Bunun türlü çeşit yolları var… Sansür, tutuklama, yasak. Ve daha olmadı şiddet… Tehdit, her türlü engelleme.
Bu ülkede İzmir Marşı'nı siyasidir diye yasaklamaya kalkışanları gördüğümüz gibi, sanatı terörün arka bahçesi olarak itham eden bir İçişleri Bakanına da tanık olduk. Bu eski bakan arkadaş, kendi partisinde yer bulamadığı için muhalefet partilerinden birinde soluğu almıştır şimdilerde…
Son günlerde bazı festivallerin iptal edildiği, konserlerin ya da sanatçıların yasaklandığı haberleri peş peşe gelmektedir.
Kıyafeti nedeniyle sahneye çıkması engellenen sanatçı/sanatçılar bir yanda, giyiminden vazgeçtik, yokini ile bikini arasında yarı çıplak kadınların yer aldığı, Brezilya Karnavalını bile gölgede bırakan bir gösteriyi düzenleyen MHP'li Belediye Başkanı bir yanda. Mekân Alanya. Gel de şaşma!
İktidara yakınsan ne giyim ne kuşam ve ne de tarz… Umurlarında değil.
Sanatın kurumları ve sanatçılar hiçbir zaman siyasal iktidarların görüşleri doğrultusunda olmaya zorlanmamalı. Sanat, hükûmetin değil halkın hizmetinde olmalıdır. Sanat kurumları ve sanatçıya getirilen kısıtlama ve yasaklar, benzer baskılar sanatçıyı yaralar, moralini bozar. Zorba tavır halkı, sanatçısından koparır.
Genel olarak sanatı yoklamadan önce şu sözlere kulak verelim: "Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, ama kafalar boşalmıştır." (Büyük Frederik) Tarih boyunca atalarımız, çok sayıda sanat eseri verdiler. Anadolu'ya yerleştikten sonra da bu çalışma hızlanarak sürdü. Özellikle Cumhuriyet'le birlikte sanat alanında önemli atılımlar oldu. Atatürk, sanatın öneminin bilincinde bir doğrultuda yol gösterdi.
Güzel sanatlar, ulusların uygarlık ve çağdaşlık adına birbirleriyle yarışta oldukları bir alandır. Bu alanın hemen her dalında yetişen sayısız sanatçımız vardır.
Güzel sanatları sınıflandırdığımızda üç grup karşımıza çıkar:
1.Fonetik (işitsel) sanatlar (müzik-edebiyat-şiir)
2.Plastik sanatlar ya da görsel sanatlar (resim-heykel-mimari-grafik-fotoğraf)
3.Dramatik sanatlar ya da sahne sanatları (tiyatro-opera-bale-sinema-pandomim)
Sanatçı diğer insanlara göre farklı özellikleri olan insandır. Kafasında yeni bir evren kurar. Onu tanımak oldukça güçtür.
Hep iyinin ve güzelin yanında olur. O, yüreğinde taşıdığı sevgi güneşini insanlığa götürür.
İstek ve kararlılık sanatçı olmak için yetmez; Allah (cc) vergisi yetenek gerektirir. Yetenek ise, tek başına anlam taşımaz; sonsuz bir öğrenme süreciyle, azimli çalışmayla, yılmayan emekle desteklenmesi gerekir. Sanatsever olmak ta içten ilgi ve kararlı emek ister, yaşamdaki her önemli aşamanın gerektirdiği gibi.
Türkiye'nin sanatı destekleyen, sanatsever yöneticileri olduğu kadar, sanata ilgisiz siyasetçileri de olmuştur.
Osmanlı'dan başlayacak olursak, portresini Bellini gibi bir ustaya yaptıracak kadar Rönesans sanatına yakın Fatih Sultan Mehmet, Klasik Türk Müziğine gönül vermiş, suzidilâra makamının mucidi, bestekâr III.Selim, sarayda bir opera sahnesi kurdurtacak derecede Klasik Batı Müziğine sevdalanmış II.Abdülhamit, Batı müziği formunda çalışma yapmış hanedan mensupları hemen akla gelen örneklerdir.
Atatürk'ün gerek Klasik Batı Müziği, gerek Klasik/neoklasik Türk müziği, Rumeli ve Ege türküleri sevgisi herkesçe bilinmektedir.
Bugünkü yönetici kadroda Fuzuli'den, Baki'den, Nedim'den dem vurana rastlamadığımız gibi, Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi son dönem Osmanlı şâirlerine de itibar edenini duymadık. Bu kadroda Itri'yi Dede Efendi'yi benimsemişler var mıdır, bilemiyoruz!
Sözün özü, siyasal iktidara soruyoruz: Kültür politikalarına ne zaman sıra gelecek?
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023