"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" der büyüklerimiz?
Mü'min olmak, Allah'ı sevmeyi, O'na kul olmayı gerektirir. Allah'ı sevmenin de alameti O'nun sevdiklerini sevmek, O'nun buğzettiklerine buğzetmektir. Allah'ın ve Resulü'nün sevdiğine buğzeden, hatta ona söven bir kişinin mü'min olması asla mümkün değildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'i, yani İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Tathir ayetine (Ahzab, 33) göre tertemiz, bütün günahlardan, hatalardan arındırılmış, Meveddet ayetine (Şura, 23) göre de sevilmesi farz kılınmış Allah'ın sevdiği seçtiği ve insanlığa örnek gösterdiği büyük şahsiyetlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) İmam Ali (a.s.) hakkında şunları beyan etmiştir:
"Ali bin Ebi Talib'in yüzüne bakmak ibadettir." (Hakim Nişaburi, Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, s.142; Feraidü's-Simtayn, c.1, s.181)
"Ey Ali! Sen olmasaydın Benden sonra mü'minler tanınmazdı." (Camiu'l Ahadis, Suyuti, c.16, s.262)
"Hiç şüphesiz Ali Bendendir, Ben de O'ndanım. O, Benden sonra her mü'minin velisidir." (Sahih-i Tirmizi, c.13, c.165)
"Ali'yi münafık olan sevmez ve mü'min olan da O'na düşmanlık beslemez." (Sahih-i Tirmizi, c.13, s.168)
İmam Ali için ifade edilen bu övgülerin benzerleri Ehl-i Beyt'in diğer fertleri için de vardır.
Bütün bu gerçeklere rağmen, Muaviye ve nesli, 69 yıl başta İmam Ali olmak üzere Ehl-i Beyt'in sevilmiş ve seçilmiş şahsiyetlerine sövmeyi ve tüm halkına sövdürmeyi bir gelenek, bir kanun hatta bir ibadet haline getirmiştir.
Halbuki Ehl-i Sünnet'in meşhur kaynaklarından olan Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, Nesai'nin "Hasaisu'l-Alevi" eserinde, Süleyman Belhi'nin "Yenabiu'l-Mevedde" eserinde, Seyyid Hamedani'nin "Meveddetü'l-Kurba" eserinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Ali'ye söven Bana sövmüştür, Bana söven de Allah'a sövmüştür."
İmam Ali ve Ehl-i Beyt'e sövme, küfretme, lanet okuma yani "sebbetme" uygulaması Muaviye döneminde, onun talimatıyla başlamıştır.
Hz. Peygamber'in bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarında vurgulandığı gibi, İmam Ali'ye sövmeyi, Allah'a sövmek olarak ifade ettiği, İmam Ali'yi sevmemeyi münafıklık olarak tanımladığı, İmam Ali'yi sevmenin mü'min olmanın turnusolü olarak tasvir ettiği, O'nun yüzüne bakmayı ibadet olarak belirttiği dikkate alındığında, kendisini Sünni olarak tanımlayanların Muaviye'yi hala Müslüman olarak ifade etmesi, hatta abartarak "hazret" demesi sizce hangi akılla, hangi mantıkla, hangi imanla izahla edilebilir?
Emevi Devleti İslam devletiymiş! Yahu Allah'a sövmeyi ibadet kabul eden ve bunu kanunlaştıran, uymayanlara da büyük cezalara çarptıran bir zihniyet, sizce nasıl
İslami olabilir?
Ehl-i Beyt'e lanet okuma geleneği, Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz'e kadar devam etti. Ömer, küçükken babasının ve hocasının söylediği sözlerden etkilenerek bu sebbetme uygulamasını kaldırmıştır.
Ömer, çocukluk yıllarında Emevi çocuklarıyla oynarken onlar gibi İmam Ali'ye lanet okuyordu. Hocası Ubeydullah bunu duyunca, onu şöyle ikaz etti: "Allah'ın Bedir ehline, Biat-ı Rıdvan ehline, razı olduktan sonra onlara gazap ettiğini ve onların laneti hak ettiklerini nereden biliyorsun?" Ömer, "Ben bu konuda bir şey bilmiyorum" diye cevap verdi. Ve ardından da, "Bu yaptığımdan dolayı özür diliyor ve Allah'ın dergahına tevbe ediyor ve bir daha bunu tekrarlamayacağıma söz veriyorum" dedi.
