Ekonomide ana hedef, insanların zaruri ihtiyaçlarının karşılanması, diğer bir deyişle yoksulluğun yok edilmesi olmalıdır. Daha doğrusu, bütün hedefler, buna yöneltilmelidir. Bir ülkede yoksulluk varsa ve yaygılaşmışsa, diğer ekonomik göstergelerin iyi olması hiçbir anlam ifade etmez. Batı medeniyetinde ve ekonomik anlayışında böyle bir hedef yoktur, tam aksine zenginliğin kaynağı, başkalarını yoksullaştırmakta görülür. Bir İngiliz atasözü şöyledir: “Komşularını yoksullaştır ki, zengin olasın.” Bu anlayış, dışta sömürgecilik olarak tezahür etmiştir. Aynı anlayış, günümüzde de hüküm sürdüğü içindir ki, yoksulluk alabildiğine artıyor.
Batılıların, yoksulluğun yok edilmesini istemediklerini, kendi ağızlarından iki nakille örneklendirelim. Thomas Pogge şöyle diyor: “Yoksulluktan kaynaklanan ölümlerin önlenmesi pek iyi bir şey değil. Çünkü bu gelecekte nüfus artışına ve dolayısıyla daha fazla yoksulluğa bağlı ölümlere yol açacaktır.”
Bu ifade, Batılıların insana ve ekonomiye bakışını göstermesi bakımından çok ilginçtir. Pogge devam ediyor: “Küresel yoksulluk, zengin toplumlar için katlanılır bir maliyetle çözülemeyecek kadar büyük bir sorundur.” Aslında zenginler, refahından değil, zenginliklerinden birazcık fedakârlık etseler, yoksulluk sorunu çözülür.
Tille de şöyle der: “Yoksulluğu önlemeye kalkıp, yenik sınıflara yardım etmek, evrimi sağlayan doğal seleksiyon yasasına set çekmek anlamına geldiği için büyük bir yanlıştır.” Bu görüş, yalnızca Pogge ve Tille’nin değil, Batılıların genel görüşüdür.
Görüldüğü üzere, Batılılara göre, yoksullara yardım edilmesi zararlıdır. Bu demektir ki, zenginlerin, yoksullara karşı hiçbir görevi bulunmamaktadır. Hâlbuki Hz. Ali (ra), yoksulların yoksulluğundan zenginleri sorumlu tutuyor ve şöyle buyuruyor: “Yoksulluğun sebebi, zenginlerin zevk ve sefa içinde yaşamasıdır.” Hz. Ali (ra), ayrıca yoksullara yardım etmek için devleti de görevli kılıyor. Mısır valisi olarak atadığı Malik b. Eşter’e verdiği ahdnamede, yoksullara yardım etmesini, ihtiyaçlarını gidermesini emrediyor. Söz konusu emirlerinden biri şöyledir: “Ey Malik! İhtiyaç sahiplerinin gönlünde yatan istek ve arzuları ortaya çıkarmak için onlara zaman ayırmalısın. Ara sıra ihtiyaç sahiplerini huzuruna alıp onlarla konuşmalısın. Mecliste mütevazı olup Allah’ın rızasını kazanacak alçak gönüllülük örneği vermelisin. Ben Hz. Peygamber (sav)’in ‘Bir ümmetin zayıfı kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez ve mukaddes olamaz’ diye buyurduğunu çok yerde duydum.” (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali (ra), s.756).
Hz. Ali (ra), yoksullukla mücadeleye büyük önem vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Eğer yoksulluk bir adam suretinde gelse idi, onu öldürürdüm.” Bu sözden, yoksulluğun mutlaka yok edilmesi gerektiği anlaşılmalıdır.
Batılıların, yoksulluğu yok etme hedefi, hiçbir zaman olamaz. Malezya eski Başbakanı Mahathir Muhammed’in dediği gibi, “Batılıların refahı, başkalarının yoksulluğu üzerine kurulu ve zenginliklerini başkalarının yoksulluklarına karşı bir silâh olarak kullanmaktadırlar.” Gerçek böyle olmasına rağmen, Batılılar, yine de yardımdan söz ederler. BM Kurulu’nda, Dünya Bankası ve IMF toplantılarında “küresel yoksullukla mücadele” belli aralıklarla gündeme getirilir, raporlar sunulur, vaatler verilir, ama hiçbir sonuç çıkmaz.
