Her milletin, her toplumun üç tane önemli ve azılı düşmanı vardır. Bu üçlü mikrop veya bunlardan biri hangi topluma girerse o toplumu tahrip eder ve dağıtır. Bunlar tefrika, cahillik ve fakirlik dertleridir. Bugün bana ayrılan bu köşede tefrika mikrobunun en önemli kaynağı ve sebebi olan fitne ve fesadı siz değerli okurlarımla paylaşmaya çalışacağım. ?Fitne kavramı, Allah'a nispet edildiğinde imtihan ve sınama; insanlara nispet edilerek kullanıldığında ise karmaşa, belirsizlik, hak ile batılın karışması neticesi zulüm ve haksızlıklarla irtibatlı olarak ortaya çıkmasına ve topluma huzursuzluk sokma manasına gelir. Bu manada, fitne ferdi ve toplumsal bozulmanın en önemli sebeplerindendir.
Güven ve itimadın sarsılmasında birinci derecede etkili olan güvensizlik, inançsızlık ve fitne, sosyal huzuru derinden sarsar. İnsanlar arasında tatsızlık ve sürtüşmelerin çıkmasına sebep olur ve insanları birbirlerine yabancılaştırır.
Fitnenin kaynağı genelde kıskançlık, çekememezlik, kin, öfke, söz taşımak, benlik, riyakârlık, makam-madde düşkünlüğü ve iman zayıflığıdır. Bu mikroplardan bir tanesi insana bulaştığı zaman, fitne fesat virüsünü doğurur ve salgın bir hastalık gibi toplumun refah ve huzurunu tehdit eder.
Fitne insanın ve toplumun karşısına farklı farklı elbiselerle çıkabilir. Bazen tüccar kılığında, bazen siyasetçi kılığında, bazen âlim kılığında, bazen hacı ve dindar görünümlü kılığında çıkabilir. Dolayısıyla inançlı bir Müslüman'ın bu kıyafetlere ve unvanlara çok dikkat etmesi gerekir. Zira Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "İki yaşındaki deve gibi olunuz. Zira onun binilecek sırtı ve sağılacak memesi yoktur." Yani insan fitne ve fitnecilere karşı kendisini merkep etmemeli ve sağdırıp sömürtmemelidir.
Fitneyi dumanlı ve puslu havaya benzetirler, bu tozlu havada bir şeyi teşhis etmek güçleşmekte ve insanları yanlışa sevk etmektedir. Toplumda hak ve batılın, doğru ile yanlışın birbirinden ayrılmasının güçleştiği her dönemde o toplumun fitne ile yüzleştiğini söylemek mümkündür. Fitne şartları altında batıl yönünde hareket eden kişiler kendilerini hak ehli gibi göstermektedirler ve hak hareketini haksız ithamlar ve büyük yalanlarla batıl olarak tanıtmaktadırlar. Hak iddiacılarının geçmişleri de kitleler ve hatta toplumun seçkinleri için durumu karışık kılmakta ve teşhiste zorluğa neden olmaktadır.
İslam tarihinde de Müslümanların fitne ile karşı karşıya geldikleri ve bunun sonucunda büyük zararlara uğradıklarına tanık olunmuştur. Müslüman bir insan teklif ve dini vazifesi gereği her zaman hakkı savunmalı, haksızlığın ve batılın karşısında durmalıdır. ?Müslüman için en büyük musibet fitne ile karşı karşıya gelmesi ve hak ile batılı birbirinden ayırt etmede hata etmesidir. Başka bir ifadeyle bir grup insan batılı ve sapkınları savunmakta ve değişik şartlar altında bu kişileri istenilen noktaya taşımak için himaye ederken kendi fikirlerince bu kişileri hak ehli olarak nitelendirmektedirler. Bundan dolayı bir toplumun fitne ile yüz yüze gelmesinden daha zor bir imtihan düşünmek mümkün değildir.
Bir toplum için en tehlikeli fitne din, inanç ve siyaset adına yapılan fitnedir. Dolayısıyla toplum insanlarının bu daldaki insanlara çok dikkat etmesi gerekir. Cahilin fitnesi bir ölçüye kadar ses duyurmaz ve etkili olmaz ama kendini ıslah etmeyen âlim görünümlü zalimin ve dünyayı, makamı, riyaseti hedef ve ilke edinen siyasetçinin fitnesi milletleri birbirine düşürür. Örneğin âlim bilinen birisi başka inanç ve düşüncelere sahip olanlarla vahdet, diyalog çığırtkanlığı yapar, diğer taraftan da kendi inanç, mezhep ve meşrebinden olan insanların arasına dini kullanarak fitne ve tefrika sokarsa, vahdet için söyledikleri ve savundukları bir çıkarın söz konusu olduğunu gösterir. Zira insan samimi, ihlâslı ve toplum derdini dert edinmiş olursa önce kendi kardeşleri ile iyi geçinmesini bilmeli ve sonra da başkaları ile barış içinde olmanın yollarını aramalıdır. İşte insan kardeşleri arasında fitne ve tefrika unsuru olur ve başkalarına yönelik de vahdet mücadelesi yaparsa bu din adına birilerini kullanmanın özü olmuş olur. Dolayısıyla erdemli ve inançlı insanlar bu çıkışlara ve sahiplerine ve samimi olup olmadıklarına çok dikkat etmeli ve her duydukları sese kapılmamalıdırlar.
