Son dönemlerde, ekonomik haber ve yorumlarda sıkça, “filân sektörde balon oluştu, falan sektörde balon patladı” şeklinde ifadeler yer almaktadır. Ekonomide “balon” kavramı, gerçekte olmayan “şişme” anlamında kullanılmaktadır. Batılı ekonomistlere göre, ekonomide bir balona binmek, yani yalancı şişme peşinde koşmak, mantıklı bir davranıştır. Bu mantığı da şöyle ifade ediyorlar: “Balonun ne zaman patlayacağını bilemezsin. Balon patlamadan balondan inmek, büyük kârdan feragat etmektir. Onun için balon patlayana kadar gitmek gerekir.”
Balon eninde sonunda patlayacak mı?
Elbette patlayacak, bunda şüphe yok. Peki, sonuna kadar gitmek, daha büyük bedel ödemeyi gerektirmeyecek mi?
Evet, gerektirecek.
Öyleyse, balona binmenin, binilmişse sonuna gitmenin, neresinde mantık var, niçin bu tavsiye edilir?
Tavsiye edilir, çünkü tavsiye edilmezse, kimse balona binmez ve balon olayı sona erer. Balon olayının sona ermesi, sanal ekonominin bitmesi demektir. İşte bu, istenmediği için böyle saçma sapan fikirler ileri sürülüyor.
Ne yazık ki, bütün dünyada ekonomi, ifade edildiği şekilde balona bindirilmiş durumda. O bakımdan, ekonomik durumu anlatmak için söylenecek en doğru cümle, “bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” cümlesidir.
Esasen, ekonomide kullanılan balon kavramından, ekonominin sanal yönü kast edilmektedir. Bir başka deyişle, günümüzde ekonominin bir reel, bir de sanal yönü bulunmaktadır. Reel ekonomi, mal ve hizmet üretimidir. Sanal ekonomi ise, mal ve hizmet üretmeden, paradan para kazanmaktır. Maalesef, ekonomide böyle çarpık ve yanlış bir sistem kuruldu. Dahası, sanal ekonomi, reel ekonominin önüne geçirildi, reel ekonomi ikinci plâna itildi. Hâlbuki ekonomi reeldir, hayatın ta kendisidir.
Ne gariptir ki, dünyada en hacimli, en devasa ticaret, gerçekte olmayan şeylerin alınıp satıldığı, sanal ekonomide yapılmaktadır. Dünyada reel ekonomi yılda ortalama yüzde 3 oranında büyürken, sanal ekonomi yüzde 20 oranında büyüyor. Daha açık bir ifadeyle söylersek, mal ve hizmete bağlı olmayan, bir sanal ekonomi var, bunun temeli de finans piyasasıdır. Finans piyasası canavarlaştı, önünü geleni yiyip yutuyor. Söz konusu durumdan, Batılı bazı ekonomistler bile şikâyetçi. Bunlardan biri olan Lord Skidelsky, bu durumu şöyle ifade ediyor: “Finans sektörü şeytana dönüştü. Ekonomi, onun kölesi oldu. Gerçekte finans, ekonominin hizmetinde olmalıdır.” Tabiri caizse, ekonomiye takla attırılmış, başlar ayak, ayaklar baş yapılmıştır.
Finans sektörü öyle bir şey ki, onunla uğraşanları bile köleleştiriyor, körleştiriyor. Finansçılar, ekonomiyi finanstan ibaret görür hale geliyorlar. Yoksulluğu unutuyor, açlıktan ölenleri görmüyorlar. Varsa, yoksa finans deyip duruyorlar. “Finans her şeydir” diyen bu güruh, finans için her şeyi yapan bir ruh haline bürünüyorlar.
Kökü, şeytani anlayışa dayanan finans piyasası, böyle gelmiş, böyle gider mi?
Gitmez, nitekim de gitmiyor. Aslında, bu piyasa çökmüş durumdadır. Bunu ört-bas etmeye uğraşıyorlar, ama mızrak çuvala sığmıyor.
“Amerikan Kapitalizminin Küresel Krizi” adlı kitabın yazarı Kevin Phillips, Washington Post’a kaleme aldığı bir makalede şöyle diyor: “Eğer dünya yakın dönemde 1930’lardan bu yana görülen en büyük krizi yaşarsa, bunun muhtemel etkileri hesap edilmez düzeyde olur.”
Görüldüğü üzere, ekonomiyi finansa bağlayan ve balona bindiren Batılı ekonomistler, tam bir karamsarlık içerisindeler. Gelecek için hiçbir öngörüde bulunamıyorlar. Onlara göre, her şey belirsiz.
Nobel Ekonomi Ödüllü ekonomi tarihçisi Duglass Nort, “Belirsizlik yönetilemez, risk ise yönetilebilir” diyor. Bu demektir ki, sanal ekonomi yönetilemez. Çünkü sanal ekonomide risk yok, belirsizlik var.