Ömer'in babası Abdülaziz, Medine valisi olarak atanmıştı. Cuma hutbelerine İmam Ali'ye lanet okuyarak başlıyor, yine lanet okuyarak bitiriyordu. Bir gün Ömer kendisine, "Babacığım, sen ne zaman hutbe okusan, herhangi bir konuda konuşma yapsan çok rahat bir şekilde tam bir fesahatle konuyu anlatıyorsun ama her nedense Ali'ye lanet okuma sırası geldiğinde sanki dilin tutuluyor, kekeliyorsun, bunun sebebi nedir?" diye sordu.
Babası, "Oğlum, sen bu konunun ne olduğunu anlamış mısın?" diye sorunca, Ömer, "Evet babacığım" diye cevap verdi. Bunun üzerine Abdülaziz şunları söyledi: "Oğlum! Bu çevremizi saran, minberimizin etrafında oturan insanlar, benim Ali'nin faziletleri hakkında bildiklerimi bilselerdi eğer, bizim çevremizden dağılıp onun evlatlarının peşine takılırlardı."
Muaviye'nin başlattığı bu çirkef uygulamanın halkın üzerindeki etkisini anlamak için şu misal yeterlidir: "Ömer b. Abdülaziz döneminde Emirü'l-Mü'minin Ali'ye (a.s.) lanet yasaklanınca, Harran ahalisi bunu kabul etmeyerek Cuma günü, 'Ebu Turab'a lanet edilmeyen bir namaz namaz değildir' dediler ve tam bir yıl Ali'ye (a.s.) sövmeye devam ettiler." (Murucu'z-Zeheb, Mesudi, c.3, s.245)
İşte insanların kendisini Müslüman zannedip aslında İslam'dan zerre kadar nasibi olmaması böyle bir şey?
O halde, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ısrarla altını çizdiği gibi Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt'tir ve mü'min olmak ancak onları sevmek, onların gösterdiği yoldan yürümek, Peygamber Efendimizin Nuh'un gemisi dediği Ehl-i Beyt'in gemisine binmekle mümkündür.
Bu gerçeklerle bizleri buluşturduğu için Ehl-i Beyt Külliyatı'nın sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza sonsuz teşekkürler?
Mü'min olmak, Allah'ı sevmeyi, O'na kul olmayı gerektirir. Allah'ı sevmenin de alameti O'nun sevdiklerini sevmek, O'nun buğzettiklerine buğzetmektir. Allah'ın ve Resulü'nün sevdiğine buğzeden, hatta ona söven bir kişinin mü'min olması asla mümkün değildir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'i, yani İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Tathir ayetine (Ahzab, 33) göre tertemiz, bütün günahlardan, hatalardan arındırılmış, Meveddet ayetine (Şura, 23) göre de sevilmesi farz kılınmış Allah'ın sevdiği seçtiği ve insanlığa örnek gösterdiği büyük şahsiyetlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) İmam Ali (a.s.) hakkında şunları beyan etmiştir:
"Ali bin Ebi Talib'in yüzüne bakmak ibadettir." (Hakim Nişaburi, Müstedrekü's-Sahihayn, c.3, s.142; Feraidü's-Simtayn, c.1, s.181)
"Ey Ali! Sen olmasaydın Benden sonra mü'minler tanınmazdı." (Camiu'l Ahadis, Suyuti, c.16, s.262)
"Hiç şüphesiz Ali Bendendir, Ben de O'ndanım. O, Benden sonra her mü'minin velisidir." (Sahih-i Tirmizi, c.13, c.165)
"Ali'yi münafık olan sevmez ve mü'min olan da O'na düşmanlık beslemez." (Sahih-i Tirmizi, c.13, s.168)
İmam Ali için ifade edilen bu övgülerin benzerleri Ehl-i Beyt'in diğer fertleri için de vardır.
Bütün bu gerçeklere rağmen, Muaviye ve nesli, 69 yıl başta İmam Ali olmak üzere Ehl-i Beyt'in sevilmiş ve seçilmiş şahsiyetlerine sövmeyi ve tüm halkına sövdürmeyi bir gelenek, bir kanun hatta bir ibadet haline getirmiştir.
Halbuki Ehl-i Sünnet'in meşhur kaynaklarından olan Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, Nesai'nin "Hasaisu'l-Alevi" eserinde, Süleyman Belhi'nin "Yenabiu'l-Mevedde" eserinde, Seyyid Hamedani'nin "Meveddetü'l-Kurba" eserinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Ali'ye söven Bana sövmüştür, Bana söven de Allah'a sövmüştür."
