Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta AKP grup toplantısında Irak ve Suriye ile ilgili yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekiciydi.
Sayın Başbakan, “Biz ülkemizin komşularındaki sorunlara, mezhep ve din çatışmalarını önlemek için samimi gayret gösteriyoruz. Biz o ülkelerden de bunları bekliyoruz” dedi.
Sayın Başbakan’ın bu ifadeleri The Economist dergisinin Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ile ilgili yayınladığı haberle çelişmektedir.
Dergi, Sayın Davutoğlu hakkında çıkan, İran’a karşı Sünni bloğu oluşturmak ve Türkiye’yi Amerika’nın bölgedeki maşası haline getirmek şeklindeki eleştirileri dile getirmişti.
Bu durumda siyasilerimiz bölge ülkelerinde ayrılıkları ortadan kaldırmak için değil, bir tarafın yanındaymış gibi görünerek yangına körükle gitme gayretinde bulunmaktadırlar.
Siyasilerimizin Sünni Haşimi’ye destek verip, Şii Maliki’ye ağı sözler söylemesini bu kapsamda değerlendirmek lazım. Yine Suriye’de Sünni Müslüman Kardeşlere destek çıkıp, Esad’a demediklerini bırakmamalarını da bu kapsamda irdelemek lazım.
ABD, yıllardır planladığı Şii-Sünni çatışmasını nasıl başlatacağı konusunda bir takım uygulamalar devreye koydu. Sünni Türkiye’yi Şii dünyasıyla başlangıçta siyaseten ama daha sonra da sıcak olarak karşı karşıya getirebilirse bu çatışmayı başlatabileceğini düşündü.
İşte bu noktada siyasilerimiz devreye giriyor ve ABD’nin bu amacına uygun davranarak Şii dünyasına sert eleştiriler getiriyor, İslam ülkelerinde bariz bir şekilde taraf oluyor ve her şeyden önemlisi Batının İran üzerindeki politikalarına paralel davranıyor.
Malatya Kürecik’te kurulan radar sistemini bu kapsamda örnek verebiliriz.
Başbakan’ın Irak işgali ile ilgili söyledikleri de kayda değerdi.
Erdoğan “Irak Başbakanı Maliki’nin ‘Türkiye bizim içişimize karışıyor’ sözlerini çok çirkin buluyorum. ABD, Irak’a girerken bize de davet yolladığında biz, tezkereyi reddederek oraya girmedik. Çünkü Iraklı kardeşlerimiz bizim ülkelerine girmemizi istemedi” dedi.
Erdoğan, Bush’un “Haçlı seferi” olarak nitelendirdiği ABD’nin kanlı işgaline “davet” ifadesiyle yumuşatıyor ve “Biz girecektik de Iraklı kardeşlerimiz istemedi” tarzında bir beyanatta bulunuyor. Soru şu: Iraklı kardeşlerimiz yanılgıya düşüp bize onay verselerdi bu sonucu kanla biten işgal ordusuna bilfiil dahil olacak mıydık?
Libya işgali sürecinde yaşananlara, İran ve Suriye konusundaki ABD yanlı tavırlarımıza bakılırsa buna hayır demek mümkün değil. Neticede Irak işgalinde Türk askeri ABD ordusuna dahil olmadı ama Irak İncirlik’ten kalkan uçaklarla yerle bir edildi. Yine ABD’ye Türkiye sınırlarını kullandırmasaydık ABD asla Bağdat’a ulaşamazdı.
Sayın Başbakan, “Suriye’de azınlığın değil çoğunluğun iktidarda olması taraftarıyız” diyor. Şu anda Suriye’de halkın tamamı Esad’ın yanında, zaten Esad karşıtları çok olmadığı için durmadan dışarıdan transfer yapılıyor.
Gelelim Başbakanın Esad’a yönelik yaptığı Yezid suçlamasına…
Başbakan devam ediyor: “Kardeşin kardeşi katlettiği, tarihte diğer örnek Yezid gibi tarihin kara sayfalarına kazınacaksınız. Kim ki ibadet eden kardeşini katlediyorsa o Yezid’dir.
Burada halkının sevdiği ve onların güvenliği ve birliği için Batılı ülkelerle mücadele eden Esad mı Yezid oluyor, yoksa Haçlı safında yer alarak İslam ülkelerine namlusunu uzatan bizim siyasilerimiz mi?
Esad, Müslüman safında global Haçlı terörüyle mücadele ediyor, ya bizimkiler Müslüman Esad’a, Müslüman Kaddafi’ye, Müslüman Ahmedinejad’a namlu doğrultarak kimin adına kiminle mücadele ediyor?
Başbakan’ın “Kim ki ibadet eden kardeşini katlediyorsa o Yezid’dir” sözünden yola çıkarsak gerçek Yezid kim?
