Bir devletin devlet olarak kabul edilmesi için, devletler arası hukuka ve geleneklere uyması şarttır. Bunlara uymayan devletler "terörist devlet" tanımlaması içerisinde yer alırlar. ABD, tarih sahnesine çıkmadan önce, diğer bir deyişle Osmanlı Devleti'nin cihan devleti olduğu dönemlerde, hiçbir devlet, devletler arası hukuku ve gelenekleri çiğnemiyordu, çiğneyemiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, o devletleri bu kurallara uymaya zorluyordu.
Şimdi ise durum öyle mi? Hayır, devletlerarası hukuku ve gelenekleri, bizzat hakim kılması gereken güçlü devletler çiğniyorlar. Bu kuralları çiğneyenlerin başında ABD'nin gelmesi, maalesef dünyayı bir kaosa sürüklemektedir. Bundan dolayıdır ki, bazı devletler, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali, şaşırmışlar. Ne yardan, ne de serden geçebiliyorlar. Halkın istekleri ile ABD'nin baskısı altında ezilmişler.
Aslında yapılması gereken iş, ABD'nin devletler arası hukuka ve geleneklere uymasını sağlamaktır. Eğer büyük devletler isterlerse, bunu çok rahat yapabilirler. ABD ne kadar güçlü olursa olsun, bu dünyada yalnız ve tek başına yaşayamaz. Onun da diğer devletler gibi, başkalarına ihtiyacı vardır. Daha doğrusu, ABD'ye büyük devlet olduğu fakat bu büyüklüğü yerinde ve zamanında kullanamadığı, yanlış kullandığı anlatılmalıdır. Bu, hem ABD'nin hem de dünyanın lehine bir davranış olur. Büyük devlet veya küçük devlet olsun, oturup teröristlerle pazarlık yapar mı? Onlarla bir ve beraber olup, dostum ve müttefikim dediği devletin aleyhinde bir takım faaliyetlerde bulunur mu? İşte ABD, Türkiye'ye karşı bunları yapmıştır. Dağlarda PKK ile Türkiye aleyhine toplantılar düzenlemiştir. ABD bunları sadece Türkiye'ye karşı yapmıyor. Başka devletlere karşı da yapıyor. Onun içindir ki, sosyal bilimciler, "ABD büyük, fakat ciddi devlet değildir" demişlerdir.
Esasen ABD hiçbir dönemde ciddi bir tavır sergileyememiştir, sergileyemez de. Çünkü ABD terörle kurulmuş, terörle yaşamaktadır. 11 Eylül saldırısından sonraki uygulamalarını bütün dünya gördü. Bir "Anti-terör Yasası" çıkardı. Bu yasaya dayanarak birçok Müslümanı sorgusuz sualsiz tutukladı. Cezaevlerinde İşkenceye tabi tuttu. Barışta devletler arası hukuka, dahası, insan haklarına saygı göstermeyen ABD, savaşta bunları yapar mı? Elbette yapmaz. Yapmadığı için ve ABD'nin savaşları, savaştan ziyade teröre ve toplu katliama benzemektedir. ABD'nin bugüne kadar yaptığı savaşların hangisini ele alırsanız alın, aynı feci durumla karşılasırsınız.
Bir örnek vererek geçelim. ABD, Vietnam'da bir savaşa girişti. Bataklığa saplandığını anlayınca, orada halkın üzerine "salkım bombası" attı. Salkım bombasının özelliği şu: Salkım bombası, hedefe düştüğü zaman patlamayan, sadece dış kaplaması açılan ve o kaplamadan onbinlerce küçük bilyeleri araziye dağıtan bir bombadır. Bu bombanın hedefi asker değil, doğrudan doğruya halktır. Bu yetmiyormuş gibi ABD, yine Vietnam'da "Sarı Yağmur" adı verilen bir çeşit zehirli gaz kullandı. Sarı Yağmur'un düştüğü bölgelerde yaşayan insanlar kanser oldu, o arazilerde ot bile bitmedi.
Biz savaşı değil, savaşta kullanılan yöntemleri eleştiriyoruz. Bazan devletler için savaşın kaçınılmaz olduğunu çok iyi biliyoruz. Savaş istenmez, ama başa gelince de savaştan kaçılmaz. Büyük bir şerri defetmek için ehven-i şer olarak savaşa başvurulabilir. Savaşta haklılık çok önemlidir. Esasında gayedeki ulviyet, maksattaki asalet, niyetteki ihlas, savaşa haklılık, yücelik hatta kudsiyet kazandırır. ABD'nin hiçbir savaşında bu değerleri bulamazsınız. ABD'nin savaşlarının bir tek sebebi vardır: Mazlum milletleri ezmek ve sömürmek. Bu konuda Heilbroner'in şu tespiti çok ilginçtir: "Eğer Amerikalılar, bugün faraza Meksika köylülerinin hayat standartlarına razı olsalardı, bütün maddi ihtiyaçlarımız günde sadece bir veya iki saatlik bir çalışmayla tamamen tatmin edilebilirdi. Kıtlığı az hisseder veya hissetmezdik. Ekonomik sorunlarımız hemen hemen kalmazdı." Kısacası ABD, zalimdir. Zalime yardım ve yataklık eden de zalim olur. Bu gerçeği çok iyi bilelim ve görelim.
