1. Ben neden sevilmiyorum?
2. Ben neden bu kadar çirkinim?
3. Ben neden doğdum?
4. Ben neden dışlanıyorum?
5. Ben neden eziğim?
6. Ben neden ağlıyorum?
7. Ben neden böyleyim?
8. Ben neden yalnızım?
9. Ben neden yaşıyorum?
Bütün bu aranan cümleleri harmanlayıp ortak bir karar verdiğimiz zaman insanımızın tatminsiz olduğu anlaşılmaktadır.
Genciyle yaşlısıyla insanımız bu sorulara cevap bulamadan hayatını sürdürüp gitmekte bir selin önündeki kütük misali hayatını devam ettirmektedir. Tabiri caizse, yaşayan ölü gibi.
Eminim ki bu kişilerin içinde maddi durumu her seviyeden insan var. Zengini de var, yoksulu da var. Yani kâinatı sonsuz nimetlerle kuşatmış olan Cenab-ı Hakk'ın her türlü nimetinden faydalandığı halde mutsuz.
Bu sonsuz nimetlerden faydalanıyoruz. Ama sahibini unutuyoruz.
Mutsuzluğumuz ondan. Huzursuzluğumuz ondan. Kaçışımız ondan. Keyifsizliğimiz ondan. Dünya meşguliyetlerinin bizi tatmin edeceğini zannediyoruz ama asla tatmin olamıyoruz. Tatminliği, evlerde, arabalarda, gezmelerde, macerada… arıyoruz. Hâlbuki mutluluk kendi içimizde. Çok yakınımızda.
Bütün bu sorunların temeline indiğimizde asıl sorunun insanımızın kendi iç dünyasıyla barışık olmadığı ortaya çıkıyor.
İşte tam bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "İNSANI ÖNCE KENDİ YARARINA KAZANMA" tezi devreye giriyor. Yani insanı önce kendine faydalı hale getirip daha sonra çevresine, topluma ve ülkesine faydalı hale getirmek.
Peki, insanı kendi yararına nasıl kazanacağız?
İnsanımızı önce kendi iç dünyasıyla barıştıracağız.
Kendine verilmiş sonsuz nimetlerin sahibiyle barıştıracağız ki o nimetleri kullanırken huzurlu olsun, mutlu olsun. Sahibiyle barışık olmanın verdiği huzurla yaşamını sürdürsün.
Bir meyve ağacının meyvesini sahibinin izniyle yemek mi daha huzur verir, yoksa onun rızası olmadan mı yemek daha huzur verir? Tabi ki birincisi. İşte bütün bu nimetlerin sahibi olan yaratıcımızın rızasını kazandığımız zaman kâinatın bir modeli olan fiziksel yapımız ve ondan bir parça olan ruhumuz huzur içinde olacak huzurun, mutluluğun refahın tadını doya doya yaşayacağız.
İşte Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "İnsanı önce kendi yararına kazanma" tezinin sırrı buradadır. İnsanı kendi iç dünyasıyla barıştırdığınız zaman ona hangi mesleğin gömleğinin giydirirseniz giydirin işini en mükemmel bir şekilde yapacak ve huzursuzluk diye bir problem olmayacaktır.
İşi hep tersinden yapıyoruz. Önce meslek gömleğini giydiriyoruz. Ki bu aşamada bir sürü zahmet çekiyoruz. Daha sonra mükemmel insan olmasını bekliyoruz. İş işten geçiyor. En mükemmel imkânlara sahip olduğu halde huzuru bulamıyor
Bir iş yerinde çalışan bir işçinin patrondan habersiz yıllarca çalışıp onunla tanışmadan, onunla sohbet etmeden işyerinden emekli olup gitmesine benzer. Her zaman çalışan insanlar işverenlerinin onayını aldığını bilmek ister. Onların övgüleriyle muhatap olmak isterler. Onların onayını alan çalışanlar işlerinde daha verimli daha mutlu ve huzurlu olurlar.
İnsan olarak bizler de böyleyiz. Bir yaratıcımız var. Vücudumuz biz istesek de istemesek de onunla iletişime geçmek ister. Asıl esaret o iletişim yollarını kapatmaktır. İnsanın kendine verdiği en büyük ceza onunla iletişime yanaşmamaktır. Beden kalıbına kendisi hapsedip kafesten uçmak isteyen bülbül misali kendini mahkûm etmesidir. Bunun sonucunda huzursuzluk, mutsuzluk ne derseniz deyin her türlü vücut kimyamızın kabul etmeyeceği durumlarla karşılaşırız ve sonunda acı çekeriz.
Eğitim anlayışımızı bu temel üzerine oturtmayıp da kendi haline bırakmamız durumunda kendi algısıyla önüne sunulan her türlü cezbedici durumlara kapılıp gidecek ve daha sonra da asla geri dönüşü olmayan sonuçlara sebebiyet verecektir. Artık o çocuk sizin olmayıp başkalarının kontrolünde her türlü amaç için kullanılan biri haline gelecektir.
Çare olarak Prof. Dr. Haydar Beş Bey'in, insanımızı kendi yararına kazanma tezi olan eğitim anlayışının hayata geçirilmesi ve insanımızı hem kendiyle barışık, hem de toplumla barışık hale getirmektir.
- Ne yardan, ne serden vazgeçerler… / 04.06.2024
- Google’da en çok aranan ‘Ben neden’ cümleleri / 19.06.2023
- MMSH’den EYYT’ye / 09.12.2022
- Tilkiye cesaretini göster demişler, gitmiş yavrusunu yemiş... / 29.10.2022
- Kuvvetten kazanç varsa yoldan kayıp vardır / 15.10.2022
- Kuvvetten kazanç varsa yoldan kayıp vardır / 15.10.2022
- Körle oturan şaşı kalkar / 23.08.2022
- Bir başarı öyküsü değil, bir başarı yaşantısı / 27.07.2022
- Gündüz varlıkla arkadaş, gece yokluğa kardeş… / 13.06.2022