Tarihte Müslümanarın nice devletler ve imparatorluklar kurduklarını biliyoruz. Bunlar İslam'ın güzel ahlâkına sahip, birbirlerini seven ve yardımlaşan insanlardı.
Onları bir arada tutan unsur, aralarındaki manevi bağ olan inanç birliğinden gelen çalışkanlık, adâlet, iyilik, saygı ve sevgi idi.
Osmanlıları, kısa bir zamanda Sakarya'dan Viyana'ya götüren iksir de buydu. Emevileri, İspanya'dan Avrupa'ya geçiren, gemilerini yaktıran, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurdurtup Avrupa'ya ilim ve fen ışıklarını yaydırtan da bu cevherlerdi.
Dünya üzerinde kurulan ilk üniversitenin, Fas'ın Fes şehrinde 859'da Müslümanlar tarafından kurulan Keyruvan Üniversite olduğunu çok az insan bilir. Bilinmemesi, öğretilmemesi icap ediyor ki bilinmiyor.
Bilinmemelidir ki ilim, fen ve her türlü ilerlemenin anavatınının Avrupa olduğu zannedilsin...
Halbuki gerçek tamamen tersidir.
***
Endülüs hükümdarı, ilim ve edep sahibi sultan Üçüncü Abdurrahman, sarayı ve devlet dairelerini birer ilim kaynağı haline getirmişti. İlim öğrenmek isteyenler akın akın Kurtuba'ya gelirlerdi. Onun Kurtuba'da kurduğu büyük ve mükemmel tıp fakültesi de Avrupa'nn ilk tıp fakültesidir.
Avrupa kral ve devlet adamları tedavi için Kurtuba'yı gelirler; gördükleri medeniyet, güzel ahlak ve misafirperverliğe hayran kalırlardı. Fakat Endülüs'te zamanla Allah'ın emirleri bırakıldı; İslam ahlakı terkedildi; ehli sünnet inancına sırt çevrildi...
Devletin temeli, harcı ve direği de zaten bu unsurladı.
Direk yıkıldı ve devlet çöktü...
Buna rağmen, Endülüs Müslümanları dinlerini bırakmadılar. O zaman da, Avrupalıların içlerinde gizli olan Avrupa insancıllığı (!) devreye girdi ve inançlarından vazgeçmeyen Müslümanları toplu imhaya giriştiler. Öldüre öldüre bitirdiler...
***
Osmanlıda uzun seneler Rusya elçiliği yapan İgnatiyef, hatıralarında Patrik Gregoryos'un Rus çarı Aleksandr'a yazdığı mektubu açıklamaktadır.
Gregoryos kimdir?
Rum isyanını baş planlayacısı olan Gregoryos, bunun cezası olarak Sultan İkinci Mahmud Han zamanında Fener Patrikhanesi'nin kapısında asılmıştır.
"Kin kapısı" olarak anılır bu kapı, o günden beri kapalıdır ve "Gregoryos'a mukabil bir Türk de bu kapıda asılana kadar açılmamak üzere" yemin edilmiştir.
Patrik Gregoryos mektubunda diyor ki:
"Türkleri maddeten ezip yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır ve imanın izzetini taşırlar. Bu hasletleri dinlerine bağlılıklarından, kadere razı olmalarından, gelenek ve göreneklerinin kuvvetinden ve padişahlarına (o zaman padişahlık vardı) olan itaatlarından ileri geliyor.
Türkler zekidirler ve kendilerini doğru yolda idare edecek yönetcilere sahip oldukları müddetçe çalışkandırlar. Gayet kanatkârdırlar. Onların bu meziyetleri, geleneklerine olan bağlılıklarından ve ahlaklarının güzelliğinden gelmektedir."
Gregoryos, bundan sonra biz Türkleri alt etme yollarını açıklıyor:
"Türklerde önce itaat duygusunu kırmak, manevi bağlarını koparmak ve dini sağlamlarını zayıflatmak gerekir.
Bunun en kısa you, mili geleneklerine ve maneviyatlarına uymayan fikir ve hareketlere onları alıştırmaktır.
