(Dünden devam)
Hele o Japonları hatırladıkça hem turizm adına hem de Türkiye'nin vizyonu adına yerin dibine giriyorum utançtan. Adamlar kalkıp Japonyalardan gelmiş, Osmanlı tarihiyle ilgili Topkapı Sarayı Arşivi'nde araştırmalar yapıyorlar. Onlara misafirperverliğimizi, hürmet ve hoşgörümüzü gösterecek yerde, adamları geldiklerine bin pişman geri gönderiyoruz. Bir diyalog aktarayım; mesela Japon araştırmacılardan birisi x konusuyla ilgili araştırma yapıyor ve Ülkü hanımdan bu konuyla ilgili evrak istiyor. Ülkü hanımın tavrı çok garip. "Sen o konuyla neden ilgileniyorsun ki, ne yapacaksın x konusunu öğrenip de. Başka konu mu yok?" tarzında bir cümle kurabiliyor Ülkü hanım. Yani rutin hesap sorma modu.
Şimdi Topkapı Sarayı Arşivi'nin Ülkü hanım marifetiyle nasıl felç olduğunu maddeler halinde anlatmak istiyorum:
1- Sabahtan öğlen 13.30 kadar olan sürede sadece arşivde bulunan evrakların kataloğunu taramaya izin veriliyor. Bu süre zarfında araştırmacıların evrak görmesine kesinlikle müsaade edilmiyor. Böylelikle araştırıcıların evrakları inceleme süreleri öğlen 13.30 ile 16.30 arasına sıkıştırılıyor. Neden evraklar sabahtan itibaren araştırmacıya verilmiyor. Bu mevzuat gereği mi, yoksa keyfi bir hareket mi? Mevzuat gereği olsa dahi değiştirilmesi çok mu zor. Araştırmacıların büyük çoğunluğunun İstanbul dışından geldikleri ve yurtdışından ve İstanbul dışından gelen araştırmacıların zaman kısıtlaması ve maddi imkanları gözönüne alındığı takdirde, bu dar zaman diliminin ne kadar verimsiz ve masraflı olduğu anlaşılacaktır.
2- Araştırmacılar burada çalışırken Ülkü hanımdan randevu alarak çalışmak zorundalar. Burada tamamen Ülkü hanımın insafına kalıyorsunuz. "Bugün git, sana söylediğim zaman gel" şeklindeki emir kipli cümleler Ülkü hanımın sık sık kullandığı cümlelerden. Randevu sisteminin mantığını bir türlü kavrayamadım, dünyanın hangi yerinde bu kadar keyfi bir randevu sistemi var, bakanlık araştırıp kıyaslarsa memnun olurum. Ülkü Hanım'ın "bugün git seni çağıracağım" deyipte haftalardır arşive yaklaştırmadığı onlarca araştırmacı sayabilirim.
3- Mikro film almada çıkarılan güçlükler. Teknolojinin bu denli ilerlediği bir çağda, hemen her data bilgisayar ortamına aktarılıyor. Arşiv belgelerinin bilgisayar ortamına aktarılması da elzemdir. Çünkü yıpranma payı hesaba katılırsa, bilgisayar ortamına aktarılmış evrakın yok olma şansı kalmaz. Ama araştırıcı incelediği evrakların mikro filmini talep ettiği zaman Ülkü hanım bütün evrakların mikro filmini veremeyeceklerini, bunların evrakları yıpratacağı gerekçesini ileri sürer. Bu tavır daha baştan araştırmacının bütün evrakları kullanamayacağı anlamına gelir. Araştırmacı, hiçbir evrak alamama korkusuyla Ülkü hanımın bu dayatmasına mecburen razı olur. Oysa Topkapı Sarayı Kütüphanesinde rahat bir şekilde eserlerin cd ve mikro filmi alındığı ve hatta araştırıcının kendi getirdiği elektronik cihazlarla üzerinde çalıştığı eserlerin kopyası alabildiğini biliyoruz. Neden müze arşivinde buna izin verilmiyor? Ülkü hanımın gerekçesi: evrakların yıpranması ki, bu çok kıt bir gerekçe. Çünkü araştırıcı incelediği belgelerin cd ya da mikro filmini alacak ve bunlara ve diğer evraklara dayanarak yazacağı kitap veya makale içinde faksimile baskısını yapacağından aynı evraklar üzerinde çalışma yapacak bir başka araştırıcı artık Topkapı Sarayı Arşivi'ne gitmeyecek ve yayınlanan bu eser üzerinden isteği evraka veya bilgiye ulaşacak. Böylece orijinal evrakların yıpranması önlenecek hatta arşivde meydana gelecek yangın ya da geçen uzun yıllar sonunda yıpranmaya yüz tutan evraklar yok olsa da araştırmacıların yaptığı bu çalışmalarla evrakların tamamen kaybolması önlenecektir ve tarihimiz bir miktar daha korunmuş olacak. Hem bu sayede araştırmacı fobisi bulunan Ülkü hanım daha az araştırmacıyla muhatap olacak. Yani o da rahatlayacak!
