Batıda zenginler: "Gerçek olan yalnız zenginliktir, gerisi hayalden ibarettir; zevk edelim ve ölelim" der iken, orta halliler ise: "Gerçek olan yalnız unutmadır, gerisi hayalden ibaret, unutalım ve ölelim" der, fakirlere ise şu kalır: "Gerçek olan yalnız felakettir, gerisi hayalden ibaret; küfürde bulunalım ve ölelim."
Bundan dolayı Batı'nın geçmişinde, ilahi sevginin kiliseye ebedi itaatten geçtiğini söyleyen papaz güruhu, Hz. İsa'nın adına dağıtılan okunmuş ekmeğini yiyen kendi çocuklarının dönüp bu kutsal kilise ekmeğe tükürdüklerine tanık oldular. Çünkü kandırıldıklarını ve bununla sömürüldüklerini öğrenmişlerdi.
Bugün batılı olmayan dünyanın, batı tarafından apaçık sömürüldüğünün farkına varması, ancak modern zamanların başlangıcı sayılan 20. yüzyılın ilk çeyreklerinde başladı. Bu asil silkiniş ile her alanda bir düzensizlik, bir bunalım sürmeye başlamış ve eskiden görülen krizlerin sınırını aşan bir noktaya gelmiştir. Hiç kuşkusuz bu, batı dünyasının sonu, yeni bir dünyanın başlangıcı olmuştur.
Eskiler şöyle derlerdi; kızgın bir köpeğe rastlandığında hiç geriye dönmeden ve istifi bozmadan yürümek cesaretini gösterirseniz, köpek bir müddet homurdanarak peşinizden gelip saldırmaz ama korku alameti gösterir ve adımlarınızı hızlandırırsanız, üzerine atılıp sizi parçalar; bir defa da dişlerini etinize geçirdi mi, bir daha elinden kurtuluş yoktur. Nelerin mümkün olduğunu bilmek son derece tehlikeli bir şeydir; insanın içinden "bu olabilir" demesiyle bu "olmuştur" demesi arasında fark vardır, bu köpeğin ilk diş geçirmesidir.
Nitekim 2. Dünya Savaşı'ndan itibaren ABD ezici bir üstünlükle dünyanın egemen gücüne dönüşüverdiğinde, hemen açık açık dünyanın enerji kaynaklarını haksızca ele geçirmeye yöneldi. Ortadoğu'nun engin petrol kaynakları olan bölgelerine yerleşti. Arkasından önce Balkanlarda, Kafkaslar'da ve sonra Orta Asya bölgelerine saldırdı. Batı bunu yaparken doğuyu batılaştırdığını dolayısıyla, kendine ait modernleşmeyi şarka getirdiğini söylüyordu.
Halbuki hem Doğulu, hem de Batılı olunmaz; kozmopolit bir kişilik şahsiyetsizliktir. Bu apaçık milliyetsizleştirmektir, müstemlekeleştirmektir, kolonyalleşmektir. Bu nedenle de "küreselleşmeyi, global entegrasyonu çok sevdim" kim diyorsa kimliğini değiştiriyor demektir; oysa kimin ne olduğu çok önemlidir.
Hem "entegrasyon" hem de "modernleşme" her ikisi "millet/ulus" kavramına göndermede bulundukları için merkezi önem taşıyan kavramlar. Oysa millet/ulus kavramı asırlık bir kavram. "Entegrasyon" ve "marjinalleşme" ise, batılı dünyanın kendisinin dışındaki coğrafyayı, kültür ve ulusları kendi ait kültür coğrafyasında asimile etmek için, modern zamanlarında yeni icat ettiği kolonyal kavramlar ve ahlakdışı uygulamalarıdır.
Dünyayı böylesine kör kuvvetin esiri yapan egemen kör gözler, acaba böyle bir durumda zulme uğrayan ezilenleri düşünmez mi? Nice ümit ve sıkıntılarla büyüttükleri ciğerparelerini üç-beş gün içinde kara topraklara veren bir ananın bir babanın halini düşününüz, acaba bunların kalplerini yakan ateşleri, devamlı akan gözyaşlarının selini hangi batılı medeniyetin, hangi hümanizması, hangi vicdanı nasıl ve ne şekilde teselli edebilir, insaniyetten payı olan bunları yapabilir mi?
Çağımızdaki bu dramatik durum, aslında dünya hakkında çok kötü haberler veriyor. Bu kötü haberler 11 Eylül ABD kamikaze baskınında olduğu gibi batı dünyasını şoka uğratırken acaba bu ezilenler için kalan son umutları da yok mu etti?
Dünya, şu anda Amerika'nın kontrolü altındaki peyke benziyor. Berbat bir durum. Gelecek nesillerin sahip olabilecekleri umutları büyük ölçüde zayi etti. Bu umutsuzluk, bu evrensel hayal kırıklığı kitleleri küreselleşmenin karanlıklarında nereye kadar sürükleyebilir!
Faizlerin hükümetleri böyle (!) davranmaya devam ederse, ortaya çok büyük boşluklar, ezilen halklar adına adilce doldurulmazsa, post-kolonyalistlere kalır meydan... Bu ise daha çok kötü sonuçlar doğurur. Halkları, ulusları güç yoluyla bastıramazsanız, istediğiniz gibi insanlarla oynayamazsınız, bombalayamazsınız ve öldüremezsiniz!
