(…dünden devam)
Atatürk'ün istediği gibi zamanında Diyanet İşleri kurumu, sosyal meselelere de duyarsız kalmamıştır. Örneğin 1925'te kurulan Türk Tayyare Cemiyetine ayrıca Kızılay, Yeşilay ve çocuk esirgeme kurumu gibi kuruluşlara destek için birçok sosyal konuda halkı bilgilendiren fetva yayınlanmış, bu konularda çalışmalar yapılmıştır.
1935 yılında 10 yıllık bir çalışma sonunda Kur'an'ın ve hadislerin tefsiri yayınlanmıştır. Bazı maksatlıların uzun yıllarca dinsizlik dönemi diye anlattıkları 1923-1950 yılları arasında toplam 352 bin dini kitap basılıp halkımızın istifadesine sunuldu. Bu sayının 45 bin tanesi Kur'an-ı Kerim tercüme ve tefsiri (19 cilt), 60 bin adet Buhari Hadisleri tercüme ve izahı (12'şer cilt), 247 bin adet din kültürü eserleri, askerin din kitabı, çocuklar için, aile için dini bilgiler vs. kitaplarıdır.
Bir kıyas için, Osmanlı'da matbaanın gelmesinden sonra basılan toplam dini eser sayısı ise 143'tür. Düşünün bir yanda din düşmanı denilen Cumhuriyet, dert edinip, bütçe ayırıp, 352 bin kitap basıyor. Diğer yanda çok dindar olarak bilinen Osmanlı'da sadece 143. Sözün bittiği yer.
Vicdan sahibi insanlar, Atatürk'ün kurduğu diyanet anlayışının, Allah ve Resulü'nü dini ve sünnetinin, Türk milleti tarafından anlaşılıp yaşansın diye olduğunu görür. Yetişen din adamları siyasi baskılardan uzak, ideolojik anlayışın dışında dini hizmetlerin ve çeşitli ilmi çalışmaların içinde olmalıdır.
Bugün istatistikler ortada bunlarla sizi boğmayayım. Şu bir gerçek, gelinen nokta, toplumun ve gençlerin manevi ve kültürel bunalımının sorumluları bu kadar imkânlara rağmen vazifesini yapmayan diyanet ve ilahiyatçılardır. Gerçekten ne istenildi de verilmedi ki. Hiç kimse suçu başkasına atmasın. Kurumsa kurum, bütçeyse bütçe, yasalarla güvence altına alınmış, görev tanımı belli. Daha ne?..
Bugün Diyanet, lüksü en doruk noktada yaşayıp, millete fakirliği öven, hakkını aramayı değil de, sabrı tavsiye eden, kader anlayışını, İslami olmayan kaderci bir mantıkla Müslümanlara dikte eden anlayıştan hemen, acilen vazgeçmelidir.
Yine Diyanet teşkilatı ve mensupları, milletimizin asli unsuru olan Alevilerle ilgili çok yanlış tutum, vaaz ve söylemlerini hemen terk etmeli. Dini ve Milli bütünlüğümüz için Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın da dediği gibi Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt'tir anlayışında ilmi çalışmalar ortaya koymalı.
Asırlardır Kur'an ve sünnete göre Ehl-i Beyt'in gasp edilen Hakkı ve Ehl-i Beyt anlayışı hiçbir kınayıcının kanamasından çekinmeden, akademisyenler, ilahiyatçı hocalar ve Diyanet teşkilatı tarafından ortaya konmalıdır. Tıpkı Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın çalışmaları, mücadelesi, Ehl-i Beyt külliyatı eserleri gibi. Toplumsal barış ve birliğimiz adına O, bunu bir belge kişi olarak yapmıştır.
Ayrıca Diyanet ivedilikle kadrolarına Alevi Bektaşi Ehl-i Beyt anlayışlı akademisyen hocaları almalı ki, fiili kaynaşma ve ilmi alışverişler olsun. Böylece sanki hak bağışlayan bir konumdan da çıksın.
Hatta Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ilk defa dillendirdiği gibi Diyanet Reisi bu Ehl-i Beyt anlayışlı Alevi akademisyen hocalarımızdan olsun.
Tarih boyunca milletimizin Ehl-i Beyt anlayışı ve bağlılığı ortada, Hacı Bektaş ve yarenlerinin menkıbeleri, isimleri anılınca tüylerimiz diken gibi oluyor, duygu ve manevi bir lezzet alıyoruz. Toplumsal barış ve bekamız için bu anlayışa sarılmalıyız.
- AKP yasa çıkardı, ‘evime, mülküme çökme’ / 06.12.2023
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 10.11.2023
- Anayasal düzen / 08.11.2023
- Cumhuriyetimizin 100. yılı / 01.11.2023