Maneviyatları sarsılıdığı gün, kendilerinden kuvvetli, kalabalık ve üstün olan güçler karşısında onları zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları maddi üstünlükle yıkmak ancak o zaman mümkün olabilecektir.
Yoksa, Osmanlı Devleti'ni ortadan kaldırmak için sırf harp meydanlarındaki zaferler kafi değildir...
Yapılacak olan, Türklere hiç bir şey hissetirmeden, varlıklarını harap etmektir."
***
Değerli okuyucular,
Bu mektup, ders kitaplarına alınıp ezberlettirilecek kadar mühimdir. Çünkü bizim, biz Türklerin nasıl mahvedileceğimizin planıdır bu. Çocuklarımız, gençlerimiz, kendilerini mahvetmek isteyenlerin niyet ve düşüncelerini mutlaka ama mutlaka bilmelidirler. Ve dikkat edilirse, bu planın hiç ara verilmedin tatbik edildiği görülmektedir. Mektupta iki husus bilhassa dikkat çekiyor:
Türklerin din ve maneviyatlarının yok edilmesi için, onları yabancı fikir ve âdetlere alıştırmak,
hissettirmeden Türklerin varlıklarını harap etmek...
Bu iki husus da ancak Batının ahlaksızlığını taklit etmekle yerine getirilir.
Öyleyse bu hususlarda dikkatli olmak ve bizi biz yapan, Türklüğümüze ve Müslümanlığımıza iyi sarılmak mecburitindeyiz.
İnanç olmayınca ırkın bile o kadar ehemniyetli olmadığını anlamak için, aslen Türk olan Macarların, zamanla benliklerini yitirip, Avrupa'da eriyip gittiklerini hatırlamak yeter sanırım.
Bugün biz Macarlardan daha çok dikkatli olmak zorundayız.
Çünkü, Türkiye'den Avrupa'ya, Avrupa'dan Türkiye'ye devamlı bir insan gidiş gelişi olmaktadır.
Bu gidiş gelişlerde elbete etkilenmeler olacaktır. Avrupa'nın şatafatından ve kötü taraflarından etkilenmemenin yolu, kendi değerlerine sımsıkı sarılmaktan geçer.
İdeal ve değer taşımayanlarsa istedikleri gibi yaşayabilir... Yaşıyorlar da...
Onları bir arada tutan unsur, aralarındaki manevi bağ olan inanç birliğinden gelen çalışkanlık, adâlet, iyilik, saygı ve sevgi idi.
Osmanlıları, kısa bir zamanda Sakarya'dan Viyana'ya götüren iksir de buydu. Emevileri, İspanya'dan Avrupa'ya geçiren, gemilerini yaktıran, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurdurtup Avrupa'ya ilim ve fen ışıklarını yaydırtan da bu cevherlerdi.
Dünya üzerinde kurulan ilk üniversitenin, Fas'ın Fes şehrinde 859'da Müslümanlar tarafından kurulan Keyruvan Üniversite olduğunu çok az insan bilir. Bilinmemesi, öğretilmemesi icap ediyor ki bilinmiyor.
Bilinmemelidir ki ilim, fen ve her türlü ilerlemenin anavatınının Avrupa olduğu zannedilsin...
Halbuki gerçek tamamen tersidir.
***
Endülüs hükümdarı, ilim ve edep sahibi sultan Üçüncü Abdurrahman, sarayı ve devlet dairelerini birer ilim kaynağı haline getirmişti. İlim öğrenmek isteyenler akın akın Kurtuba'ya gelirlerdi. Onun Kurtuba'da kurduğu büyük ve mükemmel tıp fakültesi de Avrupa'nn ilk tıp fakültesidir.
Avrupa kral ve devlet adamları tedavi için Kurtuba'yı gelirler; gördükleri medeniyet, güzel ahlak ve misafirperverliğe hayran kalırlardı. Fakat Endülüs'te zamanla Allah'ın emirleri bırakıldı; İslam ahlakı terkedildi; ehli sünnet inancına sırt çevrildi...
Devletin temeli, harcı ve direği de zaten bu unsurladı.
Direk yıkıldı ve devlet çöktü...