Eğer halkları zor yoluyla bastırırsanız bunun adı savaş olur, kaos olur, katliam olur tıpkı Filistin'de olduğu gibi, Kosova ve Bosna'da olduğu gibi. Tahrikin, adaletsizliğin nerede, ne yapacağını ve yapılan zulümlerin neyi başlatacağını söylemek mümkün değil, sürprizler olacak!
Bundan dolayı Batı'nın geçmişinde, ilahi sevginin kiliseye ebedi itaatten geçtiğini söyleyen papaz güruhu, Hz. İsa'nın adına dağıtılan okunmuş ekmeğini yiyen kendi çocuklarının dönüp bu kutsal kilise ekmeğe tükürdüklerine tanık oldular. Çünkü kandırıldıklarını ve bununla sömürüldüklerini öğrenmişlerdi.
Bugün batılı olmayan dünyanın, batı tarafından apaçık sömürüldüğünün farkına varması, ancak modern zamanların başlangıcı sayılan 20. yüzyılın ilk çeyreklerinde başladı. Bu asil silkiniş ile her alanda bir düzensizlik, bir bunalım sürmeye başlamış ve eskiden görülen krizlerin sınırını aşan bir noktaya gelmiştir. Hiç kuşkusuz bu, batı dünyasının sonu, yeni bir dünyanın başlangıcı olmuştur.
Eskiler şöyle derlerdi; kızgın bir köpeğe rastlandığında hiç geriye dönmeden ve istifi bozmadan yürümek cesaretini gösterirseniz, köpek bir müddet homurdanarak peşinizden gelip saldırmaz ama korku alameti gösterir ve adımlarınızı hızlandırırsanız, üzerine atılıp sizi parçalar; bir defa da dişlerini etinize geçirdi mi, bir daha elinden kurtuluş yoktur. Nelerin mümkün olduğunu bilmek son derece tehlikeli bir şeydir; insanın içinden "bu olabilir" demesiyle bu "olmuştur" demesi arasında fark vardır, bu köpeğin ilk diş geçirmesidir.
Nitekim 2. Dünya Savaşı'ndan itibaren ABD ezici bir üstünlükle dünyanın egemen gücüne dönüşüverdiğinde, hemen açık açık dünyanın enerji kaynaklarını haksızca ele geçirmeye yöneldi. Ortadoğu'nun engin petrol kaynakları olan bölgelerine yerleşti. Arkasından önce Balkanlarda, Kafkaslar'da ve sonra Orta Asya bölgelerine saldırdı. Batı bunu yaparken doğuyu batılaştırdığını dolayısıyla, kendine ait modernleşmeyi şarka getirdiğini söylüyordu.
Halbuki hem Doğulu, hem de Batılı olunmaz; kozmopolit bir kişilik şahsiyetsizliktir. Bu apaçık milliyetsizleştirmektir, müstemlekeleştirmektir, kolonyalleşmektir. Bu nedenle de "küreselleşmeyi, global entegrasyonu çok sevdim" kim diyorsa kimliğini değiştiriyor demektir; oysa kimin ne olduğu çok önemlidir.
Hem "entegrasyon" hem de "modernleşme" her ikisi "millet/ulus" kavramına göndermede bulundukları için merkezi önem taşıyan kavramlar. Oysa millet/ulus kavramı asırlık bir kavram. "Entegrasyon" ve "marjinalleşme" ise, batılı dünyanın kendisinin dışındaki coğrafyayı, kültür ve ulusları kendi ait kültür coğrafyasında asimile etmek için, modern zamanlarında yeni icat ettiği kolonyal kavramlar ve ahlakdışı uygulamalarıdır.
Dünyayı böylesine kör kuvvetin esiri yapan egemen kör gözler, acaba böyle bir durumda zulme uğrayan ezilenleri düşünmez mi? Nice ümit ve sıkıntılarla büyüttükleri ciğerparelerini üç-beş gün içinde kara topraklara veren bir ananın bir babanın halini düşününüz, acaba bunların kalplerini yakan ateşleri, devamlı akan gözyaşlarının selini hangi batılı medeniyetin, hangi hümanizması, hangi vicdanı nasıl ve ne şekilde teselli edebilir, insaniyetten payı olan bunları yapabilir mi?
Çağımızdaki bu dramatik durum, aslında dünya hakkında çok kötü haberler veriyor. Bu kötü haberler 11 Eylül ABD kamikaze baskınında olduğu gibi batı dünyasını şoka uğratırken acaba bu ezilenler için kalan son umutları da yok mu etti?
Dünya, şu anda Amerika'nın kontrolü altındaki peyke benziyor. Berbat bir durum. Gelecek nesillerin sahip olabilecekleri umutları büyük ölçüde zayi etti. Bu umutsuzluk, bu evrensel hayal kırıklığı kitleleri küreselleşmenin karanlıklarında nereye kadar sürükleyebilir!
Faizlerin hükümetleri böyle (!) davranmaya devam ederse, ortaya çok büyük boşluklar, ezilen halklar adına adilce doldurulmazsa, post-kolonyalistlere kalır meydan... Bu ise daha çok kötü sonuçlar doğurur. Halkları, ulusları güç yoluyla bastıramazsanız, istediğiniz gibi insanlarla oynayamazsınız, bombalayamazsınız ve öldüremezsiniz!
Eğer halkları zor yoluyla bastırırsanız bunun adı savaş olur, kaos olur, katliam olur tıpkı Filistin'de olduğu gibi, Kosova ve Bosna'da olduğu gibi. Tahrikin, adaletsizliğin nerede, ne yapacağını ve yapılan zulümlerin neyi başlatacağını söylemek mümkün değil, sürprizler olacak!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002