98'de fiili olarak harekete geçirilen "dinler arası diyalog" çalışmalarını biliyorsunuz. Bu kapsamda gerek okyanusun ötesinden, gerek yurt içinden yapılan söylem ve icraatlar ortada. Özellikle 2002'de AKP'nin iktidar oluşuyla bu icraatlar hızlandı. AKP iktidarı bu projenin adeta siyasi ayağı oldu. Kanunlar çıkarıldı, haklar (!) verildi, mülkler verildi, bir tek Hıristiyan'ın olmadığı yerlerde kiliseler açıldı. Yine milletin parasıyla trilyonlar harcanarak bu hizmetlerine (!) devam ettiler. Hatta ve hatta bizzat gidip "besmele" ile kilise açtılar. Tabi bu muhabbet bununla kalmadı, iftar sofralarına taşındı. Beraber iftar açtılar, bir ondan bir bundan ezgilerle coştular. Meydanlarda dört hak dinin varlığından bahsettiler. Tevrat'tan ve İncil'den nasihatte bile bulundular. Bitti mi? Yok, yok. Egemen Bağış seçimler öncesi bizzat papazdan dua istedi. Papanın İstanbul ziyaretinde il müftüsü, papaya "gel beraber dua edelim" çağrısı yaptı. Emine Erdoğan, Mardin'de kilisede mum yaktı, dilek tuttu. PKK açılımının mimarlarından ve sonuna kadar açılım, fikrini savunan Beşir Atalay, Kıbrıs ziyaretinde kiliseye gitti. Mumunu yaktı, dileğini tuttu! Benim gelmek istediğim nokta ise bambaşka. Suriye ve halkları aynı ilaha ve aynı peygambere inanan iki devlet arasında yaşanan gelişmeler ve cübbesiyle "ünlü" beyefendinin verdiği fetva. Cübbeli Ahmet Hoca. Türkiye'de birçok kişinin ilmiyle, bilgisiyle, tabirleriyle sevgisini kazanmış bir isim. 20-30 bin kişilik kalabalıklara konferans veren etkin bir kişi. Tabi bu şahsı geçmişte sadece belli bir kesim tanıyordu. Ta ki, Türkiye'ye yön vermek isteyen zihniyetin hazırladığı kaset olayına kadar. Birileri sözde Ahmet hocaya ait olduğu iddia edilen kaseti piyasaya sürdü. Bir anda bütün milletin dikkati bu noktaya çevrildi. Kimi inanmadı, kimi vay be! Dedi, kimi saldırdıkça saldırdı. Ama gazetemiz ve özellikle Sayın Muharrem Bayraktar; bunun bir komplo. Komplocuların mantığını, varmak istedikleri sonuçları yazdı. Gerçeği milletin önüne koydu. Tabi bu olay sonrası Cübbeli hocanın, Fatih Altaylı ile yaptığı programlar ününe ün kattı, reyting rekorları kırdı. Bende izledim. Ama geldiğimiz noktadan bakınca üzüldüm. Neden?Zamanın değişmesi normal. Ama Müslümanların, hele hele inancından ötürü ün yapmış, saygı kazanmış kişilerin değişmesi, bugün başka, yarın başka karakter sergilemesi, dün acı dediğine, bugün tatlı demesi normal mi?Teke Tek programında Gülen için "Hizmet ehli, samimi bir Müslüman" tanımlaması yaptı. İkinci programda "dinler arası diyaloga" karşı çıktı. Hatta "İslam'dan başka din gösterin, diyalog kuralım" çıkışı milletin hoşuna gitti. Ayetler okudu, hadisler okudu, Peygamber Efendimizin (sav) hayatından örnekler verdi. Birçok konuda sorulanları cevapladı. "Damacanaya bakmak" mevzusuyla milleti güldürdü. Fatih Altaylı bile "Biz İslam'ı böyle bilmiyorduk" itirafında bulundu. Cübbeli hoca hızını alamadı. Yaptığı toplantılarda malum yapılanmanın sözcülüğünü yapan gazeteyi evinize sokmayın, o zihniyetin TV kanalını izlemektense dansöz izlemek daha iyidir, söylemleri tüm Türkiye'ye yayıldı. Dedim ya! Hızını alamamış olacak ki, siyasete de uzandı. Zinanın suç olmaktan çıkarılması, domuz etinin kasaplık sayılması kanunlarına karşı hükümeti eleştirdi. İslam'dan deliller ortaya koydu. Tabi bu gidişat haliyle birilerinin dikkatini çektiği gibi canlarını da bayağı sıktı. Geçtiğimiz seçim öncesi MHP adaylarıyla ilgili kasetler piyasada dolaşırken Cübbeli hocanın ikinci kasetinin de vizyona gireceği haberleri yayılmaya başladı. Artık tesadüf müdür bilemiyorum, canlı yayın yaptığı bir kanalda, vatandaşın yukarıda saydığım hükümet icraatlarından bir kaçını örnek vererek "verdiğimiz oylardan sorumlu muyuz? Hesaba çekilir miyiz?" sorusuna "Hayır, verdiğiniz oylardan sorumlu değilsiniz?" cevabı bende "acaba?" sorularını çoğalttı. Hele son açıklaması kabul edilebilir cinsten değil. Yine bir TV kanalında; "? Esad zalimdir. Burada zulüm yapılıyor. Zalimin zulmünü durdurmak meşrudur. Zaten Şiiler hep Müslümanlarla savaşır. İran'ın Suriye'ye desteği ortadadır. Bizim hükümetimiz de bunu iç işimiz diye sahipleniyor. Doğru yapıyorlar. İç işimizdir. Sahiplenilmesi lazımdır. Oradaki halk Türkiye'den medet beklemektedir. Türk ordusunun Suriye'ye girmesi caizdir." Ey Cübbeli hoca! Eğer zalimin zulmüne çare arıyorsan Kur'an'a, Peygamber Efendimizin (sav) hayatına bak. İmam Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt imamlarının hayatlarına bak. O dönemlerde yaşanan Emevi zulmü, savaşlar, fitneler karşısında duruşlarını gör, anla. Eğer bunları görüp, anlamazsan sende, bu fetvanla Büyük Orta Doğu Projesi'nin hizmetkârı olursun? Sonra demedi deme!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025