Sanki eskiden daha içtendik, daha samimiydik, daha doğaldık, daha kendimiz idik.Çocukluğumuzun oruç mevsimini, Ramazan iklimini hatırlıyorum, sahurunu iftarını hatırlıyorum, komşular arası ilişkileri, sahurda olsun iftarda olsun yemek alış-verişlerini hatırlıyorum da o yanımızdan çok şeyler kopup gitmiş diye düşünüyorum.Belki o yıllarda televizyonun bir düğmesine basıp, kumanda elimizde kanal kanal dolaşıp dünyanın dört bir yanından haberler alamıyorduk ama bir birimizden haberdardık, komşulardan kimin ne ihtiyacı var onu biliyor ve karşılamak için seferber oluyorduk.Şimdi dünyadan, dünyalardan haberdarız ama en yakın komşular olarak bir birimizden bihaberiz.Eskiden hem orucu tutardık hem de birbirimizi tutardık, hem sahura kalkardık hem de kalkamamış komşularımızı kaldırma telaşına düşerdik, hem iftar sofrası hazırlardık hem de komşunun sofrasındaki çeşidi artırmak için bir tas çorba ile olsun katkıda bulunurduk."Cennet şu dört sınıfa aşıktır; Kur'an okuyana, oruç tutana, dilini muhafaza edene ve komşusuna ikramda bulunana" mealindeki Peygamber müjdesini belki bilmiyorduk ama madde madde yaşıyorduk eskiden.Çocukluğumuzda köyümüzde elektrik yoktu, televizyon yoktu, radyo ise belli birkaç evde vardı, yani herkesin dünyadan olsun, ülkeden olsun haberdar olma imkanı yoktu ama komşular bir birinden haberdardı, bir biri ile hemhal idi ve dertleri ile hemdert idi.Mesela, sahura kalkar kalkmaz, rahmetli annem sofra hazırlığına başlardı ama rahmetli babamın ilk işi, hemen dışarı çıkıp komşulardan kimin ışığı yanıyor kimin yanmıyor onu kontrol etmekti.Sahur vakti ışığı yanmayan bir komşu tespit ettiğinde derhal giyinir-kuşanır, yün çoraplarını dizlerine kadar çeker ve diz boyu karda, lapa lapa yağan karın altında elinde asa ile bata-çıka gider ve komşuyu sahura kaldırırdı.Çoğu geceler babamın dışarıdan gelişine uyandığımızda kardan adam vaziyetine büründüğünü görürdük, anlardık ki mahalleyi dolaşmış, komşuları sahura kaldırmış geliyor.Lapa lapa yağan kar, adım atmayı zorlaştıran tipi-boran koşuların bir birine o gece pişirdiklerinden ikram etmelerine engel değildi.Biz çocuklar, özellikle akşam namazlarına camiye koşardık, çünkü namaz çıkışında her hangi bir komşu "oruçluya iftar ettirene, onun sevabı kadar sevap yazılır" müjdesine ermek için hazırladığı iftarlıklarla donattığı tepsi ile cami kapısında beklediğini biliyorduk.Çok ciddi bir rahatsızlığın, yatalak hastalığın dışında istisnasız tüm komşular teravih namazında buluşur, camide olmayan biri varsa, ona geçmiş olsuna gidilirdi.Gaz lambası ile aydınlanan köyün camii, sadece Ramazan gecelerine mahsus olmak üzere, varlıklı ailelerin getirdikleri, lüks denilen, beyaz fitilleri ile geceyi gündüze çeviren o özel cihazlarla aydınlanırdı.Kışlara denk gelen Ramazan akşamlarında teravihler, caminin sobasında yanan odunların çıkardıkları sesler eşliğinde kılınırdı.Eskiden bu gün olduğu kadar, dünyadan haber alma araçlarımız yoktu ama bir birimizden, hastamızdan, yoksulumuzdan mutlaka haberdar olurduk.Eskiden, hem orucu hem de birbirimizi tutardık.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025