Güven ve itimadın sarsılmasında birinci derecede etkili olan güvensizlik, inançsızlık ve fitne, sosyal huzuru derinden sarsar. İnsanlar arasında tatsızlık ve sürtüşmelerin çıkmasına sebep olur ve insanları birbirlerine yabancılaştırır.
Fitnenin kaynağı genelde kıskançlık, çekememezlik, kin, öfke, söz taşımak, benlik, riyakârlık, makam-madde düşkünlüğü ve iman zayıflığıdır. Bu mikroplardan bir tanesi insana bulaştığı zaman, fitne fesat virüsünü doğurur ve salgın bir hastalık gibi toplumun refah ve huzurunu tehdit eder.
Fitne insanın ve toplumun karşısına farklı farklı elbiselerle çıkabilir. Bazen tüccar kılığında, bazen siyasetçi kılığında, bazen âlim kılığında, bazen hacı ve dindar görünümlü kılığında çıkabilir. Dolayısıyla inançlı bir Müslüman'ın bu kıyafetlere ve unvanlara çok dikkat etmesi gerekir. Zira Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "İki yaşındaki deve gibi olunuz. Zira onun binilecek sırtı ve sağılacak memesi yoktur." Yani insan fitne ve fitnecilere karşı kendisini merkep etmemeli ve sağdırıp sömürtmemelidir.
Fitneyi dumanlı ve puslu havaya benzetirler, bu tozlu havada bir şeyi teşhis etmek güçleşmekte ve insanları yanlışa sevk etmektedir. Toplumda hak ve batılın, doğru ile yanlışın birbirinden ayrılmasının güçleştiği her dönemde o toplumun fitne ile yüzleştiğini söylemek mümkündür. Fitne şartları altında batıl yönünde hareket eden kişiler kendilerini hak ehli gibi göstermektedirler ve hak hareketini haksız ithamlar ve büyük yalanlarla batıl olarak tanıtmaktadırlar. Hak iddiacılarının geçmişleri de kitleler ve hatta toplumun seçkinleri için durumu karışık kılmakta ve teşhiste zorluğa neden olmaktadır.
İslam tarihinde de Müslümanların fitne ile karşı karşıya geldikleri ve bunun sonucunda büyük zararlara uğradıklarına tanık olunmuştur. Müslüman bir insan teklif ve dini vazifesi gereği her zaman hakkı savunmalı, haksızlığın ve batılın karşısında durmalıdır. ?Müslüman için en büyük musibet fitne ile karşı karşıya gelmesi ve hak ile batılı birbirinden ayırt etmede hata etmesidir. Başka bir ifadeyle bir grup insan batılı ve sapkınları savunmakta ve değişik şartlar altında bu kişileri istenilen noktaya taşımak için himaye ederken kendi fikirlerince bu kişileri hak ehli olarak nitelendirmektedirler. Bundan dolayı bir toplumun fitne ile yüz yüze gelmesinden daha zor bir imtihan düşünmek mümkün değildir.
Bir toplum için en tehlikeli fitne din, inanç ve siyaset adına yapılan fitnedir. Dolayısıyla toplum insanlarının bu daldaki insanlara çok dikkat etmesi gerekir. Cahilin fitnesi bir ölçüye kadar ses duyurmaz ve etkili olmaz ama kendini ıslah etmeyen âlim görünümlü zalimin ve dünyayı, makamı, riyaseti hedef ve ilke edinen siyasetçinin fitnesi milletleri birbirine düşürür. Örneğin âlim bilinen birisi başka inanç ve düşüncelere sahip olanlarla vahdet, diyalog çığırtkanlığı yapar, diğer taraftan da kendi inanç, mezhep ve meşrebinden olan insanların arasına dini kullanarak fitne ve tefrika sokarsa, vahdet için söyledikleri ve savundukları bir çıkarın söz konusu olduğunu gösterir. Zira insan samimi, ihlâslı ve toplum derdini dert edinmiş olursa önce kendi kardeşleri ile iyi geçinmesini bilmeli ve sonra da başkaları ile barış içinde olmanın yollarını aramalıdır. İşte insan kardeşleri arasında fitne ve tefrika unsuru olur ve başkalarına yönelik de vahdet mücadelesi yaparsa bu din adına birilerini kullanmanın özü olmuş olur. Dolayısıyla erdemli ve inançlı insanlar bu çıkışlara ve sahiplerine ve samimi olup olmadıklarına çok dikkat etmeli ve her duydukları sese kapılmamalıdırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012