Şimdi ise durum öyle mi? Hayır, devletlerarası hukuku ve gelenekleri, bizzat hakim kılması gereken güçlü devletler çiğniyorlar. Bu kuralları çiğneyenlerin başında ABD'nin gelmesi, maalesef dünyayı bir kaosa sürüklemektedir. Bundan dolayıdır ki, bazı devletler, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali, şaşırmışlar. Ne yardan, ne de serden geçebiliyorlar. Halkın istekleri ile ABD'nin baskısı altında ezilmişler.
Aslında yapılması gereken iş, ABD'nin devletler arası hukuka ve geleneklere uymasını sağlamaktır. Eğer büyük devletler isterlerse, bunu çok rahat yapabilirler. ABD ne kadar güçlü olursa olsun, bu dünyada yalnız ve tek başına yaşayamaz. Onun da diğer devletler gibi, başkalarına ihtiyacı vardır. Daha doğrusu, ABD'ye büyük devlet olduğu fakat bu büyüklüğü yerinde ve zamanında kullanamadığı, yanlış kullandığı anlatılmalıdır. Bu, hem ABD'nin hem de dünyanın lehine bir davranış olur. Büyük devlet veya küçük devlet olsun, oturup teröristlerle pazarlık yapar mı? Onlarla bir ve beraber olup, dostum ve müttefikim dediği devletin aleyhinde bir takım faaliyetlerde bulunur mu? İşte ABD, Türkiye'ye karşı bunları yapmıştır. Dağlarda PKK ile Türkiye aleyhine toplantılar düzenlemiştir. ABD bunları sadece Türkiye'ye karşı yapmıyor. Başka devletlere karşı da yapıyor. Onun içindir ki, sosyal bilimciler, "ABD büyük, fakat ciddi devlet değildir" demişlerdir.
Esasen ABD hiçbir dönemde ciddi bir tavır sergileyememiştir, sergileyemez de. Çünkü ABD terörle kurulmuş, terörle yaşamaktadır. 11 Eylül saldırısından sonraki uygulamalarını bütün dünya gördü. Bir "Anti-terör Yasası" çıkardı. Bu yasaya dayanarak birçok Müslümanı sorgusuz sualsiz tutukladı. Cezaevlerinde İşkenceye tabi tuttu. Barışta devletler arası hukuka, dahası, insan haklarına saygı göstermeyen ABD, savaşta bunları yapar mı? Elbette yapmaz. Yapmadığı için ve ABD'nin savaşları, savaştan ziyade teröre ve toplu katliama benzemektedir. ABD'nin bugüne kadar yaptığı savaşların hangisini ele alırsanız alın, aynı feci durumla karşılasırsınız.
Bir örnek vererek geçelim. ABD, Vietnam'da bir savaşa girişti. Bataklığa saplandığını anlayınca, orada halkın üzerine "salkım bombası" attı. Salkım bombasının özelliği şu: Salkım bombası, hedefe düştüğü zaman patlamayan, sadece dış kaplaması açılan ve o kaplamadan onbinlerce küçük bilyeleri araziye dağıtan bir bombadır. Bu bombanın hedefi asker değil, doğrudan doğruya halktır. Bu yetmiyormuş gibi ABD, yine Vietnam'da "Sarı Yağmur" adı verilen bir çeşit zehirli gaz kullandı. Sarı Yağmur'un düştüğü bölgelerde yaşayan insanlar kanser oldu, o arazilerde ot bile bitmedi.
Biz savaşı değil, savaşta kullanılan yöntemleri eleştiriyoruz. Bazan devletler için savaşın kaçınılmaz olduğunu çok iyi biliyoruz. Savaş istenmez, ama başa gelince de savaştan kaçılmaz. Büyük bir şerri defetmek için ehven-i şer olarak savaşa başvurulabilir. Savaşta haklılık çok önemlidir. Esasında gayedeki ulviyet, maksattaki asalet, niyetteki ihlas, savaşa haklılık, yücelik hatta kudsiyet kazandırır. ABD'nin hiçbir savaşında bu değerleri bulamazsınız. ABD'nin savaşlarının bir tek sebebi vardır: Mazlum milletleri ezmek ve sömürmek. Bu konuda Heilbroner'in şu tespiti çok ilginçtir: "Eğer Amerikalılar, bugün faraza Meksika köylülerinin hayat standartlarına razı olsalardı, bütün maddi ihtiyaçlarımız günde sadece bir veya iki saatlik bir çalışmayla tamamen tatmin edilebilirdi. Kıtlığı az hisseder veya hissetmezdik. Ekonomik sorunlarımız hemen hemen kalmazdı." Kısacası ABD, zalimdir. Zalime yardım ve yataklık eden de zalim olur. Bu gerçeği çok iyi bilelim ve görelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018