Zeynep MENGÜTÜRK
21. yüzyıl mücadelelerin büyük ölçüde ekonomik sahada cereyan ettiği bir çağ olacaktır. Ancak iktisadi gelişimini tamamlamış ülkelerin bu yarışta ön saflarda yer alması mümkün olabilir.
Uluslararası bir sömürü mantığının hakim olduğu global dünyada gelişme sürecindeki ülkeler, ancak kendi sosyal ve iktisadi yapılarına uygun bir milli ekonomi modelini hayata geçirdikleri taktirde kalkınmalarını tamamlayabilirler.
Küreselleşme ve Türkiye
Stratejik, coğrafi ve jeopolitik öneme haiz bir ülke olmamız yanında, tarihi misyonumuz, sahip olduğumuz yeraltı ve yerüstü kaynakları ve doğal zenginlikler artı topraklarımızın farklı inançlar açısından ifade ettiği mana sebebiyle ülkemiz küresel oyunların hemen her türlüsüne sahne olmaktadır. Uluslararası para spekülatörleriyle ortak çalışan IMF dış kredilerle elimizi kolumuzu bağlayıp, işimizi bitirmenin peşindeyken, AB de bizi arasına alma vaadiyle açıkça bölüp parçalamaya çalışmaktadır.
Orduyu ve devleti küçültmemiz, Güneydoğu'dan, Kıbrıs'tan, Ege'den vazgeçmemiz, stratejik kurumları satışa çıkarmamız, her sahada dışarıya "tam bağımlı" bir hale gelmemiz... küresel dünyada bize biçilen rol, 1919'un şartlarıyla tam bir paralellik arz ediyor.
Bu karamsar tablo içerisinde Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ortaya koyduğu milli model bir kurtuluş reçetesidir. Bu modelde; ekonomi, tarım, sanayi, hukuk vs. her alanda tam bağımsız olmak ve tamamen kendi insanımızın emeğini devreye koyarak kalkınmak esastır. Bu görüşler aynı zamanda dünya çapında ödül almış fikirlerdir. Küresel ölçülerin hakim olduğu bir dünyada bundan farklı bir kalkınma modeliyle başarıya ulaşmak da mümkün değildir.
Milli Ekonomi modelinde maksat ülkemizin kalkınması ve ekonomik bağımsızlığıdır. Türkiye her türlü mal ve hizmet üretme gücüne sahip olmalı, iç ve dış ödemeleri borçlanmadan temin edebilmelidir.
Milli ekonomi modelinin esasları
1. Uluslararası sermayenin yürüttüğü ekonomik savaştan dolayı ülkemizde reel sektör büyük yatırım ve organizasyonları gerçekleştirecek projeleri hayata geçirmekten uzaklaşmıştır.
2. Bu noktada devlet yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni teknik ve yöntemlerin uygulandığı ve büyük sermaye yatırımlarının gerektiği alanlara girip, mamul ve yarı mamul üreterek reel sektöre öncülük yapmalı, uzun vadede üretimimiz ve istikrarın sağlanması için stratejik malların üretimi garanti altına alınmalıdır (Yani devlet güçlü olmalıdır).
3. Reel sektör faaliyet dışı gelirlerle değil üretimle para kazanmaya yönlendirilmelidir.
4. Üreticinin sıfır maliyetle sermaye elde edebilmesi için, emisyonun genişletilmesi ve faiz giderlerinin kaldırılmasıyla elde edilecek kaynak proje mukabili müteşebbise verilmelidir.
5. Sigorta, vergi ve enerji gelirleri aşağıya çekilerek maliyetlerin düşürülmesi temin edilmeli, bu sayede halkımıza dış piyasa koşullarında rekabet edebilecek mal sağlanmış olacaktır.
6. Yerli üretim ithal mallar karşısında korunmalıdır. (ABD ve Avrupa ülkelerinin, kendi üreticilerini ve piyasalarını korumak için akıl almaz gümrük ve kota uygulamalarına devam ederken, bize tam zıddını tavsiye ettikleri malumdur).
