Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca milletin birliği, bağımsızlığı ve hür iradesi üzerine inşa edilmiş, dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir ulus devlettir. Bu Cumhuriyet'in temelini atan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Türk milletine "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" prensibiyle büyük bir miras bırakmıştır. Ne var ki, son yıllarda Cumhuriyet'in kazanımlarının değer kaybettiğini ve milli bayramların eski coşkusunu yitirdiğini gözlemliyoruz. Bu durum, bizleri Cumhuriyet'in geleceğine dair daha duyarlı olmaya ve bu mirası koruma bilinciyle hareket etmeye yönlendiriyor.
Cumhuriyet Bayramı ve azalan coşku
Cumhuriyet, Türkiye için sadece bir yönetim şekli değil, aynı zamanda bağımsızlık ve özgürlüğün bir simgesidir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin zirveye ulaştığı günü temsil eder. Ancak günümüzde, 29 Ekim gibi milli bayramlar eskisi kadar büyük bir coşkuyla kutlanmıyor. Bu eksiklik, birçok kişi tarafından dikkat çekiliyor ve "Acaba bu milli değerler bilinçli bir şekilde mi unutulmaya çalışılıyor?" sorusunu akıllara getiriyor.
Bir akademisyen olarak gözlemlediğim en büyük endişelerden biri, milli bayramlarımızın yerine başka günlerin ve kutlamaların ön plana çıkarılmaya çalışılmasıdır. Örneğin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen "Demokrasi ve Millî Birlik Günü" gibi yeni günler kutlanırken, 29 Ekim ve diğer milli bayramlar eski coşkusuyla kutlanmaz hale geldi. Elbette 15 Temmuz gibi önemli olaylar da anılmalıdır; ancak bu anmalar, 29 Ekim'in, 23 Nisan'ın, 19 Mayıs'ın ya da 30 Ağustos'un coşkusunu gölgelememelidir. Cumhuriyet Bayramı'nı Cumhuriyet Bayramı gibi kutlamamız, milli bilincin diri kalması açısından oldukça önemlidir.
Cumhuriyet'in içini boşaltmak ve içi boşaltılmış bir devlet tehlikesi
Cumhuriyet, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinin kazanımıdır ve bu devletin varlık sebebidir. Ancak, bu kazanımın içini boşaltmak isteyen farklı odakların varlığı, Cumhuriyet'in geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bazı medya kuruluşlarında ve siyasi platformlarda Atatürk'ün, Cumhuriyet'in kurucu değerlerinin ve Cumhuriyet kavramının bilinçli bir şekilde arka plana itildiğini görmekteyiz. Örneğin, bazı üniversiteler Cumhuriyet Bayramı'nı dahi kutlamaktan imtina ederken, başka günlerde yapılan etkinliklere geniş yer vermektedirler. 10 Kasım gibi günlerde bile Atatürk'ü anmaktan çekinen bir toplum olma yolunda ilerlemek, geleceğimiz açısından büyük bir tehlike oluşturmaktadır.
Eğer Cumhuriyet'in içi boşaltılmaya devam edilirse, bu Cumhuriyet artık sadece bir isimden ibaret kalacaktır. Adı Türkiye Cumhuriyeti olsa bile, Cumhuriyet'in anlamı ve içeriği olmayan, bir "ucube" devlete dönüşme riski taşıyoruz. Bu tehlikeyi gören vatandaşlarımız, Cumhuriyet'in gerçek anlamına sahip çıkmalı ve bu değerin yozlaştırılmasına izin vermemelidir.
Cumhuriyet'in içi boşaltılmamalı, yaşatılmalı
Cumhuriyet'in korunması, sadece yasalarla ya da devlet organlarının çabasıyla olmaz. Asıl iş milletin elindedir. Cumhuriyet, bu ülkenin evlatlarının kanıyla, canıyla kazanılmış bir değer olup, her bireyin Cumhuriyet'e sahip çıkma sorumluluğu vardır. Cumhuriyet'in değerlerinin yaşatılması, okullardan aileye, sokaklardan meclise kadar her alanda yer bulmalıdır. Tüm bu yapılara Cumhuriyet'in anlamını yaşatacak bir bilinç kazandırmak zorundayız. Çünkü Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, "Bu vatan, bu topraklar, bu bayrak, bu Cumhuriyet hepimizin."
Milliyetçilik ve birlik mesajları
Cumhuriyet'in temel ilkelerinden biri olan milliyetçilik, tüm etnik kökenleri bir çatı altında toplayan ve millet bilincini yaşatan bir değerdir. Cumhuriyet'e sahip çıkmak, aynı zamanda bu topraklarda yaşayan herkesi Türk milletinin bir parçası olarak görmektir. Bu topraklarda yaşayan Çerkes, Laz, Kürt, Türk, Arap ve daha birçok farklı etnik kökene sahip insan, aynı bayrak altında eşit haklarla yaşamaktadır. Anayasanın 66. maddesi, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür" derken, işte bu birlik mesajını vermektedir.
Cumhuriyet'in birleştirici rolünü korumak, toplumun huzur ve barış içerisinde yaşamasını sağlayacaktır. Bu nedenle, milletin her bir bireyi Cumhuriyet'in kazanımlarına sahip çıkarak, birlik ve beraberliği desteklemelidir. Türkiye Cumhuriyeti, tüm vatandaşlarının ortak malıdır ve kimsenin tekelinde değildir. Bu ülke, tüm yurttaşlarıyla bir bütündür ve bu bütünlüğün korunması, Cumhuriyet'e olan bağlılıkla mümkün olacaktır.
Sonuç: Cumhuriyet hepimizin emaneti
Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere bıraktığı en büyük mirastır. Onun kurduğu bu Cumhuriyet'i yaşatmak, geliştirmek ve geleceğe aktarmak bizim en temel sorumluluğumuzdur. Cumhuriyet'in içi boşaltılmış bir sembol olarak kalmaması için, herkesin bu değer etrafında birleşmesi ve Cumhuriyet'i yüceltmesi gerekiyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" sözüyle çizdiği yolda ilerlemek, bu ülkenin geleceğini şekillendirecek en önemli adımdır. Cumhuriyet, bugünümüz ve yarınımız için, hepimizin el ele vererek yaşatması gereken bir emanettir. Bu emanetin içini doldurmak, onu koruyup geleceğe taşımak, her birimizin vatanına olan borcudur.
- Cumhuriyet: Milletin iradesine sahip çıkmak / 04.11.2024
- Yaşayacak vatan bile bulamayız! / 30.10.2024
- Türkiye'nin üniter yapısı tehdit altında / 29.10.2024
- Toplumun geleceği tehdit altında mı? / 25.10.2024
- Bize neler oluyor? / 16.10.2024
- Toplumsal değerlerin erozyonu: Sessiz bir işgalin hikâyesi / 14.10.2024
- Ortadoğu'da kan gölü ve çıkış yolu / 06.10.2024
- Arzı-ı Mev’ud ve İsrail politikası / 04.10.2024
- Güncel anayasa tartışmaları / 22.09.2024