Diyanet İşleri Başkanlığı aynen MB gibi TÜİK, AYM, Yargıtay gibi bakanlıklar gibi bir kurumdur. Soyut bir kavramdır. Soyutları, somutlaştıran ise insandır.
Diyanetin bu kadar gündeme gelmesi ise üstlendiği vazifedendir. Aynen yargı gibi. Çünkü diyanet ve yargı kurumları asla ve asla hiçbir kişinin, anlayışın, partinin kontrolüne giremez, girmemesi lazımdır.
Ne hazindir ki bugün yapılan anketlerde en az güven duyulan kurumlar Diyanet ve yargı kurumlarıdır. Bir diğer hazin durum ise (istisnalar hariç) bu kurumları yöneten kadrolar malum tablodan hiçte rahatsız olmuş gibi durmuyorlar.
Bakın! Bir 15 Temmuz olayı yaşadık. 'Suçlu-suçsuz boyutuna girmeden', 15 Temmuz üzerinden başta TSK, yargı ve emniyette operasyonlar yapıldı, on binlerce kişi görevlerinden alındı, hapse atıldı vs. Operasyonlar devam ediyor.
Ama 130 bin kişi kadroya sahip Diyanet İşleri Başkanlığı (bence) göstermelik birkaç operasyonla FETÖ gündeminden düştü.
Oysa Gülen'in, dinler arası diyalogun halka en yakın, en etkili kurumu Diyanet teşkilatıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın önderliğinde 98'den bu tarafa, 'İslam'a karşı bir kalkışma başladı, camilerde, ekranlarda, gazetelerde darbe yapılıyor, milletimizin imanı çalınıyor' dedik. Hükümeti, Diyaneti göreve çağırdık.
Ne oldu? Dün Mustafa Kemal için fetva çıkaranlar bizler için de fetva çıkardı.
Onun için diyoruz ki, 'FETÖ firarda, fikri iktidarda'.
Tekrar Diyanet özeline gelirsek!
Ülkemiz gündeminde yıllardan beri faiz, yolsuzluk, hırsızlık, kamuyu zarara uğratma, AB istediği için çıkarılan zina, domuz eti kanunları gibi nice konular var.
Ama Diyanet çıkıp, 'şu konuda Allah'ın hükmü budur' diyemiyor.
Milli ve manevi birliğimize kasteden bazı zihniyetler, 'Caferiliğin mezhep olarak tanınmasına isyan ediyor, kelime-i şahadet getirenleri tekfir ediyor' ama Diyanet çıkıp da, İslam'ın hükmünü açıklayamıyor.
Milli günlerimiz var. Tarihi gerçekler var. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı bu milli günlerin vesilesi, tarihi gerçeklerin altında imzası olan Atatürk'ün anmıyor.
Akıl, gönül ve his olarak kabul edilemez bir durum. Diğer taraftan işleyişe bakınca da herkes görevini yapıyor, diyorsunuz.
Nasıl mı? Dediğim gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da aynen MB gibi TÜİK, AYM, Yargıtay gibi bakanlıklar gibi bir kurumdur.
MB, TÜİK başkanları, hükümete rağmen bir karar alır, açıklama yaparsa akıbetleri malum.
Bu ülkede Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlara siyasetten birileri, 'tanımıyoruz' derken diğerleri de, 'derhal AYM kapatılsın' dedi.
Herkesin bildiği örneği vereyim. Malum Gezi olaylarında siyasetçiler, 'Dolmabahçe camiinde bira içtiler, başörtülü bacımızın üzerine şe yaptılar' dedi. Caminin müezzini, 'hayır, öyle bir şey yok' dedi. Başına gelmeyen kalmadı. Başörtülü bacılarının da bir komplo olduğu itiraf edildi. Ama kimsenin yüzü bile kızarmadı!
Ne demek istediğimi anladınız. Anlamayanlara son söz: 'Kişiler, kurumları vezir de eder, rezil de'.
Müslüm Karabacak Hocamızı tanımayan yoktur. 'Diyanet' lafzını anmadan tek cümle kurdu: 'Türkiye'de 'din' özelleştirildi'. Olay bu kadar net.
Peki, dinin özelleştirilmesi bugüne ait bir konu mudur? Hayır. Muaviye'ye kadar gider iş.
Osmanlının gerileme ve dağılma süreçlerinde de bu özelleşme had safhadadır. İngiliz sermayeli, Hindistan kökenli malum tarikat, Saray'a adeta gölge olmuş ve her istediğini almıştı.
İngilizlerin altyapısını kurduğu bu Hint kökenli tarikatın, Saray ile işbirliği yaparak 'Milli Mücadele' kahramanları için çıkardıkları fetvaları, halka yaydıkları fitneleri hepiniz biliyorsunuz.
Bu çürümüşlüğe, bu özelleşmeye, tekelleşmeye günümüz tabiriyle format atan ve İslam Dinini fabrika ayarlarına dönüştüren adam Mustafa Kemal Atatürk idi.
O Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını kurarak, İslam dinini kişilerin tekelinden kurtarmıştır.
Yazdırdığı tefsir, Türkçeye çevirttiği hadis külliyatı hala en muteber kaynaklardandır. Milli Eğitim'de, yükseköğretimde, askeri okullarda öğretilen din müfredatı ve askerler için hazırlanan, 'Askerin el kitabı' bugün daha kapsamlı bir anlatımla İslami hakikatler üzerine hazırlanmış ve okutulmuştu.
Vaiz lobisi
BTP Lideri Hüseyin Baş, partisinin büyük kurultayında tek cümle ile ülkemizdeki inanç istismarı ve Diyanet'in geldiği noktayı özetledi:
'Hep faiz lobisi diyorlar, bu ülkede bir faiz lobisi var mı bilmiyorum ama bu ülkede bir vaiz lobisi olduğu kesin'.
Bu cümle ile sarsılan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Sözcü'den Saygı Öztürk'e yaptığı açıklamalarda, 'Atatürk'ü nasıl andıklarını' ifade edip, Cuma Hutbelerinde isminin anılmamasını bizzat Atatürk istedi' diye buyurmuş.
BTP lideri Sayın Baş bu haberi anında sosyal medyadan, 'Vaiz lobisi' başlığıyla paylaştı.
Hemşerim tarihçi-yazar Sinan Meydan ise belgeleriyle konuyu açıkladı.
Vaiz lobisi ise lobide yeni içecek istedi…
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025