Haşimilerin halifeliği almasından korktular
Hz. Ebu Bekir ve yanındakiler Haşimoğulları'ndan hiç kimseyi devletin önemli bir görevine getirmediler. Çünkü Haşimîlerin halifeliği ele geçirmelerinden korkuyorlardı
04.10.2015 00:00:00
Sakife'de egemenliği ele alanlar ileri sürdükleri ve iktidar aracı olarak kullandıkları görüşlerini ısrarla savundular ve bunun için çeşitli yöntemler kullandılar. Bu bağlamda kullandığı yöntemlerin ya da savundukları görüşlerin meşruluğunu, İslâm davetini koruma özelliğine sahip olmasını göz önünde bulundurmadılar. Nitekim egemen zümrenin, Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'ini nihai olarak iktidardan uzaklaştırmak, Haşimîlere güç veren düşünceyi bir daha dirilmemek üzere gömmek, daha doğrusu gelecekte ortaya çıkabilecek her türlü muhalefetin önünü kesmek için bazı siyasî adımlar ve taktikler geliştirdiğini görüyoruz:
1- Yeni yönetim, muhaliflere, yeni halifeye muhalefet etmelerinin İslâm şeriatında haram olan fitneye, kargaşaya sebep olmaktan başka bir şey olmadığını söylemeyi esas alan bir söylem geliştirdi. Bunu söylerken şu argümanı ileri sürüyorlardı: İslâm devleti henüz tam anlamıyla oturmuş değildir. Dış düşmanlar devletin varlığını tehdit ediyorlar. Öte yandan Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra genç İslâm devletinin sınırları içinde dinden dönme olayları da baş göstermiştir. Dolayısıyla bu koşullarda yeni halifeye muhalefet etmek fitne çıkarmaktan başka bir şey değildir.
2- Yeni halife ve taraftarları, Sakife'de Sa'd b. Ubade'ye karşı uyguladıkları şiddet ve sertlik esasına dayalı politikayı İmam Ali'ye (a.s) karşı da uyguladılar. Hatta Ömer, içinde Fatıma (a.s) dahi olsa İmam Ali'nin (a.s) evini yakma tehdidinde bulunmuştu. (Bihar'ul-Envar, 43/197, Dar'ül-Vefa bs). Bunun anlamı şudur: Hz. Fâtıma ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne mensup diğer kimselerin, yönetim erkinin kendilerine karşı şiddet esaslı politikayı izlemesini engelleyecek bir dokunulmazlıkları yoktur.
3- Ebu Bekir ve yanındakiler Haşimoğulları'ndan hiç kimseyi devletin önemli bir görevine getirmediler. Çünkü Haşimîlerin halifeliği ele geçirmelerinden korkuyorlardı. (Tarih-i Taberî, 2/618; Müruc'uz-Zeheb, İbn-i Esir Tarihi'nin dipnotunda, 5/135). Geniş İslâm devletinin en küçük bir bölgesine bile, bir tek Haşimîyi dahi vali olarak tayin etmediler.
4- Halifeliği ve yüksek yönetim merkezini ele geçirmek hususunda Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'yle rekabet edecek, onlara düşmanlık besleyecek güçlü bir siyasî kitlenin hazırlanmasını sağladılar. Nitekim biliyoruz ki, ikiyüzlü ve çeşitli siyasî beklentileri olan Emevîler, Ebu Bekir ve Ömer zamanında devletin önemli makamlarını ele geçirmişlerdi. Öte yandan ikinci halifenin icat ettiği şûra olgusu da, Osman b. Affan'a diğer rakiplerine oranla daha şanslı hale gelmesini sağlamıştır.
Bu siyasal kitle büyüyecek ve gelişecekti. Çünkü bir şahıs tarafından değil, bir hanedan tarafından temsil ediliyordu. Dolayısıyla Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'nin hilâfeti ele geçirmesi de gün geçtikçe imkânsız hale gelecekti. En azından zor olacaktı.
