logo
16 NİSAN 2025

Geçen yıllar yâda gelir damağımız tada gelir

17.04.2022 00:00:00
'Limon' sözcüğünü okuyanın ya da duyanın, özellikle de limonu gören insanın, dilinde-damağında ekşimsi bir tat oluştuğu gibi, bal kavanozunu ve peteğini görenin ağzında hoş bir tatlılık oluştuğu gibi, geride kalan öyle yıllar, öylesi yaşanmışlıklar vardır ki, yâda düşünce gönlümüz adeta huzur ve sevinçle kaplanır.
Teşrifi ile şereflendiğimiz her Ramazan, elbette nice güzellikleri, nice özellikleri ve nice ziyafetlerle dolu gök sofralarını hatırlatır bizlere, özellikle bana da çocukluğumun Ramazanlarını hatırlatır.
Elbette her birimizin çocukluk anılarında Ramazanların özel bir yeri vardır.
Belki daha önce bu sayfalarda yazmışımdır ama, her gün okuyucular kervanına katılan yeni ve genç okuyucularımız için ısrarla ve tekraren yazmak gerekiyor.
Doğup büyüdüğüm ve hafızlığımı da orada tamamladığım Erzurum'un Oltu ilçesine bağlı Özdere köyündeki özellikle kış mevsimine rastlayan Ramazanları, rahmetli babamın adeta kardan adam vaziyetinde içeri girip kapının arkasında ayakkabılarını temizlemek için sert bir şekilde yere vurması ile ve o sese uyanmalarımla hatırlıyorum.
Atadan-dededen intikal eden tecrübeler ışığında rahmetli babam sahur vaktini tahmin eder, önce ev halkını kaldırır, sonra da giyinir-kuşanır, dışarıda devam eden kar fırtınasına karşı başını-gözünü sarar ve elindeki bastonu ile komşuları sahura kaldırmak için yola koyulur.
Bizim eve ilk çalar saat, ben ilkokulu bitirip hafızlığa başladıktan sonra, saati ayarlayıp gecenin bir vaktinde kalkıp ezber yapmam için alınmıştır.
Hemen hemen her gece babamın ayak seslerine uyandığımda, onu tepeden-tırnağa bembeyaz kardan adam vaziyetinde görürdüm.
Henüz oruç tutacak yaşta olmadığım halde, sahura kalkmak için adeta can atardım.
Sahur demişken, özellikle Erzurum civarında anlatılan bir anekdotu da hatırlatıp geçelim.
Oruç tutmadığı halde her gece sahura kalkan delikanlıya annesi şöyle sitem eder:
"Oğlum! Hem oruç tutmuyorsun hem de her gece kalkıp oruç tutanların yemeğine ortak oluyorsun, bu nasıl iş böyle?"
Delikanlının cevabı da enteresan:
"Anacığım! Sahura da kalkmayalım da hepten gavur mu olalım."
Bir fıkra gibi anlatılır ve gülünüp geçilir de, bizce bu cevapta sanki bir incelik gizlidir; delikanlı sahura kalkmanın da, bir şekilde, kıyısından-köşesinden oruç ibadetine katılmak anlamına geldiğini düşünmektedir.
İlkokul sonrası hafızlığa başladığım yıllardaki Ramazanlar ise çocukluğumun ve köyde geçen hayatımın en unutulmaz Ramazanlarıdır.
İlkokulu bitirene kadar Kur'an-ı Kerim'i üç-beş defa hatmettiğimi hatırlıyorum.
Köyümüz iki mahalleden oluşmaktadır, evimiz yukarı mahallede okul ise aşağı mahallede olduğundan, okul ile ev arasındaki yaklaşık iki kilometrelik yolu karlara bata-çıka her gün kat ederdik.
Okuldan gelir-gelmez, özellikle rahmetli annemin zorlaması ve sıkı takibi sonucu, siyah önlük ve beyaz yakalıktan oluşan okul kıyafetimi çıkarır derhal köyümüzün imamı ve benim de ilk hocam rahmetli Mustafa Mutlu hocaya koşardım.
Köy şartlarında hocayı bazen evinde, bazen de ahırda ineklere ve koyunlara ot-saman verirken bulurdum, rahmetli hem işini yapar hem de benim dersimi dinlerdi.
Mustafa hoca olmadığı, ya da müsait olmadığı günlerde, kendisine 'Molla' diye hitap edilen ve ismi Hüseyin olan rahmetli kardeşi dinlerdi dersimizi.