7. Dışarıya satılan hammadde ve yarı mamullerin değer katılarak mamul haline geldikten sonra ihraç edilmesi sağlanmalıdır.
8. Yapılacak yatırımlar ekonomik açıdan öncelikli sektörlere dağıtılarak verimlilik yakalanmalı ve yatırım hacmi ile daha yüksek bir büyüme hızı elde edilmelidir.
9. Yabancı sermayenin bir ülkeye enerji kaynaklarını veya doğal kaynakları kullanmak ya da gümrük duvarlarını aşarak iç pazara mal ve hizmet satmak için geldiği bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeleri sömürme mantığı dışında, yatırım yaptığı ülkeyle "ekonomik kader birliği" yapacak ve kazandığı paranın tamamını bu ülke içinde tekrar yatırıma dönüştürecek anlayışta olan yabancı sermayeye her türlü teşvik sağlanmalıdır.
10. Dalgalı kur uygulamasına son verilerek, Türk parasının değeri Merkez Bankası eliyle korunmalı, dolarizasyonu önleyecek tedbirler alınmalıdır.
11. Bankacılık kesimi devlet denetimi altında olmalı faiz hadlerinin belirlenmesinde banka kredilerinin sektörler ve firmalar arasındaki yatırımlarının dağılım ve yapısı kontrol altında tutulmalıdır.
12. Uluslararası Tahkim uygulamasına son verilmelidir.
13. Gümrük Birliği milli çıkarlarımız doğrultusunda tekrar gözden geçirilmelidir.
14. Spekülatif para ve sermaye hareketlerine karşı tedbirler alınmalıdır.
15. İşçi ve memurdan, geliri 100 milyarın altında olan üretici ve pazarlamacıdan vergi alınmamalıdır.
16. Tarım ve hayvancılık, ormancılık ve madencilik desteklenmeli, bu işletmelerin devreye girmesi için faizsiz kredi verilmelidir.
21. yüzyıl mücadelelerin büyük ölçüde ekonomik sahada cereyan ettiği bir çağ olacaktır. Ancak iktisadi gelişimini tamamlamış ülkelerin bu yarışta ön saflarda yer alması mümkün olabilir.
Uluslararası bir sömürü mantığının hakim olduğu global dünyada gelişme sürecindeki ülkeler, ancak kendi sosyal ve iktisadi yapılarına uygun bir milli ekonomi modelini hayata geçirdikleri taktirde kalkınmalarını tamamlayabilirler.
Küreselleşme ve Türkiye
Stratejik, coğrafi ve jeopolitik öneme haiz bir ülke olmamız yanında, tarihi misyonumuz, sahip olduğumuz yeraltı ve yerüstü kaynakları ve doğal zenginlikler artı topraklarımızın farklı inançlar açısından ifade ettiği mana sebebiyle ülkemiz küresel oyunların hemen her türlüsüne sahne olmaktadır. Uluslararası para spekülatörleriyle ortak çalışan IMF dış kredilerle elimizi kolumuzu bağlayıp, işimizi bitirmenin peşindeyken, AB de bizi arasına alma vaadiyle açıkça bölüp parçalamaya çalışmaktadır.
Orduyu ve devleti küçültmemiz, Güneydoğu'dan, Kıbrıs'tan, Ege'den vazgeçmemiz, stratejik kurumları satışa çıkarmamız, her sahada dışarıya "tam bağımlı" bir hale gelmemiz... küresel dünyada bize biçilen rol, 1919'un şartlarıyla tam bir paralellik arz ediyor.
Bu karamsar tablo içerisinde Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ortaya koyduğu milli model bir kurtuluş reçetesidir. Bu modelde; ekonomi, tarım, sanayi, hukuk vs. her alanda tam bağımsız olmak ve tamamen kendi insanımızın emeğini devreye koyarak kalkınmak esastır. Bu görüşler aynı zamanda dünya çapında ödül almış fikirlerdir. Küresel ölçülerin hakim olduğu bir dünyada bundan farklı bir kalkınma modeliyle başarıya ulaşmak da mümkün değildir.