5- Haşimoğulları'na eğilimi bulunan tüm görevlileri görevlerinden uzaklaştırdılar. Rivayet edilir ki, Ebu Bekir Şam bölgesini fethetmek üzere gönderdiği ordunun komutanı Halid b. Sa'd b. As'ı görevden almıştı. Bunun tek nedeni de Ömer'in, onun hakkında Haşimîlere ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'ne eğiliminin olduğunu söylemiş olmasıydı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra kendilerine karşı muhalif bir tutum takınmış olduğunu hatırlatmış olmasıdır. (Tarih-i Taberî, 2/586, Müesseset'ül-A'lemî bs).
1- Yeni yönetim, muhaliflere, yeni halifeye muhalefet etmelerinin İslâm şeriatında haram olan fitneye, kargaşaya sebep olmaktan başka bir şey olmadığını söylemeyi esas alan bir söylem geliştirdi. Bunu söylerken şu argümanı ileri sürüyorlardı: İslâm devleti henüz tam anlamıyla oturmuş değildir. Dış düşmanlar devletin varlığını tehdit ediyorlar. Öte yandan Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra genç İslâm devletinin sınırları içinde dinden dönme olayları da baş göstermiştir. Dolayısıyla bu koşullarda yeni halifeye muhalefet etmek fitne çıkarmaktan başka bir şey değildir.
2- Yeni halife ve taraftarları, Sakife'de Sa'd b. Ubade'ye karşı uyguladıkları şiddet ve sertlik esasına dayalı politikayı İmam Ali'ye (a.s) karşı da uyguladılar. Hatta Ömer, içinde Fatıma (a.s) dahi olsa İmam Ali'nin (a.s) evini yakma tehdidinde bulunmuştu. (Bihar'ul-Envar, 43/197, Dar'ül-Vefa bs). Bunun anlamı şudur: Hz. Fâtıma ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne mensup diğer kimselerin, yönetim erkinin kendilerine karşı şiddet esaslı politikayı izlemesini engelleyecek bir dokunulmazlıkları yoktur.
3- Ebu Bekir ve yanındakiler Haşimoğulları'ndan hiç kimseyi devletin önemli bir görevine getirmediler. Çünkü Haşimîlerin halifeliği ele geçirmelerinden korkuyorlardı. (Tarih-i Taberî, 2/618; Müruc'uz-Zeheb, İbn-i Esir Tarihi'nin dipnotunda, 5/135). Geniş İslâm devletinin en küçük bir bölgesine bile, bir tek Haşimîyi dahi vali olarak tayin etmediler.
4- Halifeliği ve yüksek yönetim merkezini ele geçirmek hususunda Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'yle rekabet edecek, onlara düşmanlık besleyecek güçlü bir siyasî kitlenin hazırlanmasını sağladılar. Nitekim biliyoruz ki, ikiyüzlü ve çeşitli siyasî beklentileri olan Emevîler, Ebu Bekir ve Ömer zamanında devletin önemli makamlarını ele geçirmişlerdi. Öte yandan ikinci halifenin icat ettiği şûra olgusu da, Osman b. Affan'a diğer rakiplerine oranla daha şanslı hale gelmesini sağlamıştır.
Bu siyasal kitle büyüyecek ve gelişecekti. Çünkü bir şahıs tarafından değil, bir hanedan tarafından temsil ediliyordu. Dolayısıyla Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'nin hilâfeti ele geçirmesi de gün geçtikçe imkânsız hale gelecekti. En azından zor olacaktı.
5- Haşimoğulları'na eğilimi bulunan tüm görevlileri görevlerinden uzaklaştırdılar. Rivayet edilir ki, Ebu Bekir Şam bölgesini fethetmek üzere gönderdiği ordunun komutanı Halid b. Sa'd b. As'ı görevden almıştı. Bunun tek nedeni de Ömer'in, onun hakkında Haşimîlere ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyti'ne eğiliminin olduğunu söylemiş olmasıydı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra kendilerine karşı muhalif bir tutum takınmış olduğunu hatırlatmış olmasıdır. (Tarih-i Taberî, 2/586, Müesseset'ül-A'lemî bs).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.