İşte o yıllarda, yani henüz okulun bitmediği ve hafızlığa başlamadığım o yıllarda bir Ramazan…
İftar saati hayli yakın, rahmetli annem sofra hazırlığında, iki ablam var, ikisi de annemin talimatlarıyla koşturup duruyorlar, ben ve erkek kardeşim Muhlis ise gürül gürül yanmakta olan kömür sobasının etrafında birbirimizi kovalayıp duruyoruz.
Annem bir yandan sofrayı kuruyor, bir yandan da; "Oğlum, dar vakitte, rahat durun, kudurup durmayın, kızgın sobanın başında bir iş çıkarmayın" diyor ama, biz annemin ifadesiyle 'kudurup' duruyoruz.
Rahmetli kardeşim Muhlis, benden küçük ama nasıl olduysa beni sobaya doğru fırlattı ve yüzümün bir tarafı adeta sobaya yapıştı ve tabii öylece güreşimiz bitti, ben acı içinde koştum abdest aldım, kimseye çaktırmadan kıvranarak sofraya oturdum.
Sofra kuruldu, ezan okundu, herkes iftar sofrasında, duvarda asılı olan gaz lambasının tam karşısına oturmuşum ki, annemin dikkatini çekmiş; 'senin yanağın niye parlıyor?' dedi.
Ben, bir şey yok, abdest aldım, su kalmıştır falan dediysem de yutturamadım, meğer yanağımın derisi soyulmuş, parlayan oymuş.
Köy şartlarında ne yaptılar, nasıl bir ilaç uyguladılar hatırlamıyorum ama, bir hafta-on gün hem okula hem de teravihlere gidememiştim.
Yine o Ramazanlardan birinde…
Hocamız, teravih öncesi Kur'an'dan her akşam bir cüz okuyor, köy halkından Kur'an okuyabilenler ellerinde Kur'an-ı Kerimlerle takip ediyorlar, biz de çocuklar olarak birkaç arkadaş Kur'an'dan takip edenler arasındayız.
Gürül gürül yanan kömür sobasının etrafında halka şeklinde oturmuş ve cüzün bitimine doğru iyice dolmuş olan cemaat, cüz bittikten sonra namaza kalkmaya hazırlanırken, hocamız biz çocuklara döndü, dedi ki; "Size yarın akşama kadar bir vazife, Kur'an'da sadece bir yerde çift ötreli 'Zel' harfi vardır, onu bulup geleceksiniz.'
Arkadaşlarla bir hayli uğraştık, ertesi akşama değil ama, birkaç akşam sonrasına cevabımızı bulmuştuk; Hud suresinin 56. ayetinde idi aradığımız harf…
(Hud Peygamber dedi ki:) "Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."
Ayet-i Kerimede "yakalamak" anlamına gelen "âhizün" kelimesini yakalamıştık böylece.
İlkokul biter bitmez, büyüklerimizin kararı üzerine, bu sefer aşağı mahallenin imamı olan merhum Hakkı Çelik Hocada hafızlığa başladım.
İlkokul bitene kadar, sadece eğitim-öğretim sezonlarında arşınladığım o iki kilometreyi, bu sefer yaz-kış aralıksız üç sene daha gidip gelecektim.
Yaşadıkça hep rahmetle ve minnetle anacağım, hafızlık hocam Hakkı Çelik ile beraber köyümüzde üç Ramazan geçirdik.
Ramazan gelince bizim çocukluğumuzda köyde bir hareket başlardı.
Ramazana birkaç gün kala, evinde mukabele okutacak olanlar köyün imamına bilgi verirdi, imam da kafasında onları listeler, evlerin bir birine yakınlığına göre yaklaşık saatleri belirler, ev sahipleri de mukabele dinlemek için gelecek olan komşulara evini hazır ederdi.
Evlerde mukabele dinleyen cemaat, tamamen kadınlardan oluşurdu.
Mukabele okunan eve yakın olan komşular, ellerinde Kur'anlarla bizi beklerdiler, daha sonra gidilecek ev fazla uzak değilse aynı cemaat bizimle beraber öteki eve de gelirdi, böylece bir kişi, aynı cüzü üç, bazen de beş kez dinlemiş olurdu.
O güzel günlerin zihnimdeki fotoğrafı yaklaşık olarak şu şekildedir; önde orta yaşlı bir adam, arkasında iki ya da üç, ellerinde Kur'an olan çocuklar, onların arkasında da, yaşlı, orta yaşlı anneler, nineler, teyzeler… Yukardan aşağı lapa lapa yağan kara, aşağıda dizlere kadar çıkan kar yığınlarına aldırmadan belirli evlere uğraya uğraya bütün bir köyü her gün, bir ay boyunca dolaşıp duruyorlar.
