Bir felsefe öğretmeni, ilk karşılaştığı öğrencilerin bakış açısını ve kapasitesini ölçmek için, bir yazılı yapar. Yazılı kâğıdı, 5 sorudan oluşur. 4 soru kâğıdın bir tarafında, 1 soru ise diğer tarafındadır. 4 sorunun, her bir cevabı için, 10 puan ayrılmakta ve toplamda 40 puan yapmaktadır. Fakat diğer taraftaki soru 60 puandır. Yani bu soruyu bilen sınavı geçmektedir. Bu soruyu bilemeyen öğrenci, diğer 4 soruyu bilse dahi, bu sınavda başarı sağlayamıyor.4 soru normal felsefi akımlar ve teoriler hakkındadır. Gayet kolay olan bu soruları yapan öğrenciler, kâğıdın diğer tarafını çevirirler. Tek soru vardır: "Masamın üzerindeki, sandalyeyi anlatan kısa bir kompozisyon yazınız!"Oysaki masanın üzerinde sandalye yoktur. Öğrenciler, bunun kendileri için hazırlanmış, bir tuzak olduğunu bilir ve başlarlar hayal kurmaya. Hepsi de masanın üzerindeki sandalyeyi zihninde oluşturur. Bazısı aldığı güneş ışığı açısını, bazısı boyutunu-rengini, bazısı yapısını, bazısı da yönünü yazar.Sınav sonucu açıklanır herkes 40 almış, sadece tek bir öğrenci 60 almıştır. Çünkü bu öğrenci "nasıl olsa diğer 4 soruyu yapmadım, 1 taneyi de cevaplamasam olur" mantığıyla, o soruya "masanın üzerinde sandalye yok ki!" cevabını yazar. İşte bu cevap, felsefe öğretmenin, o öğrencide gördüğü, "gerçekleri yansıtma ideolojisini" keşfetmesine sebep olur.Bugün herkes bir şeylere bakıyor, yazıyor, yorumluyor. Ama kim aslında var olan şeyleri görüyor, yazıyor ve yorumluyor?Süslü kelimeler, edebiyatı güçlü cümleler bize hep doğruluk çağrıştırırken hiç düşündük mü acaba aslında gerçek daha yalın olamaz mı diye? Bazı şeylere ulaşmak için, dişini tırnağına takan insanlar, aslında elde etmek istedikleri şeyin ne kadar kolay olduğu ihtimalini göz önünde bulundurmuşlar mıdır mesela?Bizler, zorluğu, hep başarı olarak algıladık ya da bize böyle empoze edildi. Böylelikle hayatımız da zorluklar normal, kolaylıklar ise a-normalleşti. Mesela çok çalışkan bir öğrenci, sınava girdiğinde en kolay soruda en çok zaman harcar. Çünkü zor sorularla muhatap olmaktan, sorunun kolay olduğuna kendini bir türlü inandıramaz. Ne yazık ki İşte şimdi bizim de dünyamız böyle?Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız insanlara vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, sınavsız üniversite, doğum ikramiyesi vs. gibi projeler sunduğunda insanlar bu kolaylığı kabullenemedi. Projeleri dinlediler okudular ama anlayamadılar, göremediler. Çünkü karanlıklar ve zorluklar içerisinde yaşayanların dünyasına bir anda güneş doğdu. Bu güneşe bakanların gözleri kamaştı. Ama güneşe bakmak değil de güneşi görebilmekte marifet. Yalın bir gözle bakarsan göremezsin! Senin dünyana doğan güneşin sana sunduğu enerji kaynağını görebilmen için çok zorlanmana gerek yok aslında. Senin üzerine doğan bu güneşten aydınlanmanın planlarını yapan BRICS ülkeleri bu güneşe nasıl bakması gerektiğini ve nasıl faydalanacağını keşfetti, darısı bizim başımıza?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Behiye Alioğlu / diğer yazıları
- Egoist miyiz? / 04.07.2019
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016