Toplumların vazgeçilmez kurumlarının başında devlet gelir. Devlet kurumu, insanlık tarihi kadar eskidir. Bazı sosyal bilimciler, Hz. Adem'in (as) ailesini, hem aile, hem de devletin çekirdeği kabul ederler. Bir başka deyişle, ilk aile, aynı zamanda ilk devletti. Bugün de devletin temeli ailedir, devletleri ve toplumları ayakta tutan ailelelerdir. Bu sebepten devletlere ve toplumlara karşı saldırı, aile üzerinden yapılmaktadır. "Milli Devlet, üç ana kurumun üzerine milletlerin bekasını oturtmaktadır. Yani, 'güçlü devlet, güçlü ordu ve sağlam aile yapısı' olmadan milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri mümkün değildir" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet, Milli Devlet, s. 26).Devletlerin teşkilâtlanması zaman içerisinde değişikliklere uğramış, ancak topluma egemen olma özelliğini sürekli korumuşlardır. Bu özelliğin yok olması, devletlerin yok olması demektir. Günümüzde devletlerin yapısı değişitiriliyor, büyük oranda da değiştirilmiş durumda. Değiştiren güç, görünüşte devlet değil, ama devletten güçlü konumdadır. Daha açık ifade edelim. Uluslar üstü ticaret ve finans kuruluşları, devletleri boyunduruğu altına almıştır. Bu kuruluşlar, sadece ticaret ve finans işiyle uğraşsalar ne âlâ. Devletlerin yapması gereken her işe burunlarını sokuyorlar. Savaştan iç çatışmalara, iktidarları devirmekten suikast ve katliamlara kadar uzanan faaliyet alanları vardır. Onun için bunlara, 'uluslar üstü', 'uluslar aşırı', 'uluslar ötesi' şimdilerde de 'devletler üstü' kurumlar denilmektedir. "Uluslar üstü kuruluşların veya diğer ülkelerin devletlerin yapılanmasına müdahil olmaları, içeride özerk kurumların varlığı ve sivil toplum örgütlerinin dış desteklerle yönlendirilmeleri, çağımız demokrasilerinin önündeki en büyük engellerdir" (a.g.e., s. 25). Dünyada 2 milyardan fazla insan elektrik, sağlık, temiz su, telefon hizmetlerinden, polis ve itfaiye güvencesinden mahrumdur. Bu mahrumiyetleri çeken toplumların yüzde 1'ini teşkil eden aile şirketleri, özel mülkiyetin yüzde 90'dan fazlasını elinde bulundurmaktadır. Peki, devlet, gerçekten devletlik görevini yerine getirseydi, böyle bir çarpıklık olur muydu? Bunun yanlış olduğunu, mutlaka değiştirilmesi gerektiğini söylediğinizde, yerli işbirlikçiler hemen ileri atılıyor. "Değiştiremezsiniz, böyle geldi, böyle gidecektir, bu sistemi kuranlar çok güçlüdür" diyorlar. Esasen, sömürü düzeninin en zaaf noktası, insaların sömürüldüklerini anlamaları ve düzenlerinin yıkılabileceğine inanmalarıdır. Sömürü düzeni gücünü, karşı konulamaz gösterip, insanları yıldırmaktan almaktadır. "Güçlüdürler, onlarla başa çıkılmaz" diyenler, ne kadar çoğalırsa, sömürücüler de o kadar güç kazanmaktadırlar. Cesaret edilip karşı konulduğunda, zannedildikleri kadar güçlü olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Burada ilk mücadeleyi başlatmak ve azıcık olsa da sonuç almak önemlidir. Tarihi tecrübeler, şunu göstermektedir. Sonuç alınmaya başlandığında, korkup mücadeleye katılmayanlar da mücadeleye katılmaktadırlar.Ne pahasına olursa olsun, sömürü düzenine karşı mücadele etmek ve onu değiştirmek zorundayız. Aksi halde sömürücüler, dünyayı değiştireceklerdir. Mücadeleye başlamadan önce, sömürücüleri çok iyi tanımamız ve mücadele yöntemlerini bilmemiz gerekmektedir. "Bizlere şimdiye dek emperyalizmin güçlü devletlerin, zayıf devletleri sömürmesi meselesi olarak anlatıldı. Ama emperyalizm denilen olgu, devletler üstü bir takım finansal güç odaklarının bir takım güçlü devletler oluşturarak, bu devletler kanalıyla dünya halklarını ve kültürlerini tek bir hegemonik çatı altında aynılaştırması ve sömürmesidir, yani devletlerin değil, bu şeytan işbirlikçisi finans güçlerinin hedefidir. Tabidir ki, bu olgu sömürü aracı olarak kullanılan devletleri temize çıkartmaz". (Bkz. Faik Kurtulan, Paranın Baronları, s. 36). Devletleri temize çıkartmadığı gibi, devlet adamlarını hiç ama hiç temize çıkartmaz. Devletler, devletler üstü ticari ve finans kuruluşları tarafından kuşatılmış ve esir alınmışsa, bunun sorumluluğu, devletleri idare edenlerin üzerindedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018