Psikolojik savaşta yenik düşen insanlar, köleliği kabul eder ve zamanla onun gönüllüsü olurlar. Bu sebepten, “savaşların en tehlikelisi psikolojik savaş, köleliğin en kötüsü de gönüllü köleliktir” derler. Esasen gerçek anlamda köleler, gönüllü kölelerdir. Çünkü ekonomik ve sosyal durumları, özgür yaşamalarına müsait iken, onlar kendi istekleriyle köleliği tercih ederler. Bu çeşit köleler, saraylarda yaşarlar, mal-mülk ve makam-mevki sahibidirler, ama özgür değildirler. Efendilerinin her sözünü emir telâkki eder, kapısında kuyruğa girerler. Efendilerine isyan etmeyi akıllarının ucundan dahi geçirmezler. Fakat efendileri emrettiği takdirde isyan etmeyecekleri hiç kimse yoktur. Örnek mi istiyorsunuz? Örnek, İslâm ülkelerindeki son isyanlar. Söz konusu isyanları, gönüllü kölelerin efendilerinden emir alarak başlattıkları, gün gibi aşikârdır.
Tarihte toplumların zaman zaman devletlerine karşı ayaklandığı ve isyan ettiği bilinen bir gerçektir. Bu isyanlar, genelde çok dinli ve çok dilli toplumlarda, devletin bir dini ve dili dayatması sonucu çıkmışlardır. Peki, İslâm ülkelerinde isyanlar, böyle bir dayatmadan mı kaynaklanmışlardır? Hayır, isyanı teşvik eden efendiler, gerekçeyi şöyle açıklıyorlar: “İslâm ülkelerinde halklar demokrasi istiyor.” Bu, külliyen yalandır. Gerçek Müslümanlar, demokrasi için isyan etmezler ve demokratik yönetimlerle de sorunlarının çözüleceğine inanmazlar. Böyle bir davranış ve inanış, İslâm medeniyetine ihanettir. Bu demek olur ki İslâm, sorunlarımızı çözemez.
Gönüllü köleler, zilleti içselleştirmiş insanlardır. Hiçbir şey izzetlerine dokunmaz ve onları harekete geçirmez. Günümüzde yaşadığımız musibetlerin temelinde de bu, yani izzet yokluğu yatmaktadır. Batıların, İslâm ülkelerini işgal etmesi, her çeşit hakareti, zulmü Müslümanlara reva görmesi, bu zatlara dokunmuyor. Dokunmaması şöyle dursun, bir de işgalcilerden yana tavır sergiliyorlar. “Niçin böyle davranıyor ve bu zillete boyun eğiyorsun?” diye sorduğunuzda, “Bugün güçsüzüz, sesimizi çıkarmayalım, güçlendiğimizde yapacağımızı yaparız” derler. Bunu diyenlerin unuttuğu bir gerçek var. O da şudur: Hiçbir zaman zilletle izzete varılmaz. Bir insan ne kadar güçsüz düşerse düşsün izzetini koruyabilir. Gerekirse ölür, fakat zillete katlanmaz. Müslümanların hareket tarzı böyle olmalıdır. Ecdadımız zilletle yaşamayı ölümden beter gördüğü için “Ya istiklâl, ya ölüm” parolasıyla İstiklâl Mücadelesi’ni başlatmıştır. Çünkü biliyorlardı ki, zilletlerin en kötüsü esarettir, izzetle yaşamanın birinci şartı da bağımsızlıktır.
Batılılar, içerimizden devşirdikleri bu gönüllü kölelerin, İslâm ülkelerinde idareci olması için özel bir gayret sarf ederler. Onları kendilerinden görürler. Gerçekten de, bu kişiler işbaşına geldiklerinde, her konuda Batılılardan yana olurlar. Ülkelerinin milli çıkarlarını değil, Batılıların çıkarlarını düşünürler. Kendi başlarına asla karar veremezler. Sürekli Batı dünyasından bir emir ve işaret beklerler. En küçük işte bile “Acaba Batılılar ne der, ABD nasıl karşılar?” sorusuna cevap bulmadan yerlerinden kımıldayamazlar.
Batılı emperyalistlerin öncelikli tercihi, İslâm ülkelerini gönüllü köleler vasıtasıyla işgal ve idare etmektir. Maalesef, bu politika, birçok ülkede başarıyla uygulanmaktadır. Başarısızlık halinde çeşitli bahanelerle askeri işgallere başvurulmaktadır. Onun içindir ki, gönüllerin işgali, toprakların işgalinden daha önemli görülmüştür. Çünkü gönülleri işgal edilenler, topraklarını kendi elleriyle efendilerine peşkeş çekmektedirler. Gönüllerin işgalini gerçekleştirenlerin başında misyonerler ve diyalogcular gelmektedir. Sözün özü, İslâm ülkelerinin en büyük sorunu, gönüllü kölelerden kurtulmaktır. Gönüllü köleler, dış düşmanlardan daha tehlikeli ve zararlıdırlar. Bir başka deyişle, önümüzde iki yol var: Biri izzet yolu, diğeri de zillet yoludur. Eğer, gönüllü köleleri, zilleti içselleştirenleri önder ve idareci yapar ve arkasından gidersek, zillet içerisinde yaşamaya kendimizi mahkûm etmiş oluruz. Milletimize yakışan ne pahasına olursa olsun izzet yolunda yürümektir.
