Dış ticaretimiz nasıl olmalı?

Basınımızda, her alanda olduğu gibi ekonomi rakamlarında da "gerçekleri gizleme" ve de "tek taraflı değerlendirmeler yapma" hadiselerini oldukça sık görmekteyiz.Halbuki basının görevi, ülkenin menfaatlerinden yola çıkarak doğru olanı ortaya koymak, gelecek tehlikeleri haber vermek, geçmişten ibret alınmasını sağlamak, gerek siyasilerimize, gerek güvenlik güçlerimize gerekse topyekün milletimize her konuda ışık olabilmektir.Maalesef bugün bunu göremiyoruz.Basınımız dış ticaret verilerini ortaya koyarken ihracatta kırdığımız rekordan bahsediyor, ama ithalatta, dış ticaret açığında ve de cari işlemler açığında kırdığımız rekorlardan bahsetmiyor, ya da dip not olarak geçiştiriyor.Milletimiz de ekserisi haberin detaylarını okumadığından madalyonun olumsuz olan kısmından haberdar olamıyor ve kapımızda olan tehlikeyi fark edemiyor.Konunun teknik boyutuna geçmeden basit bir misalle bu durumu anlatmaya çalışalım.Türkiye-Almanya maçı yapılmış. Sonuç Türkiye: 3, Almanya: 7. Gazetelerimiz manşetten "Millilerle gurur duyduk, rekor kırdık. Almanya gibi güçlü bir takıma tam 3 gol attık, büyük başarı" şeklinde haber yaptığını farzedelim -Tabii, Almanya'nın bize attığı 7 gol ise dipnot olarak ifade ediliyor.Sizce gerçek bu mu? Tabii ki hayır. Yaşanan büyük bir hezimet, ama tek taraflı derlendirildiğinde başarı gibi lanse ediliyor.Dış ticaret rakamlarında da durum aynen böyle.Hatta iki defa gol yiyoruz. İthalat fazlalığıyla bir gol yiyoruz, ihracat yaparken karşılığında kendi paramız değil de döviz aldığımızdan dolayı da -detaylarına yazının devamında gireceğiz- ikinci golü yiyoruz.Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in ifadeleriyle, 2005 yılı sonu itibariyle yıllık ihracatımız 73.4 milyar dolar, beklenen ithalat rakamı 115 milyar dolar, dış ticaret açığı 42 milyar dolar.2004'te ihracat 63.12 milyar dolar, ithalat 97.54 milyar dolar, dış ticaret açığı ise 34.4 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, ekonomik programda 2005 yılı için 71 milyar dolar ihracat, 104 milyar dolar da ithalat hedefi konulmuştu.Dış ticaret açığında yüzde 22'lik bir artış var. Doğru, ihracat artarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmış, ama ithalat ve dış açık daha fazla artarak daha fazla rekor kırmış.Yapılan ihracatın ithalata dayalı olması ve arttıkça ithalata olan bağımlılığımızın artması ise oldukça düşündürücü.Bu konuda Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı şunları söylemektedir:"Doğru kurgulanmamış para politikaları yüzünden, yurt içinde üretilen mallar ithal mallarla ikame edilmektedir.(İhracatta) Bundan sonrası kolay olmayacak""İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 62'lere kadar gerilemiştir. Merkez Bankası Başkanı 'ara malı ve yatırım malı ithalatının artışı iyi haberdir' diye konuşuyor. Halbuki Türkiye'de her ikisini de üreten önemli sayıda firma var. Şimdi bu sektörlerin maliyet ve kur seviyesi nedeniyle soğuması iyi bir haber midir?"Başka bir tehlike ise 2005 yılında tüketim malları ithalatındaki yüzde 14.8'lik artış. Tüketim mallarının ithalatı için 2005 yılında sadece ocak-kasım döneminde yaklaşık 31 milyar dolar harcadık. Bizde olmayan bir hammadde için, ya da ürün için değil, üretebildiğimiz ya da üretebileceğimiz mallar için. İthalatta yabancı para kullanıyoruz, üretebildiğimiz malları ithal ediyoruz, üreticimizin pazar payını daraltıyoruz ve küstürüyoruz, böylece yabancı paraya ve de ithalata bağımlılığımız artıyor.Peki, olması gereken nedir?Bu problemin çözümünü de diğer mevzularda olduğu gibi sadece Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli'nde buluyoruz.Milli Ekonomi Modeli'nin dış ticarete bakışını şöyle özetleyebiliriz:Ülke içinde yerli para hakim olacak, dalgalı kur sistemine son verilecek. Böylece yerli üretici dış şokların etkisinden kurtulacak, üretimi ve de emeği dış etkili ani kur değişikleri sebebiyle heder olup gitmeyecek.* Yerli üretici ithal ürünlere karşı korunacak. Üretimimize darbe vurabilecek ürünlerin ithalatına müsaade edilmeyecek.* İhracat yapan yerli üretici ve tüccarlar sübvanse edilecek, yani desteklenecek. Çin'in ihracattaki gelişimi bu desteklerle olmaktadır. Bütün gelişmiş ülkeler üreticilerine bu desteği vermektedir.* Yerli üreticinin önünde engel olan maliyet problemine de çözüm bulunacak. Üretici faizsiz kredilerle desteklenecek, yerli ve ucuz enerji kaynakları devreye konulacak.* Ülkemizde yerli sermayenin önü açılacaktır. Yerli sermayenin yaptığı ihracatla, yabancı sermayenin yaptığı ihracatın getirisi aynı olmaz. Çünkü yabancı sermaye elde ettiği kazancı ülke içinde tutmaz, transfer eder.* İhracat yaparken karşılığında kendi paramız talep edilecektir. Böylece paramız konvertibl olacak, yani ülke dışında da geçerli olan bir dünya parası olacak. Yapılan ihracat karşılığında ihracatı yapan ya da üçüncü bir ülkenin parası talep edildiği zaman, bunun anlamı yerli kaynak ve üretimlerin başka ülkelere bir hiç uğruna aktarılmasıdır, ülke değerlerimizin sömürülmesidir.* Bizler, ihracat karşılığında yerli paramızı istediğimiz için, alışverişimiz olan ülkeler de bizim paramızı talep etmek zorunda kalacak. Bu durum o ülkelerden yaptığımız ithalatın karşılığını TL olarak ödeyebilmemize vesile olacak. * İhracat, yerli paranın etki alanlarının oluşturulması için kullanılacaktır. Üretilen ürünlerin pazar bulduğu alanlar, aynı zamanda yerli paranın da kullanım alanı olacaktır. Yine Haydar Bey'in projesi olan Sosyal Devlet Projeleri'nin benzerleri, bize yakın ülkeler için de devreye konularak bu kullanım alanı genişletilecek. ...daha birçok madde sayılabilir. Tabii unutmamamız gereken önemli bir nokta var. Sayın Baş'ın modeli bir bütündür. Modelin diğer maddeleri devreye girmeden bu çözümleri ortaya koyamazsınız.  Bu sebeple Sayın Baş'ın modelini ortaya koyan Milli Ekonomi Modeli kitabını mutlaka temin edip tekrar tekrar okuyun. (www.milliekonomimodeli.com internet adresinden temin edebilirsiniz)