Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması, BM üyesi devletlerin sorumlulukları ve haklarını içeren kurallar taşımaktadır. BM Şartına göre, tüm BM üyesi devletler, uluslararası uyuşmazlıklarını, uluslararası barışı ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek şekilde, barışçı yöntemlerle çözümlemekle yükümlüdürler (madde:2/3).Yani kuvvet kullanma yasağı vardır.
Bu kuralın istisnası meşru savunma hakkıdır. Türkiye bölgesel güvenliğini sağlama çabaları açısından, 24 Ağustos 2016 tarihinde, Suriye'nin kuzeyine yönelik "Fırat Kalkanı Operasyonu" adı altında askeri bir harekât başlatmıştır. Harekât ile ilgili ilk değerlendirme Türkiye'nin meşru savunma hakkı çerçevesinde, harekâtın gerçekleştirildiği yönünde olmuştur.
BM Antlaşmasının 51. maddesinde yer alan meşru savunma hakkına başvurabilmek için şu koşulların varlığı gerekir:
1-Bir saldırı olmalıdır,
2-Saldırı silahlı olmalıdır,
3-Saldırı BM üyesi bir devlete karşı yapılmış olmalıdır,
4-Saldırı uluslararası hukuka aykırı olmalıdır.
Fırat Kalkanı Harekâtı'nı meşru savunma hakkı çerçevesinde değerlendirebilmemizin ilk şartı olan silahlı saldırının gerçekleşmiş olması, harekâtın başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Başbakanlık silahlı bir saldırı neticesinde harekâta geçildiğini şöyle açıklamıştır:
"23.08.2016 tarihinde Gaziantep'in Karkamış ilçesine yapılan roket saldırıları üzerine, halkımızın can ve mal güvenliğini korumak ve yapılan sınır ihlâllerini önlemek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından operasyon başlatıldı."
Türkiye'ye yapılan saldırıların Suriye devleti silahlı güçlerince değil, Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) ya da diğer terör örgütü unsurlarınca gerçekleştirilmiş olması sonucunda, Türkiye'nin meşru savunma hakkının olup olmadığı hususuna gelince; Türkiye, saldırıların Suriye devleti silahlı unsurlarınca gerçekleşmiş olması şartı olmadan da meşru savunma hakkından yararlanabilecektir. Türkiye güvenliğini sağlama yönünde, operasyonu düşman unsurlarına cevap ve her türlü terörist grupla mücadele amaçlı olarak değerlendirmiştir. Suriye devleti askeri unsurlarına karşı doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır.
Uluslararası hukuk açısından meşru savunma hakkımızın olduğunda kuşku yoktur. Ancak güvenli bölge oluşturulması noktasında Suriye devleti ile anlaşarak çözüm sağlanabilir. Türkiye, Rusya ve İran arasında Suriye'de barışın sağlanması yönünde süren görüşmeler kapsamında bu konu da masaya yatırılabilir. Yoksa kendi ülkesinde bile güvenilirliği tartışılan Trump'ın, Suriye'de güvenli bölgeler oluşturacağız lafının ne kıymeti harbiyesi ne de inanılabilirliği söz konusudur.
Bu kuralın istisnası meşru savunma hakkıdır. Türkiye bölgesel güvenliğini sağlama çabaları açısından, 24 Ağustos 2016 tarihinde, Suriye'nin kuzeyine yönelik "Fırat Kalkanı Operasyonu" adı altında askeri bir harekât başlatmıştır. Harekât ile ilgili ilk değerlendirme Türkiye'nin meşru savunma hakkı çerçevesinde, harekâtın gerçekleştirildiği yönünde olmuştur.
BM Antlaşmasının 51. maddesinde yer alan meşru savunma hakkına başvurabilmek için şu koşulların varlığı gerekir:
1-Bir saldırı olmalıdır,
2-Saldırı silahlı olmalıdır,
3-Saldırı BM üyesi bir devlete karşı yapılmış olmalıdır,
4-Saldırı uluslararası hukuka aykırı olmalıdır.
Fırat Kalkanı Harekâtı'nı meşru savunma hakkı çerçevesinde değerlendirebilmemizin ilk şartı olan silahlı saldırının gerçekleşmiş olması, harekâtın başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Başbakanlık silahlı bir saldırı neticesinde harekâta geçildiğini şöyle açıklamıştır:
"23.08.2016 tarihinde Gaziantep'in Karkamış ilçesine yapılan roket saldırıları üzerine, halkımızın can ve mal güvenliğini korumak ve yapılan sınır ihlâllerini önlemek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından operasyon başlatıldı."
Türkiye'ye yapılan saldırıların Suriye devleti silahlı güçlerince değil, Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) ya da diğer terör örgütü unsurlarınca gerçekleştirilmiş olması sonucunda, Türkiye'nin meşru savunma hakkının olup olmadığı hususuna gelince; Türkiye, saldırıların Suriye devleti silahlı unsurlarınca gerçekleşmiş olması şartı olmadan da meşru savunma hakkından yararlanabilecektir. Türkiye güvenliğini sağlama yönünde, operasyonu düşman unsurlarına cevap ve her türlü terörist grupla mücadele amaçlı olarak değerlendirmiştir. Suriye devleti askeri unsurlarına karşı doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır.
Uluslararası hukuk açısından meşru savunma hakkımızın olduğunda kuşku yoktur. Ancak güvenli bölge oluşturulması noktasında Suriye devleti ile anlaşarak çözüm sağlanabilir. Türkiye, Rusya ve İran arasında Suriye'de barışın sağlanması yönünde süren görüşmeler kapsamında bu konu da masaya yatırılabilir. Yoksa kendi ülkesinde bile güvenilirliği tartışılan Trump'ın, Suriye'de güvenli bölgeler oluşturacağız lafının ne kıymeti harbiyesi ne de inanılabilirliği söz konusudur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023