Tarihte toplumların zaman zaman devletlerine karşı ayaklandığı ve isyan ettiği bilinen bir gerçektir. Bu isyanlar, genelde çok dinli ve çok dilli toplumlarda, devletin bir dini ve dili dayatması sonucu çıkmışlardır. Peki, İslâm ülkelerinde isyanlar, böyle bir dayatmadan mı kaynaklanmışlardır? Hayır, isyanı teşvik eden efendiler, gerekçeyi şöyle açıklıyorlar: “İslâm ülkelerinde halklar demokrasi istiyor.” Bu, külliyen yalandır. Gerçek Müslümanlar, demokrasi için isyan etmezler ve demokratik yönetimlerle de sorunlarının çözüleceğine inanmazlar. Böyle bir davranış ve inanış, İslâm medeniyetine ihanettir. Bu demek olur ki İslâm, sorunlarımızı çözemez.
Gönüllü köleler, zilleti içselleştirmiş insanlardır. Hiçbir şey izzetlerine dokunmaz ve onları harekete geçirmez. Günümüzde yaşadığımız musibetlerin temelinde de bu, yani izzet yokluğu yatmaktadır. Batıların, İslâm ülkelerini işgal etmesi, her çeşit hakareti, zulmü Müslümanlara reva görmesi, bu zatlara dokunmuyor. Dokunmaması şöyle dursun, bir de işgalcilerden yana tavır sergiliyorlar. “Niçin böyle davranıyor ve bu zillete boyun eğiyorsun?” diye sorduğunuzda, “Bugün güçsüzüz, sesimizi çıkarmayalım, güçlendiğimizde yapacağımızı yaparız” derler. Bunu diyenlerin unuttuğu bir gerçek var. O da şudur: Hiçbir zaman zilletle izzete varılmaz. Bir insan ne kadar güçsüz düşerse düşsün izzetini koruyabilir. Gerekirse ölür, fakat zillete katlanmaz. Müslümanların hareket tarzı böyle olmalıdır. Ecdadımız zilletle yaşamayı ölümden beter gördüğü için “Ya istiklâl, ya ölüm” parolasıyla İstiklâl Mücadelesi’ni başlatmıştır. Çünkü biliyorlardı ki, zilletlerin en kötüsü esarettir, izzetle yaşamanın birinci şartı da bağımsızlıktır.
Batılılar, içerimizden devşirdikleri bu gönüllü kölelerin, İslâm ülkelerinde idareci olması için özel bir gayret sarf ederler. Onları kendilerinden görürler. Gerçekten de, bu kişiler işbaşına geldiklerinde, her konuda Batılılardan yana olurlar. Ülkelerinin milli çıkarlarını değil, Batılıların çıkarlarını düşünürler. Kendi başlarına asla karar veremezler. Sürekli Batı dünyasından bir emir ve işaret beklerler. En küçük işte bile “Acaba Batılılar ne der, ABD nasıl karşılar?” sorusuna cevap bulmadan yerlerinden kımıldayamazlar.
Batılı emperyalistlerin öncelikli tercihi, İslâm ülkelerini gönüllü köleler vasıtasıyla işgal ve idare etmektir. Maalesef, bu politika, birçok ülkede başarıyla uygulanmaktadır. Başarısızlık halinde çeşitli bahanelerle askeri işgallere başvurulmaktadır. Onun içindir ki, gönüllerin işgali, toprakların işgalinden daha önemli görülmüştür. Çünkü gönülleri işgal edilenler, topraklarını kendi elleriyle efendilerine peşkeş çekmektedirler. Gönüllerin işgalini gerçekleştirenlerin başında misyonerler ve diyalogcular gelmektedir. Sözün özü, İslâm ülkelerinin en büyük sorunu, gönüllü kölelerden kurtulmaktır. Gönüllü köleler, dış düşmanlardan daha tehlikeli ve zararlıdırlar. Bir başka deyişle, önümüzde iki yol var: Biri izzet yolu, diğeri de zillet yoludur. Eğer, gönüllü köleleri, zilleti içselleştirenleri önder ve idareci yapar ve arkasından gidersek, zillet içerisinde yaşamaya kendimizi mahkûm etmiş oluruz. Milletimize yakışan ne pahasına olursa olsun izzet yolunda yürümektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018