4- Araştırıcı tarafından istenilen belgelerdeki bilgilerin araştırıcının işine yarayıp yaramayacağına Ülkü hanım karar veremez, vermemeli. Farz edelim ki ben Sultan Yavuz'un hayatı üzerine çalışmak istiyorum ve bunu da Ankara'daki Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne "Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan evraklar üzerinde Yavuz'un hayatı ile ilgili çalışma yapmak istiyorum" diye dilekçe yazıyorum. Ve bana izin çıkıyor, ben de arşive gidiyorum. O zaman Ülkü hanım, Sultan Yavuz'un ismi geçen evrakları veriyor. Onun ismi geçmiyorsa vermiyor, halbuki evraklarda Yavuz'un ismi geçmese de konu açısından onunla irtibatlı olabilecek bir sürü evrak var. Bunu ancak o konuyu araştıracak araştırmacı bilir, Ülkü hanım değil.
İzinler geç çıkıyor
Ayrıca bakanlık bu arşivde çalışmak isteyen araştırıcılara geç izin vermektedir. Son zamanlarda bu izin işlemi hızlanmış olsa da yeterli değildir. Daha da hızlandırılması gerekir. İznin gelmesi aylarca sürüyor.
Peki ne yapmalı? Yapılacak iş başbakanlık Osmanlı arşivinde olduğu gibi evrakların bilgisayar ortamına aktarılarak arşivin araştırmacı salonuna konulacak 4-5 adet bilgisayara bu evrakların görüntülerinin aktarılması ve araştırmacıların evraklara bilgisayardan ulaşmasının sağlanması. Ve yine buraya konacak bir cd writer ile araştırıcının istediği evrakların cd writer vasıtasıyla cd' ye aktarılıp şimdi olduğu gibi ücretli şekilde kendisine verilmesi. Hatta bir de printer konulması ve araştırıcının istediği evrakı bir tuşla buradan (görevlilerin kontrolüyle) çıkartarak yine gerekli ücreti vermesi. İstenilen araştırıcıları kimsenin kontrol etmemesi değildir, rahat bir çalışma ortamı yaratılıp evraklara hızlı bir şekilde ve sorunsuz bir şekilde ulaşmaktır.
Bunları dile getirmemin amacı bu kütüphane sorumlusunu yerden yere vurmak değil. Kendisini tanımam, herhangi kişisel bir sorunum da yok. Ama şu an "musallat olma halinin devam ettiği" çok önemli bu arşivimizin, araştırmacılar tarafından rahatlıkla kullanılabilmesi için bunları yazmak zorundayım. Bugüne kadar hemen her Kültür Bakanı'na aynı şikayet değişik yollardan dile getirilmiş ama nafile. Ben de sayın Erkan Mumcu'nun ilme ve ilim adamına verdiği değeri bilerek ve idealist ve genç bakış açısına güvenerek bu satırları yazıyorum. Ve bu çok önemli arşivimizin başına çok kaliteli bir Osmanlı tarihçimizin atanmasını talep ediyorum. Çünkü öyle bir arşivin başına, arşivin içindeki belge ve bilgilerin niteliğine ve önemine haiz bir ilim adamının atanması şart.
Hazır Turizm ve Kültür bakanlıkları tek bakanlık altında birleştirilmişken ve siz de bu bakanlığın başındaki en yetkili kişi olarak, bir taşla iki kuş vurup hem kültür hem de turizm adına hayırlı bir iş yapın sayın bakanım. Ülkü hanımı emekliye ayırın, o da rahat etsin, onun yüzünden Topkapı Sarayı'nın önünden geçmeye dahi çekinen yerli ve yabancı ilim adamları da. Emin olun sayın bakanım, ilmin ve turizmin önüne konmuş çok önemli bir engeli bertaraf edeceksiniz.