İmam Ali ve Ehl-i Beyt'e sövme, küfretme, lanet okuma yani "sebbetme" uygulaması Muaviye döneminde, onun talimatıyla başlamıştır.
Hz. Peygamber'in bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarında vurgulandığı gibi, İmam Ali'ye sövmeyi, Allah'a sövmek olarak ifade ettiği, İmam Ali'yi sevmemeyi münafıklık olarak tanımladığı, İmam Ali'yi sevmenin mü'min olmanın turnusolü olarak tasvir ettiği, O'nun yüzüne bakmayı ibadet olarak belirttiği dikkate alındığında, kendisini Sünni olarak tanımlayanların Muaviye'yi hala Müslüman olarak ifade etmesi, hatta abartarak "hazret" demesi sizce hangi akılla, hangi mantıkla, hangi imanla izahla edilebilir?
Emevi Devleti İslam devletiymiş! Yahu Allah'a sövmeyi ibadet kabul eden ve bunu kanunlaştıran, uymayanlara da büyük cezalara çarptıran bir zihniyet, sizce nasıl
İslami olabilir?
Ehl-i Beyt'e lanet okuma geleneği, Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz'e kadar devam etti. Ömer, küçükken babasının ve hocasının söylediği sözlerden etkilenerek bu sebbetme uygulamasını kaldırmıştır.
Ömer, çocukluk yıllarında Emevi çocuklarıyla oynarken onlar gibi İmam Ali'ye lanet okuyordu. Hocası Ubeydullah bunu duyunca, onu şöyle ikaz etti: "Allah'ın Bedir ehline, Biat-ı Rıdvan ehline, razı olduktan sonra onlara gazap ettiğini ve onların laneti hak ettiklerini nereden biliyorsun?" Ömer, "Ben bu konuda bir şey bilmiyorum" diye cevap verdi. Ve ardından da, "Bu yaptığımdan dolayı özür diliyor ve Allah'ın dergahına tevbe ediyor ve bir daha bunu tekrarlamayacağıma söz veriyorum" dedi.
Ömer'in babası Abdülaziz, Medine valisi olarak atanmıştı. Cuma hutbelerine İmam Ali'ye lanet okuyarak başlıyor, yine lanet okuyarak bitiriyordu. Bir gün Ömer kendisine, "Babacığım, sen ne zaman hutbe okusan, herhangi bir konuda konuşma yapsan çok rahat bir şekilde tam bir fesahatle konuyu anlatıyorsun ama her nedense Ali'ye lanet okuma sırası geldiğinde sanki dilin tutuluyor, kekeliyorsun, bunun sebebi nedir?" diye sordu.
Babası, "Oğlum, sen bu konunun ne olduğunu anlamış mısın?" diye sorunca, Ömer, "Evet babacığım" diye cevap verdi. Bunun üzerine Abdülaziz şunları söyledi: "Oğlum! Bu çevremizi saran, minberimizin etrafında oturan insanlar, benim Ali'nin faziletleri hakkında bildiklerimi bilselerdi eğer, bizim çevremizden dağılıp onun evlatlarının peşine takılırlardı."
Muaviye'nin başlattığı bu çirkef uygulamanın halkın üzerindeki etkisini anlamak için şu misal yeterlidir: "Ömer b. Abdülaziz döneminde Emirü'l-Mü'minin Ali'ye (a.s.) lanet yasaklanınca, Harran ahalisi bunu kabul etmeyerek Cuma günü, 'Ebu Turab'a lanet edilmeyen bir namaz namaz değildir' dediler ve tam bir yıl Ali'ye (a.s.) sövmeye devam ettiler." (Murucu'z-Zeheb, Mesudi, c.3, s.245)
İşte insanların kendisini Müslüman zannedip aslında İslam'dan zerre kadar nasibi olmaması böyle bir şey?
O halde, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ısrarla altını çizdiği gibi Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt'tir ve mü'min olmak ancak onları sevmek, onların gösterdiği yoldan yürümek, Peygamber Efendimizin Nuh'un gemisi dediği Ehl-i Beyt'in gemisine binmekle mümkündür.
Bu gerçeklerle bizleri buluşturduğu için Ehl-i Beyt Külliyatı'nın sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza sonsuz teşekkürler?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025