Hedef ateşkes değil, kaos

Bugün başını ABD'nin çektiği Batı medeniyetinin beslendiği temel kaynak, kaos ve karmaşadır. Tarihte de Batı'nın temel yaklaşımlarında örneklerle gördük ki, Batı pek barış yanlısı olmamıştır, hep savaşları ve çatışmaları körüklemiştir.

Bugün bunun örneklerini özellikle de Ortadoğu coğrafyasında şahit oluyoruz.

İsrail'in Gazze Şeridi'nde 7 Ekim'den bu yana sürdürdüğü soykırım, tüm dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir.

Dün itibarıyla İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bini geçti.

İsrail bu coğrafyada işlediği insanlık suçu sebebiyle tarihinde ilk kez Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırımcı olarak yargılanmaktadır.

İsrail'e en büyük destekleri sunan Batılı ülkelerin yönetimlerini bir kenarda tutarsak, halkları da İsrail'in sergilediği bu vahşete büyük tepki göstermektedir.

Hatta İsrail'in içinden de İsrail'in katliamlarına tepki var. 

İsrail'in en meşhur basın organlarından olan Haaretz gazetesi, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırıların, 21. yüzyılda yaşanan en kanlı savaşlardan biri olduğunu vurguladı.

Haaretz gazetesi, İsrail hükümetinin "Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığının açıkladığı İsrail'in saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının gerçeği yansıtmadığı" iddiasına ilişkin bir araştırma haberi yayımladı

Haberde, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye saldırılarında 2 milyonluk nüfusun yüzde 2'sine tekabül eden yaklaşık 40 bin kişinin öldüğü göz önüne alındığında ve bölgedeki ölü sayısı ile ölüm oranlarına bakıldığında savaşın, bu yüzyılın başından itibaren yaşanan en kanlı savaşlardan biri olduğu kaydedildi.

İsrail ordusunun, daha önce "güvenli" ilan ettiği bölgelere düzenlediği saldırılarla çok sayıda Filistinlinin can verdiğine dikkat çekilen haberde, Gazze halkının çoğunun zorla göç ettirilmiş olmasına rağmen Filistinlilerin İsrail ordusunun güvenli olarak nitelediği bölgelere kaçmalarının fayda etmediği, hayatını kaybedenlerin büyük kısmının bu sözde güvenli alanlarda öldüğü aktarıldı. 

Savaşın başladığı tarihten bu yana çok sayıda uluslararası örgüt, hükümet, basın ve yayın organının, Gazze'deki Sağlık Bakanlığının yayımladığı ölü sayılarının doğruluğunu tartıştığı belirtilen haberde, bu sayıların güvenilir olduğuna dair görüş birliği bulunduğu vurgulandı. 

Haberde, Gazze ve diğer çatışma bölgeleri arasındaki farklara işaret edilerek, "Gazze'de yaşananlar ile 21. yüzyıldaki diğer savaşlar arasındaki en belirgin fark, bölgenin yaklaşık 360 kilometrekare alana sahip olması, savaşa katılmayan halkın çatışmalardan kaçamaması ve her şeyden önce bölge nüfusuna göre yaşanan büyük kayıp oranı" denildi. 

İsrail ordusunun Gazze'de "insani" olarak tanımladığı sözde güvenli bölgelerde "yaşam koşullarının çok zor olduğu, yerinden edilenlerin aşırı kalabalıktan ve salgın hastalıklardan mustarip, güvenli barınaklar, sağlık desteği ve birçok temel ihtiyaçtan da yoksun olduğu" kaydedildi. 

Araştırma haberde, Gazze'deki şiddetli insani felaketin boyutunu en iyi açıklayan istatistiğin, bölgenin nüfusuna göre ölüm oranı olduğuna dikkat çekildi. Haberde, "Gazze nüfusunun yüzde 2'si bir yıldan kısa süre içinde öldürüldü. Bu İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşlar tarihinde olağan dışı bir durum. Gazze'de olduğu gibi Suriye'de de nüfusun yaklaşık yüzde 2'si öldürüldü ancak önemli bir farkla, orada savaş 13 yıldır devam ediyor" ifadeleri kullanıldı.

Gazete ayrıca Londra Üniversitesinde Ekonomi Profesörü olan savaş ve silahlı çatışma alanında uzman Michael Spagat'ın, "Nüfus oranına göre öldürülen kişi sayısı açısından Gazze'deki savaşın, 21. yüzyılın en şiddetli 10 çatışması arasında ilk 5'e girdiğini varsayıyorum. Nüfusun bu kadar büyük yüzdesinin öldürüldüğü zaman dilimini hesaba katarsak Gazze savaşı ilk sırada yerini alır" sözlerine yer verdi.

Evet, bu haberin kaynağı İsrail basını, Haaretz gazetesi. Biz 7 Ekim'den bu yana bu değerlendirmeleri yapıyoruz ama bu doğruları bir İsrail gazetesinin dikkat çekmesi bence oldukça önemli.

Bütün bu gerçeklere rağmen, ABD ve yandaşları "ateşkes" diyor, "savaş bölgeye yayılmasın" diyor, "gerilim azaltılsın" diyor ama ardından bir bakıyoruz, İsrail'e daha güçlü, daha yıkıcı ve can alıcı silahlar gönderiyorlar.

Adeta İsrail'e deniyor ki, "Biz ateşkes söylemleriyle dünyayı oyalıyoruz, Ey İsrail, sen öldürmeye, işgal etmeye, yakıp yıkmaya devam et."

Önceki gün ABD, İsrail'e 20 milyar doların üzerinde askeri teçhizat satmayı onayladı. Bu teçhizatın içinde 50 adet F-15IA, 25 adet F-15I savaş uçağı, 30 adet orta menzilli havadan havaya füze sistemi (AMRAAM), 32 binden fazla tank mermisi, 50 binden fazla top mermisi ve ilgili ekipmanlar var.

ABD bunları İsrail'e ateşkes ve bölgesel barış için mi gönderiyor? Elbette ki hayır. Daha fazla savaş, daha fazla kaos, daha fazla ölüm, daha fazla yıkım için gönderiyor. Çünkü Ortadoğu'da barış, başta da belirttiğimiz gibi ABD ve yandaşlarının işine gelmiyor.

ABD ve diğer Batılı ülkelerin kaosa ve savaşlara dayalı bu sömürü sisteminden kurtuluşun tek yolu, dünyada barışın tesisidir. Diğer bir ifadeyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük bir öngörüyle ifade ettiği "Yurtta sulh cihanda sulh" ölçüsüdür.

Dünyada barışı istiyorsak bunun tek ekonomik modeli, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli, bunun devlet modeli de yine Prof. Dr. Baş'ın Sosyal Devlet Milli Devlet tezidir. Dünyada Milli Ekonomi Modeli yaygınlaştıkça, devletler bu eşsiz modelle birlikte Milli Devlet oldukça, sömürücülerin de eli kolu bağlanacaktır.