Hele o Japonları hatırladıkça hem turizm adına hem de Türkiye'nin vizyonu adına yerin dibine giriyorum utançtan. Adamlar kalkıp Japonyalardan gelmiş, Osmanlı tarihiyle ilgili Topkapı Sarayı Arşivi'nde araştırmalar yapıyorlar. Onlara misafirperverliğimizi, hürmet ve hoşgörümüzü gösterecek yerde, adamları geldiklerine bin pişman geri gönderiyoruz. Bir diyalog aktarayım; mesela Japon araştırmacılardan birisi x konusuyla ilgili araştırma yapıyor ve Ülkü hanımdan bu konuyla ilgili evrak istiyor. Ülkü hanımın tavrı çok garip. "Sen o konuyla neden ilgileniyorsun ki, ne yapacaksın x konusunu öğrenip de. Başka konu mu yok?" tarzında bir cümle kurabiliyor Ülkü hanım. Yani rutin hesap sorma modu.
Şimdi Topkapı Sarayı Arşivi'nin Ülkü hanım marifetiyle nasıl felç olduğunu maddeler halinde anlatmak istiyorum:
1- Sabahtan öğlen 13.30 kadar olan sürede sadece arşivde bulunan evrakların kataloğunu taramaya izin veriliyor. Bu süre zarfında araştırmacıların evrak görmesine kesinlikle müsaade edilmiyor. Böylelikle araştırıcıların evrakları inceleme süreleri öğlen 13.30 ile 16.30 arasına sıkıştırılıyor. Neden evraklar sabahtan itibaren araştırmacıya verilmiyor. Bu mevzuat gereği mi, yoksa keyfi bir hareket mi? Mevzuat gereği olsa dahi değiştirilmesi çok mu zor. Araştırmacıların büyük çoğunluğunun İstanbul dışından geldikleri ve yurtdışından ve İstanbul dışından gelen araştırmacıların zaman kısıtlaması ve maddi imkanları gözönüne alındığı takdirde, bu dar zaman diliminin ne kadar verimsiz ve masraflı olduğu anlaşılacaktır.
2- Araştırmacılar burada çalışırken Ülkü hanımdan randevu alarak çalışmak zorundalar. Burada tamamen Ülkü hanımın insafına kalıyorsunuz. "Bugün git, sana söylediğim zaman gel" şeklindeki emir kipli cümleler Ülkü hanımın sık sık kullandığı cümlelerden. Randevu sisteminin mantığını bir türlü kavrayamadım, dünyanın hangi yerinde bu kadar keyfi bir randevu sistemi var, bakanlık araştırıp kıyaslarsa memnun olurum. Ülkü Hanım'ın "bugün git seni çağıracağım" deyipte haftalardır arşive yaklaştırmadığı onlarca araştırmacı sayabilirim.
3- Mikro film almada çıkarılan güçlükler. Teknolojinin bu denli ilerlediği bir çağda, hemen her data bilgisayar ortamına aktarılıyor. Arşiv belgelerinin bilgisayar ortamına aktarılması da elzemdir. Çünkü yıpranma payı hesaba katılırsa, bilgisayar ortamına aktarılmış evrakın yok olma şansı kalmaz. Ama araştırıcı incelediği evrakların mikro filmini talep ettiği zaman Ülkü hanım bütün evrakların mikro filmini veremeyeceklerini, bunların evrakları yıpratacağı gerekçesini ileri sürer. Bu tavır daha baştan araştırmacının bütün evrakları kullanamayacağı anlamına gelir. Araştırmacı, hiçbir evrak alamama korkusuyla Ülkü hanımın bu dayatmasına mecburen razı olur. Oysa Topkapı Sarayı Kütüphanesinde rahat bir şekilde eserlerin cd ve mikro filmi alındığı ve hatta araştırıcının kendi getirdiği elektronik cihazlarla üzerinde çalıştığı eserlerin kopyası alabildiğini biliyoruz. Neden müze arşivinde buna izin verilmiyor? Ülkü hanımın gerekçesi: evrakların yıpranması ki, bu çok kıt bir gerekçe. Çünkü araştırıcı incelediği belgelerin cd ya da mikro filmini alacak ve bunlara ve diğer evraklara dayanarak yazacağı kitap veya makale içinde faksimile baskısını yapacağından aynı evraklar üzerinde çalışma yapacak bir başka araştırıcı artık Topkapı Sarayı Arşivi'ne gitmeyecek ve yayınlanan bu eser üzerinden isteği evraka veya bilgiye ulaşacak. Böylece orijinal evrakların yıpranması önlenecek hatta arşivde meydana gelecek yangın ya da geçen uzun yıllar sonunda yıpranmaya yüz tutan evraklar yok olsa da araştırmacıların yaptığı bu çalışmalarla evrakların tamamen kaybolması önlenecektir ve tarihimiz bir miktar daha korunmuş olacak. Hem bu sayede araştırmacı fobisi bulunan Ülkü hanım daha az araştırmacıyla muhatap olacak. Yani o da rahatlayacak!
