Gelip kapımıza dayanmış bulunan savaş söylentilerinden de bahsetmiyorum. Nihayet, hangisiyle karşılaşırsak işin ucunda ya şehitlik vardır ya da gazilik, kısmetimize düşene razı oluruz. İnsanımızın, özellikle de gençliğimizin yadeller, yaban eller tarafından değiştirlmesi, dönüştürülmesidir felaketin ayak sesleri. İstiklal aşığı, Tevhid sevdalısı, hilal vurgunu bu milletin çocuklarının, torunlarının köleliğe adım atması, şirk çukuruna yuvarlanması ve haç'a, kiliseye yönlendirilmesidir felaketin ayak sesleri. Kendi geçliğini her türlü zararlı cereyanlara karşı, sam yellerine karşı korumakla mükellef olan ilgili devlet kurumlarının, gençliğimizin değil de, gençliğe tuzak kuranların bekçiliğini yapar duruma gelmiş, getirilmiş olması felaketin ayak sesleridir. Gazi Mustafa Kemal'in, Bursa'da bir kolejde üç Türk kızının hıristiyan yapıldığı haberleri üzerine söz konusu kolejin eğitimini kapatarak son vermesinin üzerinden daha bir asır bile geçmemişken, İstanbul'un göbeğinde, Bostancı Gösteri Merkezinde tam üç bin Türk insanının "vaftiz" edilişine emniyet güçlerimiz bekçilik yapmışsa ve üç bin insanımız haçlı-siyonist hokkabazlarının tuzağına düşürülmüşse felaketin ayak sesinden değil de kapımızı güm güm vuran tehlikeden söz etmemiz daha doğru olur herhalde. "Bir hilal uğruna ne güneşler batıran" nice civanlarını toprağa gömen bu milletin torunlarından sadece İstanbul'da üç bin tanesi merasimle kiliseye-havraya adım attırılıyor. Tevhid safından alınıp şirk safına kaydediliyor, hilal'in gölgesinden çıkarılıp haçın gölgesine taşınıyor da böylesine toplumsal bir felaket güzide basınımızda haber bile olmuyor. Memleketin herhangi bir köşesinde bir hastalıktan ötürü 3 bin tane tavuk telef oluyor da yer yerinden oynuyor. Kamera ordusu, medya oraya taşınıyor, naklen yayınlar başlıyor, fakat üç bin Müslüman Türk, kendi özünden, dininden, milletinden kopartılıyor, haramiler paylaşıyorlar da kimselerden ses seda çıkmıyor. Günümüz, yarınımız ve istikbalimiz ve dahi istiklalimiz adına tehlike çanları kulaklarımızı sağır edecek kadar yakınımızda çalıyor, fakat bu ne gaflet, bu nasıl uyku? Şu satırlar birazcık olsun uykunuzu kaçırır mı bilmem: "Bu devletin kurucusu; 'iktisadi faliyette bulunmak' veya 'ilmi araştırma yapmak' maksadıyla gelmiş olsalar bile, Türkiye'deki yabancıların, halkı birbirine ve devlete karşı kışkırtarak bir istilayı hazırlamak için çalıştıklarına inanırdı. Şimdi öyle bir şuur kaybına uğradık ki artık bizi yabancıların kurtaracağına inanıyoruz. Devlete, Millete ve İslamiyet'e olan inancımız sarsıldı.Tutuklanacağına dair söylentiler üzerine 'pırrr' ettiği Amerika'da ağır misafir muamelesi gören Hocaefendi'nin sık sık papazların koluna girip tafra satması ve onlarla işbirliği yapması, kiliseye karşı duyulan Türk Milli dikkatini öylesine dağıttı ki, artık bu düşman karargahına bile sempati ile bakıyoruz. Eeee, AKP'nin Genel Başkanı papaz elbiseleriyle poz verip, kilise açılışlarında boy gösterirse, bu düşman karargahının tevlid ettiği tehlikeye kimi inandırabiliriz biz? Birkaç yıl öncesine kadar her türlü belanın merkezi olarak kabul edilen kilise, artık umut olarak sunuluyor Türk Milletine! Bir gazetemizde; mesela Sultan Ahmet Camii'ne giden şaşıların düzeldiğine, Süleymaniye Camii'nde namaz kılanların çocuk sahibi olduğuna, Valide Sultan Camii'nde ibadet edenlerin kısmetlerinin açıldığına dair bir haber yayınlansaydı, tecrübeyle sabittir ki, İslamiye'te karşı yeni bir haçlı kampanyası başlatılırdı. Ne çağdaşlığımız kalırdı, ne de gericiliğimiz. Halka uzman olarak tanıtılan akademik kariyer sahibi müslüman dinsizler, derhal ekranlarda peyda olur ve başlarlardı bizi azarlamaya. Ya kiliselerin çeşitli hastalıkları tedavi ettiklerine ilişkin haberler yayınlanırsa? Kilise Cami'den daha kutsal konuma yükseltildiği için kimsenin çıtı çıkmazdı!" (Necdet Sevinç, Tercüman 29 Aralık 2005).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025