Sabah erkenden, hocanın evine en yakın evden başladığımız okumalar, öğle vaktine kadar sürerdi ve biz bir günde ortalama on evde mukabele okurduk, diğer bir ifade ile aynı cüzü bir günde on defa okumuş olurduk, son olarak da camide bu sefer erkek cemaate okurduk.
Hocanın o gün için kaç talebesi varsa, hepsinin hafızlık durumuna göre, kimine üç, kimine beş, yeni başlamış olanlara bir sayfa okutur, elbette cüzün çoğunu kendisi okurdu.
Daha sonraki tahsil hayatımda İstanbul'da çok hocalar, çok hafızlar tanıdım, bazıları hocamız oldu, bazıları ile arkadaşlık yaptık fakat, rahmetli Hakkı Hoca gibi, Kur'an'ı baştan sona takılmadan, şaşırmadan, pürüzsüz, adeta tamamını Fatiha gibi okuyana rastlamadım.
"Geçen yıllar yâda gelir damağımız tada gelir" diyerek başladık, en azından benim açımdan gerçekten ağız tatlandıran, gönlü mesrur eden ve bazen de gözleri nemlendiren çok güzel hatıraları yâd etmiş olduk.
 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
Aziz Karaca / diğer yazıları
ABD-Çin ticaret savaşlarında yeni gelişmeler
Karşılıklı restleşmeler sürüyor
Ümit Özdağ'dan çarpıcı Apo açıklaması
'DEM yönetimi Öcalan'a bağlanacak'
Don afeti çiftçiyi fena vurdu
'Çiftçinin borcu faizsiz ertelenmeli'
Konut satışları yerlerde sürünüyor
Konut satış rakamları belli oldu
Kalp damarı yırtıldı, iki kez kalbi durdu
Sırrı Süreyya Önder'in durumu kritik
Altın 4 bin TL'yi aştı
Artış devam ediyor
Çin ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 5,4 büyüdü
Büyüme iç talepteki artıştan
Beykoz Belediyesi soruşturmasında yeni gelişme
Belediye Başkan Yardımcısı Gül adliyede
Ticaret savaşlarında gözler FED'de
FED Başkanı Powell bugün konuşacak
Suriyeli bakanlar ABD'de para arayacak
Dünya Bankası ve IMF'nin kapısı çalınıyor
Yedekler yerine düzenli askerler görevlendirilecek
İsrail hükümetinden "cephe" kararı
ABD'deki yabancı öğrenciler panikte
600'den fazla öğrencinin vizesi iptal edildi
Güçlü bir güneş fırtınası Dünya'yı vurdu
Kuzey ışıkları gece gökyüzünü süsledi
Katil olay yerinde görüldü
Netanyahu, işgal altındaki Gazze'ye gitti
Sırrı Süreyya Önder kalp krizi geçirdi
DEM Parti'den açıklama
ABD-Çin ticaret savaşlarında yeni gelişmeler
Karşılıklı restleşmeler sürüyor
Ümit Özdağ'dan çarpıcı Apo açıklaması
'DEM yönetimi Öcalan'a bağlanacak'
Don afeti çiftçiyi fena vurdu
'Çiftçinin borcu faizsiz ertelenmeli'
Konut satışları yerlerde sürünüyor
Konut satış rakamları belli oldu
Kalp damarı yırtıldı, iki kez kalbi durdu
Sırrı Süreyya Önder'in durumu kritik
Altın 4 bin TL'yi aştı
Artış devam ediyor
Çin ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 5,4 büyüdü
Büyüme iç talepteki artıştan
Beykoz Belediyesi soruşturmasında yeni gelişme
Belediye Başkan Yardımcısı Gül adliyede
Ticaret savaşlarında gözler FED'de
FED Başkanı Powell bugün konuşacak
Suriyeli bakanlar ABD'de para arayacak
Dünya Bankası ve IMF'nin kapısı çalınıyor
Yedekler yerine düzenli askerler görevlendirilecek
İsrail hükümetinden "cephe" kararı
ABD'deki yabancı öğrenciler panikte
600'den fazla öğrencinin vizesi iptal edildi
Güçlü bir güneş fırtınası Dünya'yı vurdu
Kuzey ışıkları gece gökyüzünü süsledi
Katil olay yerinde görüldü
Netanyahu, işgal altındaki Gazze'ye gitti
Sırrı Süreyya Önder kalp krizi geçirdi
DEM Parti'den açıklama
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.