Milli Ekonomi modelinde maksat ülkemizin kalkınması ve ekonomik bağımsızlığıdır. Türkiye her türlü mal ve hizmet üretme gücüne sahip olmalı, iç ve dış ödemeleri borçlanmadan temin edebilmelidir.
Milli ekonomi modelinin esasları
1. Uluslararası sermayenin yürüttüğü ekonomik savaştan dolayı ülkemizde reel sektör büyük yatırım ve organizasyonları gerçekleştirecek projeleri hayata geçirmekten uzaklaşmıştır.
2. Bu noktada devlet yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni teknik ve yöntemlerin uygulandığı ve büyük sermaye yatırımlarının gerektiği alanlara girip, mamul ve yarı mamul üreterek reel sektöre öncülük yapmalı, uzun vadede üretimimiz ve istikrarın sağlanması için stratejik malların üretimi garanti altına alınmalıdır (Yani devlet güçlü olmalıdır).
3. Reel sektör faaliyet dışı gelirlerle değil üretimle para kazanmaya yönlendirilmelidir.
4. Üreticinin sıfır maliyetle sermaye elde edebilmesi için, emisyonun genişletilmesi ve faiz giderlerinin kaldırılmasıyla elde edilecek kaynak proje mukabili müteşebbise verilmelidir.
5. Sigorta, vergi ve enerji gelirleri aşağıya çekilerek maliyetlerin düşürülmesi temin edilmeli, bu sayede halkımıza dış piyasa koşullarında rekabet edebilecek mal sağlanmış olacaktır.
6. Yerli üretim ithal mallar karşısında korunmalıdır. (ABD ve Avrupa ülkelerinin, kendi üreticilerini ve piyasalarını korumak için akıl almaz gümrük ve kota uygulamalarına devam ederken, bize tam zıddını tavsiye ettikleri malumdur).
7. Dışarıya satılan hammadde ve yarı mamullerin değer katılarak mamul haline geldikten sonra ihraç edilmesi sağlanmalıdır.
8. Yapılacak yatırımlar ekonomik açıdan öncelikli sektörlere dağıtılarak verimlilik yakalanmalı ve yatırım hacmi ile daha yüksek bir büyüme hızı elde edilmelidir.
9. Yabancı sermayenin bir ülkeye enerji kaynaklarını veya doğal kaynakları kullanmak ya da gümrük duvarlarını aşarak iç pazara mal ve hizmet satmak için geldiği bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeleri sömürme mantığı dışında, yatırım yaptığı ülkeyle "ekonomik kader birliği" yapacak ve kazandığı paranın tamamını bu ülke içinde tekrar yatırıma dönüştürecek anlayışta olan yabancı sermayeye her türlü teşvik sağlanmalıdır.
10. Dalgalı kur uygulamasına son verilerek, Türk parasının değeri Merkez Bankası eliyle korunmalı, dolarizasyonu önleyecek tedbirler alınmalıdır.
11. Bankacılık kesimi devlet denetimi altında olmalı faiz hadlerinin belirlenmesinde banka kredilerinin sektörler ve firmalar arasındaki yatırımlarının dağılım ve yapısı kontrol altında tutulmalıdır.
12. Uluslararası Tahkim uygulamasına son verilmelidir.
13. Gümrük Birliği milli çıkarlarımız doğrultusunda tekrar gözden geçirilmelidir.
14. Spekülatif para ve sermaye hareketlerine karşı tedbirler alınmalıdır.
15. İşçi ve memurdan, geliri 100 milyarın altında olan üretici ve pazarlamacıdan vergi alınmamalıdır.
16. Tarım ve hayvancılık, ormancılık ve madencilik desteklenmeli, bu işletmelerin devreye girmesi için faizsiz kredi verilmelidir.