Sayın Başbakan, “Biz ülkemizin komşularındaki sorunlara, mezhep ve din çatışmalarını önlemek için samimi gayret gösteriyoruz. Biz o ülkelerden de bunları bekliyoruz” dedi.
Sayın Başbakan’ın bu ifadeleri The Economist dergisinin Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ile ilgili yayınladığı haberle çelişmektedir.
Dergi, Sayın Davutoğlu hakkında çıkan, İran’a karşı Sünni bloğu oluşturmak ve Türkiye’yi Amerika’nın bölgedeki maşası haline getirmek şeklindeki eleştirileri dile getirmişti.
Bu durumda siyasilerimiz bölge ülkelerinde ayrılıkları ortadan kaldırmak için değil, bir tarafın yanındaymış gibi görünerek yangına körükle gitme gayretinde bulunmaktadırlar.
Siyasilerimizin Sünni Haşimi’ye destek verip, Şii Maliki’ye ağı sözler söylemesini bu kapsamda değerlendirmek lazım. Yine Suriye’de Sünni Müslüman Kardeşlere destek çıkıp, Esad’a demediklerini bırakmamalarını da bu kapsamda irdelemek lazım.
ABD, yıllardır planladığı Şii-Sünni çatışmasını nasıl başlatacağı konusunda bir takım uygulamalar devreye koydu. Sünni Türkiye’yi Şii dünyasıyla başlangıçta siyaseten ama daha sonra da sıcak olarak karşı karşıya getirebilirse bu çatışmayı başlatabileceğini düşündü.
İşte bu noktada siyasilerimiz devreye giriyor ve ABD’nin bu amacına uygun davranarak Şii dünyasına sert eleştiriler getiriyor, İslam ülkelerinde bariz bir şekilde taraf oluyor ve her şeyden önemlisi Batının İran üzerindeki politikalarına paralel davranıyor.
Malatya Kürecik’te kurulan radar sistemini bu kapsamda örnek verebiliriz.
Başbakan’ın Irak işgali ile ilgili söyledikleri de kayda değerdi.
Erdoğan “Irak Başbakanı Maliki’nin ‘Türkiye bizim içişimize karışıyor’ sözlerini çok çirkin buluyorum. ABD, Irak’a girerken bize de davet yolladığında biz, tezkereyi reddederek oraya girmedik. Çünkü Iraklı kardeşlerimiz bizim ülkelerine girmemizi istemedi” dedi.
Erdoğan, Bush’un “Haçlı seferi” olarak nitelendirdiği ABD’nin kanlı işgaline “davet” ifadesiyle yumuşatıyor ve “Biz girecektik de Iraklı kardeşlerimiz istemedi” tarzında bir beyanatta bulunuyor. Soru şu: Iraklı kardeşlerimiz yanılgıya düşüp bize onay verselerdi bu sonucu kanla biten işgal ordusuna bilfiil dahil olacak mıydık?
Libya işgali sürecinde yaşananlara, İran ve Suriye konusundaki ABD yanlı tavırlarımıza bakılırsa buna hayır demek mümkün değil. Neticede Irak işgalinde Türk askeri ABD ordusuna dahil olmadı ama Irak İncirlik’ten kalkan uçaklarla yerle bir edildi. Yine ABD’ye Türkiye sınırlarını kullandırmasaydık ABD asla Bağdat’a ulaşamazdı.
Sayın Başbakan, “Suriye’de azınlığın değil çoğunluğun iktidarda olması taraftarıyız” diyor. Şu anda Suriye’de halkın tamamı Esad’ın yanında, zaten Esad karşıtları çok olmadığı için durmadan dışarıdan transfer yapılıyor.
Gelelim Başbakanın Esad’a yönelik yaptığı Yezid suçlamasına…
Başbakan devam ediyor: “Kardeşin kardeşi katlettiği, tarihte diğer örnek Yezid gibi tarihin kara sayfalarına kazınacaksınız. Kim ki ibadet eden kardeşini katlediyorsa o Yezid’dir.
Burada halkının sevdiği ve onların güvenliği ve birliği için Batılı ülkelerle mücadele eden Esad mı Yezid oluyor, yoksa Haçlı safında yer alarak İslam ülkelerine namlusunu uzatan bizim siyasilerimiz mi?
Esad, Müslüman safında global Haçlı terörüyle mücadele ediyor, ya bizimkiler Müslüman Esad’a, Müslüman Kaddafi’ye, Müslüman Ahmedinejad’a namlu doğrultarak kimin adına kiminle mücadele ediyor?
Başbakan’ın “Kim ki ibadet eden kardeşini katlediyorsa o Yezid’dir” sözünden yola çıkarsak gerçek Yezid kim?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025