Öyleyse, ne yapıp edip dünya ekonomisini bu durumdan kurtaracağız?
Bunun için yapılması gereken, ekonomideki bütün balonları patlatmak yani sanal ekonomiyi devre dışı bırakmak, Milli Ekonomi Modeli’nde ifade edildiği gibi, ekonomiyi üretim ve tüketim faaliyeti üzerine bina etmektir.
Balon eninde sonunda patlayacak mı?
Elbette patlayacak, bunda şüphe yok. Peki, sonuna kadar gitmek, daha büyük bedel ödemeyi gerektirmeyecek mi?
Evet, gerektirecek.
Öyleyse, balona binmenin, binilmişse sonuna gitmenin, neresinde mantık var, niçin bu tavsiye edilir?
Tavsiye edilir, çünkü tavsiye edilmezse, kimse balona binmez ve balon olayı sona erer. Balon olayının sona ermesi, sanal ekonominin bitmesi demektir. İşte bu, istenmediği için böyle saçma sapan fikirler ileri sürülüyor.
Ne yazık ki, bütün dünyada ekonomi, ifade edildiği şekilde balona bindirilmiş durumda. O bakımdan, ekonomik durumu anlatmak için söylenecek en doğru cümle, “bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” cümlesidir.
Esasen, ekonomide kullanılan balon kavramından, ekonominin sanal yönü kast edilmektedir. Bir başka deyişle, günümüzde ekonominin bir reel, bir de sanal yönü bulunmaktadır. Reel ekonomi, mal ve hizmet üretimidir. Sanal ekonomi ise, mal ve hizmet üretmeden, paradan para kazanmaktır. Maalesef, ekonomide böyle çarpık ve yanlış bir sistem kuruldu. Dahası, sanal ekonomi, reel ekonominin önüne geçirildi, reel ekonomi ikinci plâna itildi. Hâlbuki ekonomi reeldir, hayatın ta kendisidir.
Ne gariptir ki, dünyada en hacimli, en devasa ticaret, gerçekte olmayan şeylerin alınıp satıldığı, sanal ekonomide yapılmaktadır. Dünyada reel ekonomi yılda ortalama yüzde 3 oranında büyürken, sanal ekonomi yüzde 20 oranında büyüyor. Daha açık bir ifadeyle söylersek, mal ve hizmete bağlı olmayan, bir sanal ekonomi var, bunun temeli de finans piyasasıdır. Finans piyasası canavarlaştı, önünü geleni yiyip yutuyor. Söz konusu durumdan, Batılı bazı ekonomistler bile şikâyetçi. Bunlardan biri olan Lord Skidelsky, bu durumu şöyle ifade ediyor: “Finans sektörü şeytana dönüştü. Ekonomi, onun kölesi oldu. Gerçekte finans, ekonominin hizmetinde olmalıdır.” Tabiri caizse, ekonomiye takla attırılmış, başlar ayak, ayaklar baş yapılmıştır.
Finans sektörü öyle bir şey ki, onunla uğraşanları bile köleleştiriyor, körleştiriyor. Finansçılar, ekonomiyi finanstan ibaret görür hale geliyorlar. Yoksulluğu unutuyor, açlıktan ölenleri görmüyorlar. Varsa, yoksa finans deyip duruyorlar. “Finans her şeydir” diyen bu güruh, finans için her şeyi yapan bir ruh haline bürünüyorlar.
Kökü, şeytani anlayışa dayanan finans piyasası, böyle gelmiş, böyle gider mi?
Gitmez, nitekim de gitmiyor. Aslında, bu piyasa çökmüş durumdadır. Bunu ört-bas etmeye uğraşıyorlar, ama mızrak çuvala sığmıyor.
“Amerikan Kapitalizminin Küresel Krizi” adlı kitabın yazarı Kevin Phillips, Washington Post’a kaleme aldığı bir makalede şöyle diyor: “Eğer dünya yakın dönemde 1930’lardan bu yana görülen en büyük krizi yaşarsa, bunun muhtemel etkileri hesap edilmez düzeyde olur.”
Görüldüğü üzere, ekonomiyi finansa bağlayan ve balona bindiren Batılı ekonomistler, tam bir karamsarlık içerisindeler. Gelecek için hiçbir öngörüde bulunamıyorlar. Onlara göre, her şey belirsiz.
Nobel Ekonomi Ödüllü ekonomi tarihçisi Duglass Nort, “Belirsizlik yönetilemez, risk ise yönetilebilir” diyor. Bu demektir ki, sanal ekonomi yönetilemez. Çünkü sanal ekonomide risk yok, belirsizlik var.
Öyleyse, ne yapıp edip dünya ekonomisini bu durumdan kurtaracağız?
Bunun için yapılması gereken, ekonomideki bütün balonları patlatmak yani sanal ekonomiyi devre dışı bırakmak, Milli Ekonomi Modeli’nde ifade edildiği gibi, ekonomiyi üretim ve tüketim faaliyeti üzerine bina etmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018