Özetlersek, Batılıların anlayışı hâkim olduğu sürece yoksulluk yok edilemez, artar ve yaygınlaşır. Nitekim de öyle oluyor. Çözüm, yoksulluğu bir insanlık suçu gören anlayıştadır, yani Milli Ekonomi Modeli’ndedir.
Batılıların, yoksulluğun yok edilmesini istemediklerini, kendi ağızlarından iki nakille örneklendirelim. Thomas Pogge şöyle diyor: “Yoksulluktan kaynaklanan ölümlerin önlenmesi pek iyi bir şey değil. Çünkü bu gelecekte nüfus artışına ve dolayısıyla daha fazla yoksulluğa bağlı ölümlere yol açacaktır.”
Bu ifade, Batılıların insana ve ekonomiye bakışını göstermesi bakımından çok ilginçtir. Pogge devam ediyor: “Küresel yoksulluk, zengin toplumlar için katlanılır bir maliyetle çözülemeyecek kadar büyük bir sorundur.” Aslında zenginler, refahından değil, zenginliklerinden birazcık fedakârlık etseler, yoksulluk sorunu çözülür.
Tille de şöyle der: “Yoksulluğu önlemeye kalkıp, yenik sınıflara yardım etmek, evrimi sağlayan doğal seleksiyon yasasına set çekmek anlamına geldiği için büyük bir yanlıştır.” Bu görüş, yalnızca Pogge ve Tille’nin değil, Batılıların genel görüşüdür.
Görüldüğü üzere, Batılılara göre, yoksullara yardım edilmesi zararlıdır. Bu demektir ki, zenginlerin, yoksullara karşı hiçbir görevi bulunmamaktadır. Hâlbuki Hz. Ali (ra), yoksulların yoksulluğundan zenginleri sorumlu tutuyor ve şöyle buyuruyor: “Yoksulluğun sebebi, zenginlerin zevk ve sefa içinde yaşamasıdır.” Hz. Ali (ra), ayrıca yoksullara yardım etmek için devleti de görevli kılıyor. Mısır valisi olarak atadığı Malik b. Eşter’e verdiği ahdnamede, yoksullara yardım etmesini, ihtiyaçlarını gidermesini emrediyor. Söz konusu emirlerinden biri şöyledir: “Ey Malik! İhtiyaç sahiplerinin gönlünde yatan istek ve arzuları ortaya çıkarmak için onlara zaman ayırmalısın. Ara sıra ihtiyaç sahiplerini huzuruna alıp onlarla konuşmalısın. Mecliste mütevazı olup Allah’ın rızasını kazanacak alçak gönüllülük örneği vermelisin. Ben Hz. Peygamber (sav)’in ‘Bir ümmetin zayıfı kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez ve mukaddes olamaz’ diye buyurduğunu çok yerde duydum.” (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali (ra), s.756).
Hz. Ali (ra), yoksullukla mücadeleye büyük önem vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Eğer yoksulluk bir adam suretinde gelse idi, onu öldürürdüm.” Bu sözden, yoksulluğun mutlaka yok edilmesi gerektiği anlaşılmalıdır.
Batılıların, yoksulluğu yok etme hedefi, hiçbir zaman olamaz. Malezya eski Başbakanı Mahathir Muhammed’in dediği gibi, “Batılıların refahı, başkalarının yoksulluğu üzerine kurulu ve zenginliklerini başkalarının yoksulluklarına karşı bir silâh olarak kullanmaktadırlar.” Gerçek böyle olmasına rağmen, Batılılar, yine de yardımdan söz ederler. BM Kurulu’nda, Dünya Bankası ve IMF toplantılarında “küresel yoksullukla mücadele” belli aralıklarla gündeme getirilir, raporlar sunulur, vaatler verilir, ama hiçbir sonuç çıkmaz.
Özetlersek, Batılıların anlayışı hâkim olduğu sürece yoksulluk yok edilemez, artar ve yaygınlaşır. Nitekim de öyle oluyor. Çözüm, yoksulluğu bir insanlık suçu gören anlayıştadır, yani Milli Ekonomi Modeli’ndedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018