Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Kasım törenlerinde yaptığı "Türkiye bir dönem gardırop Atatürkçülüğünden çok çekti" açıklaması, günümüzde Atatürkçülük kavramının nasıl algılandığı ve kullanıldığına dair önemli bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Ancak, bu açıklamayı değerlendirirken, Atatürkçülüğün tarihsel bağlamı ve gerçek anlamı üzerine düşünmek gerekiyor. Atatürk'ü yalnızca bir simge veya siyasi argüman olarak görmek hem onun mirasına hem de milletimize yapılmış bir haksızlık olur.
Atatürk'ün gerçek mirası
Atatürk, Türk milletinin bağımsızlık ruhunun somutlaşmış bir temsilcisidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın sıkça vurguladığı gibi, Atatürk vatandır, bayraktır, bağımsızlıktır ve milletin birleştirici harcıdır. 10 Kasım'da Anıtkabir'i ziyaret eden 1 milyon 92 bin 365 kişi, Atatürk'ün bu özelliklerini bir kez daha teyit etmiştir. Bu yoğun ziyaret, milletimizin Atatürk'e duyduğu sevgi ve saygının en somut göstergesiydi. Bu sevgi, bir gardırop Atatürkçülüğü değil, bağımsızlık mücadelesinin ruhunu kavramış bir milletin minnettarlığıdır.
Gardırop Atatürkçülüğü eleştirisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "gardırop Atatürkçülüğü" eleştirisi, Atatürk'ün ismini kullanarak hiçbir somut katkı sunmayan kesimlere yönelik bir eleştiri olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu kavramın tüm Atatürkçüleri kapsayacak şekilde genelleştirilmesi, Atatürk'ün gerçek mirasını ve onun halk nezdindeki değerini göz ardı etme riskini taşır. Atatürkçülük, yalnızca bir kıyafet veya tabela meselesi değildir. O, bir milletin bağımsızlık, hürriyet ve modernleşme idealidir.
Erdoğan'ın gardırop Atatürkçülüğü eleştirisi, aslında geniş bir bağlamda tartışılması gereken bir meseledir. Türkiye, yalnızca gardırop Atatürkçülüğünden değil, gardırop milliyetçiliği ve gardırop dindarlığından da çekmiştir. Atatürk'ün mirasını sulandırmaya çalışanlar, bir yandan milliyetçiliği sığ bir kavrama indirgerken, diğer yandan da dinin toplumu birleştirici özünü yok sayan bir anlayışı teşvik etmektedir. Oysa Atatürk, milliyetçiliği ve dindarlığı birbirine karşıt değil, birleştirici unsurlar olarak görmüştür.
Bu noktada siyasi iradeye düşen tüm kavramların "gardıropçuları" ile mücadele etmektir.
Bu ülkede 15 Temmuz Kalkışmasını yaşatanların yola din adına çıktıklarını hepimiz biliyoruz.
Bu kesimin yıllarca organize ettiği "dinler arası diyalog", "ılımlı islam" söylemleri sırasında aklınız nerde idi?
Bunların din adına yaptıkları da "gardırop dindarlığı" olmuyor muydu?
Prof. Dr. Haydar Baş, yıllarca bu fikirle mücadele ederken siz nerede idiniz?
Gardırop dindarlar bu ülkenin birlik ve beraberliğini bozma faaliyetleri yaparken, dinler arası diyalog çalışmaları ile adeta işgale zemin hazırlarken siz nerede idiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş, dönemin tüm siyasetçilerine, kanaat önderlerine ülkemizin üzerine din üzerinden oynanan oyunları; bazen bizzat, bazen konferans ve seminerlerle, bazen sözlü ya da yazılı basınla, bazen temsilciler göndererek anlatırken siz nerede idiniz?
Neden Prof. Dr. Haydar Baş'a kulak vermediniz?
Neden gardırop dindarlarının oyununu göremediniz?
Gelelim günümüze umarım şimdilerde başka gardırop dindarları yoktur? Umarım siyasi irademiz ayıkmıştır. Umarım FETÖ ile mücadele edilirken başka "gardıropçular" oluşmasına izin verilmiyordur!
Bir iki lafım da "gardırop milliyetçiliği"ne.
Ülkemizde bugün birileri kalkıp da milliyetçilik adına ülkenin üniter yapısına zarar vermiyor mu? Gerçek milliyetçilik, Türk milletinin haklarını korumak, milli kaynakları savunmak ve Türkiye'nin bölgesel ve küresel gücünü artırmak için çalışmak değil midir?
Aynı medeniyeti paylaştığımız, örf, adet, gelenek, görenek, kültür, din birlikteliği yapmış milletimizi ayrı gayrı göstermek reva mıdır? Şimdi bu da tam bir "gardırop milliyetçiliği" değil midir?
Gardırop Atatürkçülüğü söyleminin sonuna kadar yanındayım. Zaten son yıllarda milletimize verilen en büyük zararın milli ve dini kavramların içinin boşaltılması olduğunu düşünüyorum. Atatürkçülük de dindarlık da milliyetçilik de bundan nasibini almıştır.
Gerçek Atatürkçülüğün anlamı
Atatürk'ün ilke ve inkılaplarını sulandırmaya yönelik çabaların, aslında Türkiye'nin üniter yapısına yönelik saldırılar olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Atatürk'ün adı, yalnızca bir şahsiyetin değil, bir milletin bağımsızlık ve birlik ruhunun simgesi haline gelmiştir. Atatürk'ü itibarsızlaştırmaya çalışanlar, aslında bu ruhu zayıflatmayı hedeflemektedir.
Atatürk, bağımsızlık mücadelesi veren bir milletin lideri, bir rehber ve milletimizi birleştiren bir harçtır. Asıl mesele, Atatürk'ü anlayarak, onun mirasını yaşatmak ve milletimizin bağımsızlık ruhunu gelecek nesillere taşımaktır. Bu mirası anlamanın yolu ise, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, Atatürk'ün gerçek kimliğini ve fikirlerini samimiyetle kavrayıp benimsemekten, gerçek Atatürk'ü tanımaktan geçer. Atatürk'ü her yönü ile tanımak için Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleme aldığı "Hoş Geldin Atatürk" eserini okumayı, herkese tavsiye etmeyi bir borç bilirim.
Türkiye'nin ihtiyacı olan, tüm kavramların gardıropçuları ile mücadele etmek; gerçek Atatürkçülerle, gerçek dindarlarla, gerçek milliyetçilerle yürümektir.
- Doğu Akdeniz’de güç dengesi / 16.11.2024
- Kıbrıs, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesidir / 15.11.2024
- Türkiye küresel dengeyi etkileyecek potansiyele sahiptir / 14.11.2024
- Milli Ekonomi Modeli ve ABD seçimleri / 13.11.2024
- Trump’ın geri dönüşü ve ABD’nin küresel oyundaki yeni dönemi / 12.11.2024
- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı ve Cumhuriyet / 10.11.2024
- Filmin sonuna kim karar verecek? / 08.11.2024
- Cumhuriyete sahip çık / 05.11.2024
- Cumhuriyet: Milletin iradesine sahip çıkmak / 04.11.2024