Davutoğlu’nun milletvekili maaşıyla 38 bin TL’lik (ev diyelim) bir evde oturmasının kaynağını Hüseyin Çelik açıklar herhalde. Ne de olsa sözcü. Rahat uyumak için askere güvenmek isteyen bir insan.
Bizde vatandaş olarak siyasete daha doğrusu siyasetçilere güvenmek istiyoruz. Millet fakr-u zaruret içindeyken, siyasetçilerin şatafat içinde yaşaması şahsen bende bir güven bunalımı yaratıyor. Devletin ve belediyelerin imkanları “ağaya ve yakınlarına beleş” mantığı tekrar hortlatılmışken, benim Ahmet’imin, Mehmet’imin çaresizliği canımı sıkıyor. (Hüseyin Çelik iyi bilir) Van depreminde devletin acizliği, vatandaşın yokluğa, çaresizliğe mahkumiyeti ve çadırlarda diri diri yanması daha hafızalarda canlıyken Sayın Başbakanın, kendi devletlerine para karşılığı isyan ettirilen Suriyeli sığınmacılara hazırlanan lüks konteynır kentte konuşması kanıma dokunuyor.
Sayın Çelik! Biz artık seçimle iktidara gelen partilerin halkın iktidarı olmasını istiyoruz. Bundan emin olmak istiyoruz. Böyle olması gerektiğine inanıyoruz.
Böyle değil mi? Van örneğini verdik ya! Hüseyin Çelik’te 23. dönem Van vekilidir. Suriye’den gelenlere tüm imkanlarını seferber eden ama yinede yaranamayan hükümet Van’da neredeydi?
Ha, Sayın Çelik! Uyku problemi yaşıyorsanız bu askerin üniformasından veya silahından dolayı değildir. Vicdanınızın hışırtısındandır…
İktidarın başkan yardımcısı böyle diyor. Resmen bir demokrasi ayıbı. Gerçi demokrasi mi bıraktılar ki, ayıbı olsun.
Türk ordusu kahraman bir ordudur. Ve bu ülkenin bu coğrafyada var olabilmesinin birinci şartıdır. Ha şunu derseniz kabul; Ordunun içinde her üniforma giyen ak kaşık mıdır? Hayır. Tam aksine bugünkü duruma gelinmesine, Türk Ordusunun savaşmadan esir pozisyonuna düşürülmesine bizzat üniforma giyenlerde bilinçli veya bilinçsiz yaptıkları söz ve icraatlarla zemin oluşturmuşlardır.
Neyse biz Çelik’in açıklamalarına daha doğrusu tarihten intikam alma söylemlerine dönelim. Çelik, Antalya’da düzenlenen “Siyaset Akademisi” toplantısında çok şeyler dedi. CHP’ye çattı, darbelerden şikayetçi oldu. Cumhurbaşkanlarının hep asker olmasından şikayet etti. Ha, Demirel ve Sezer’i de takım elbiseli general diye tabir etti. Kısaca AKP dışında her şey yalandı. Bir ara nasıl hatırladıysa toprak satışı meselesine geldi. Onu da Menderes ve Demirel’e mal etti. Onlarda satmış bizde satarız. Sahi Hüseyin Çelik hangi siyasi geçmişe sahiptir? Nerden, kimlerden gelmedir?
Başa dönersek; Asker hakkında başlatılan ve devam eden bir dava var. Görünen o ki, demokrasi havarisi kesilen iktidar çoktan hükmünü vermiş; Asker suçludur, darbecidir, askere güven olmaz. Ben değil, hükümetin sözcüsü böyle diyor. Hatta verdiği parayı ortaya koyuyor. Artık kaç lira verdiyse! Şike konusunda, kurumlar değil kişileri cezalandıralım, diyen anlayış, iş asker olunca topunun birden… diyor.
EY! Genel Kurmay. Bir köşe yazarına günlerce cevap yetiştirdiniz, sert açıklamalar yaptınız. Bakın silah arkadaşlarınızı peşinen suçlu ilan ediyor ve bunu gizlemiyor. Artık bir cevap verirsiniz iyisinden herhalde. Korkmayın! Giydiğiniz elbisenin parasını halk veriyor, Hüseyin Çelik değil. Hem de toplumun önünde, icra makamında, yürütme makamında olan birisi tarafından. Bunun bir bedeli olmalı değil mi…
Geçen gün rakamlar açıklandı. 2011’in vergisinin topluma dağılımı şöyle; En zengin yüz kişi toplam verginin % 5’ini vermiş. Asgari ücretle çalışanlar ise % 15’ini. Yani askerin üniformasının, silahının parasını halk veriyor.
Ya en zengin yüz kişinin verdiği vergiler? Zannımca bitmek bilmeyen yurt dışı gezilerine ayrılıyordur. Sonra Ahmet Davutoğlu’nun milletvekili maaşıyla 38 bin TL’lik (ev diyelim) bir evde oturmasının kaynağını Hüseyin Çelik açıklar herhalde. Ne de olsa sözcü. Rahat uyumak için askere güvenmek isteyen bir insan.
Bizde vatandaş olarak siyasete daha doğrusu siyasetçilere güvenmek istiyoruz. Millet fakr-u zaruret içindeyken, siyasetçilerin şatafat içinde yaşaması şahsen bende bir güven bunalımı yaratıyor. Devletin ve belediyelerin imkanları “ağaya ve yakınlarına beleş” mantığı tekrar hortlatılmışken, benim Ahmet’imin, Mehmet’imin çaresizliği canımı sıkıyor. (Hüseyin Çelik iyi bilir) Van depreminde devletin acizliği, vatandaşın yokluğa, çaresizliğe mahkumiyeti ve çadırlarda diri diri yanması daha hafızalarda canlıyken Sayın Başbakanın, kendi devletlerine para karşılığı isyan ettirilen Suriyeli sığınmacılara hazırlanan lüks konteynır kentte konuşması kanıma dokunuyor.
Sayın Çelik! Biz artık seçimle iktidara gelen partilerin halkın iktidarı olmasını istiyoruz. Bundan emin olmak istiyoruz. Böyle olması gerektiğine inanıyoruz.
Böyle değil mi? Van örneğini verdik ya! Hüseyin Çelik’te 23. dönem Van vekilidir. Suriye’den gelenlere tüm imkanlarını seferber eden ama yinede yaranamayan hükümet Van’da neredeydi?
Ha, Sayın Çelik! Uyku problemi yaşıyorsanız bu askerin üniformasından veya silahından dolayı değildir. Vicdanınızın hışırtısındandır…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025