Buna rağmen, Endülüs Müslümanları dinlerini bırakmadılar. O zaman da, Avrupalıların içlerinde gizli olan Avrupa insancıllığı (!) devreye girdi ve inançlarından vazgeçmeyen Müslümanları toplu imhaya giriştiler. Öldüre öldüre bitirdiler...
***
Osmanlıda uzun seneler Rusya elçiliği yapan İgnatiyef, hatıralarında Patrik Gregoryos'un Rus çarı Aleksandr'a yazdığı mektubu açıklamaktadır.
Gregoryos kimdir?
Rum isyanını baş planlayacısı olan Gregoryos, bunun cezası olarak Sultan İkinci Mahmud Han zamanında Fener Patrikhanesi'nin kapısında asılmıştır.
"Kin kapısı" olarak anılır bu kapı, o günden beri kapalıdır ve "Gregoryos'a mukabil bir Türk de bu kapıda asılana kadar açılmamak üzere" yemin edilmiştir.
Patrik Gregoryos mektubunda diyor ki:
"Türkleri maddeten ezip yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır ve imanın izzetini taşırlar. Bu hasletleri dinlerine bağlılıklarından, kadere razı olmalarından, gelenek ve göreneklerinin kuvvetinden ve padişahlarına (o zaman padişahlık vardı) olan itaatlarından ileri geliyor.
Türkler zekidirler ve kendilerini doğru yolda idare edecek yönetcilere sahip oldukları müddetçe çalışkandırlar. Gayet kanatkârdırlar. Onların bu meziyetleri, geleneklerine olan bağlılıklarından ve ahlaklarının güzelliğinden gelmektedir."
Gregoryos, bundan sonra biz Türkleri alt etme yollarını açıklıyor:
"Türklerde önce itaat duygusunu kırmak, manevi bağlarını koparmak ve dini sağlamlarını zayıflatmak gerekir.
Bunun en kısa you, mili geleneklerine ve maneviyatlarına uymayan fikir ve hareketlere onları alıştırmaktır.
Maneviyatları sarsılıdığı gün, kendilerinden kuvvetli, kalabalık ve üstün olan güçler karşısında onları zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları maddi üstünlükle yıkmak ancak o zaman mümkün olabilecektir.
Yoksa, Osmanlı Devleti'ni ortadan kaldırmak için sırf harp meydanlarındaki zaferler kafi değildir...
Yapılacak olan, Türklere hiç bir şey hissetirmeden, varlıklarını harap etmektir."
***
Değerli okuyucular,
Bu mektup, ders kitaplarına alınıp ezberlettirilecek kadar mühimdir. Çünkü bizim, biz Türklerin nasıl mahvedileceğimizin planıdır bu. Çocuklarımız, gençlerimiz, kendilerini mahvetmek isteyenlerin niyet ve düşüncelerini mutlaka ama mutlaka bilmelidirler. Ve dikkat edilirse, bu planın hiç ara verilmedin tatbik edildiği görülmektedir. Mektupta iki husus bilhassa dikkat çekiyor:
Türklerin din ve maneviyatlarının yok edilmesi için, onları yabancı fikir ve âdetlere alıştırmak,
hissettirmeden Türklerin varlıklarını harap etmek...
Bu iki husus da ancak Batının ahlaksızlığını taklit etmekle yerine getirilir.
Öyleyse bu hususlarda dikkatli olmak ve bizi biz yapan, Türklüğümüze ve Müslümanlığımıza iyi sarılmak mecburitindeyiz.
İnanç olmayınca ırkın bile o kadar ehemniyetli olmadığını anlamak için, aslen Türk olan Macarların, zamanla benliklerini yitirip, Avrupa'da eriyip gittiklerini hatırlamak yeter sanırım.
Bugün biz Macarlardan daha çok dikkatli olmak zorundayız.
Çünkü, Türkiye'den Avrupa'ya, Avrupa'dan Türkiye'ye devamlı bir insan gidiş gelişi olmaktadır.
Bu gidiş gelişlerde elbete etkilenmeler olacaktır. Avrupa'nın şatafatından ve kötü taraflarından etkilenmemenin yolu, kendi değerlerine sımsıkı sarılmaktan geçer.
İdeal ve değer taşımayanlarsa istedikleri gibi yaşayabilir... Yaşıyorlar da...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002