4- Araştırıcı tarafından istenilen belgelerdeki bilgilerin araştırıcının işine yarayıp yaramayacağına Ülkü hanım karar veremez, vermemeli. Farz edelim ki ben Sultan Yavuz'un hayatı üzerine çalışmak istiyorum ve bunu da Ankara'daki Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne "Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan evraklar üzerinde Yavuz'un hayatı ile ilgili çalışma yapmak istiyorum" diye dilekçe yazıyorum. Ve bana izin çıkıyor, ben de arşive gidiyorum. O zaman Ülkü hanım, Sultan Yavuz'un ismi geçen evrakları veriyor. Onun ismi geçmiyorsa vermiyor, halbuki evraklarda Yavuz'un ismi geçmese de konu açısından onunla irtibatlı olabilecek bir sürü evrak var. Bunu ancak o konuyu araştıracak araştırmacı bilir, Ülkü hanım değil.
İzinler geç çıkıyor
Ayrıca bakanlık bu arşivde çalışmak isteyen araştırıcılara geç izin vermektedir. Son zamanlarda bu izin işlemi hızlanmış olsa da yeterli değildir. Daha da hızlandırılması gerekir. İznin gelmesi aylarca sürüyor.
Peki ne yapmalı? Yapılacak iş başbakanlık Osmanlı arşivinde olduğu gibi evrakların bilgisayar ortamına aktarılarak arşivin araştırmacı salonuna konulacak 4-5 adet bilgisayara bu evrakların görüntülerinin aktarılması ve araştırmacıların evraklara bilgisayardan ulaşmasının sağlanması. Ve yine buraya konacak bir cd writer ile araştırıcının istediği evrakların cd writer vasıtasıyla cd' ye aktarılıp şimdi olduğu gibi ücretli şekilde kendisine verilmesi. Hatta bir de printer konulması ve araştırıcının istediği evrakı bir tuşla buradan (görevlilerin kontrolüyle) çıkartarak yine gerekli ücreti vermesi. İstenilen araştırıcıları kimsenin kontrol etmemesi değildir, rahat bir çalışma ortamı yaratılıp evraklara hızlı bir şekilde ve sorunsuz bir şekilde ulaşmaktır.
Bunları dile getirmemin amacı bu kütüphane sorumlusunu yerden yere vurmak değil. Kendisini tanımam, herhangi kişisel bir sorunum da yok. Ama şu an "musallat olma halinin devam ettiği" çok önemli bu arşivimizin, araştırmacılar tarafından rahatlıkla kullanılabilmesi için bunları yazmak zorundayım. Bugüne kadar hemen her Kültür Bakanı'na aynı şikayet değişik yollardan dile getirilmiş ama nafile. Ben de sayın Erkan Mumcu'nun ilme ve ilim adamına verdiği değeri bilerek ve idealist ve genç bakış açısına güvenerek bu satırları yazıyorum. Ve bu çok önemli arşivimizin başına çok kaliteli bir Osmanlı tarihçimizin atanmasını talep ediyorum. Çünkü öyle bir arşivin başına, arşivin içindeki belge ve bilgilerin niteliğine ve önemine haiz bir ilim adamının atanması şart.
Hazır Turizm ve Kültür bakanlıkları tek bakanlık altında birleştirilmişken ve siz de bu bakanlığın başındaki en yetkili kişi olarak, bir taşla iki kuş vurup hem kültür hem de turizm adına hayırlı bir iş yapın sayın bakanım. Ülkü hanımı emekliye ayırın, o da rahat etsin, onun yüzünden Topkapı Sarayı'nın önünden geçmeye dahi çekinen yerli ve yabancı ilim adamları da. Emin olun sayın bakanım, ilmin ve turizmin önüne konmuş çok önemli bir engeli bertaraf edeceksiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012