Bağımsızlık ve özgürlüğün korunması, temel hak ve hürriyetlerin yaşatılması, adalet, eğitim-öğretim, asayiş ve güvenlik, sağlık, barınma, iş-aş, maddi ve manevi varlığı koruma, huzur ve refahı temin…
Bu temel konular, üç aşağı-beş yukarı her devletin varlık sebebidir, görev alanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin de varlık sebebi ve görev alanları bunlardır. Anayasa’mızın 5. Maddesi başta olmak üzere ilgili maddelerin özü-özeti budur.
Kâğıt üstündeki demokrasilerde, devletin yasama, yürütme ve Yargı erklerinden söz edilse de; vakıa şu ki, hükümet, “devlet” denilen tüzel kişiliğin elidir-ayağıdır, icra organıdır.
Son yapılan düzenlemelerle devletin “yargı erki” de, adeta hükümetin “inisiyatif ve insaf”ına terk edilmiştir.
Nitekim dilediği zaman, dilediği askerin kulağından tutup kodese savurabilmektedir. Böyle bir “demokratik adım” için düzenek oluşturmak hükümet için artık hiç de zor değildir.
Dolayısıyla artık devlet demek, hükümet demek olmuştur.
Vatandaşın algısında da bu “anlam” vardır.
Hükümet de kendini devlet görüyor.
Böylece devlet, hükümet kadar sivilleşmiş, hükümet kadar küçülmüştür.
Tamam, devlet “hükümet” olmuştur da; hükümet nedir, ne olmuştur?!
Sözü baştan söyleyelim; açılımını aşağıda yaparız; hükümet, icraatlarıyla “ecnebilere, azınlıklara ve yandaşlara hizmet” mekanizması halini almıştır.
“Demokratik açılım”, “demokratik paket” ve “demokratik paketleme” furyasının yaşandığı son 10 yılın AKP hükümetinin icraatlarına bakarsanız; hükümetin ne olduğunu, dolayısıyla devletin nereye gittiğini görürsünüz…
Yukarıda sıraladığımız en temel konularda Türk milleti, ne görmüştür? Hangi ilerleme ve gelişme kaydedilmiştir?
Temel hak ve hürriyetlerin yaşanması mı temin edilmiştir?
Milletin işi-aşı mı sağlanmıştır?
Adalet mekanizması mı tıkır tıkır işlemektedir?
Vatandaşın sırtı mı giyindirilmiş, başını sokup barınacağı bir ocak mı oluşturulmuştur?
Huzur ve refah mı tesis edilmiştir? Asayiş ve emniyet mi berkemaldir?
Kaymakamı dayak yiyen, valisi kapıdan kovulan, büyükelçisi alçak sandalyeye oturtulan bir devletin vatandaşının içte ve dışta can, mal ve namus emniyetinin teminat altında olduğunu kim iddia edebilir?!
Milletin maddi ve manevi varlıklarından son 10 yılda geriye ne kalmıştır?.. Özelleştirme peşkeşi hortumu, yüzlerce milyar dolarlık faizli “banknot ithalı” şeklindeki “borçlanma hortumu”, BOP eş-başkanlık hortumu, AB’ye üyelik hayali hortumu, dinlerarası diyalog hortumu, medeniyetler ittifakı hortumu, “sıfır itibar”a dönüşen komşularla “sıfır sorun” hortumu ile, ne kadar maddi ve manevi değerimiz, emeğimiz, işletmelerimiz, asaletimiz, medeniyetimiz ve mukaddesatımız varsa hepsi ecnebilere aktarılmadı mı?!
Ecnebiler, azınlıklar ve bir avuç yandaş “Yağma Hasan’ın böreği”ne çullanmış, bayram yapmıyorlar mı?!
74 milyon vatan evladından kaçı böyle bir bayram yaşıyor? Kaçı huzur, refah ve gönül rahatlığı içinde?
Millete de birkaç bin km. duble yol yapılmış; bu duble yollarda aç-susuz bey gibi volta atıyor. Kaçak yollara düşenlerin kafasına bomba yağıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş beyin Sosyal Devlet anlayışı iktidar olmazsa; olacak olan ancak budur.
Ekonomik liberalizm, kendi Haçlı yurdunda kendine mezar kazıyor. Yoksa bundan mıdır; bizim şu post modern liberallerimiz “ekonomik liberalizm, siyasi liberalizmi getirecek” diye üfürürken, bir anda “demokratik diktatörlük” bahsi açıverdiler. Erdoğan hükümetini, Esat yönetimine teşbihler bile başladı. Geçmişte Hasan Mutlucan’nın sesi yayılırdı gramafonlardan; şimdilerde, yolun sonu görünüyor, türküsü çalınıyor.
Geçmişin “tek partili” dönemine “saplama”lar, pardon saptamalar yapanlar bile, AKP’nin son vaziyeti karşısında “demokratik şok” yaşıyor… “İktidarla aynı kuyuya taş atmaktan başka bir iş göremeyen” kör-kötürüm muhalefetin de üstün gayretiyle, Türk siyasetinin son on yılında “kronik tek partili dönem” yaşanıyor. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe diyenlerin Devlet Bahçeli’si, devletin nizamı adına AKP dağılmasın, diye haber salıyor, duaya kalkıyor.
Koca devleti “hükümet” kadar küçültürseniz; devleti dağıtmayı kafaya koyanlar, ipini ellerinde tuttukları hükümeti dağıttıklarında devleti dağıtmış olurlar. Vaziyet, bu kadar açık ve basittir. Ve bu badireye doğru sürüklenmektedir.
Türkiye, Türk milleti ve AKP hükümeti böylesi bir akıl tutulmasından acilen kurtulmalıdır.
Bu temel konular, üç aşağı-beş yukarı her devletin varlık sebebidir, görev alanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin de varlık sebebi ve görev alanları bunlardır. Anayasa’mızın 5. Maddesi başta olmak üzere ilgili maddelerin özü-özeti budur.
Kâğıt üstündeki demokrasilerde, devletin yasama, yürütme ve Yargı erklerinden söz edilse de; vakıa şu ki, hükümet, “devlet” denilen tüzel kişiliğin elidir-ayağıdır, icra organıdır.
Son yapılan düzenlemelerle devletin “yargı erki” de, adeta hükümetin “inisiyatif ve insaf”ına terk edilmiştir.
Nitekim dilediği zaman, dilediği askerin kulağından tutup kodese savurabilmektedir. Böyle bir “demokratik adım” için düzenek oluşturmak hükümet için artık hiç de zor değildir.
Dolayısıyla artık devlet demek, hükümet demek olmuştur.
Vatandaşın algısında da bu “anlam” vardır.
Hükümet de kendini devlet görüyor.
Böylece devlet, hükümet kadar sivilleşmiş, hükümet kadar küçülmüştür.
Tamam, devlet “hükümet” olmuştur da; hükümet nedir, ne olmuştur?!
Sözü baştan söyleyelim; açılımını aşağıda yaparız; hükümet, icraatlarıyla “ecnebilere, azınlıklara ve yandaşlara hizmet” mekanizması halini almıştır.
“Demokratik açılım”, “demokratik paket” ve “demokratik paketleme” furyasının yaşandığı son 10 yılın AKP hükümetinin icraatlarına bakarsanız; hükümetin ne olduğunu, dolayısıyla devletin nereye gittiğini görürsünüz…
Yukarıda sıraladığımız en temel konularda Türk milleti, ne görmüştür? Hangi ilerleme ve gelişme kaydedilmiştir?
Temel hak ve hürriyetlerin yaşanması mı temin edilmiştir?
Milletin işi-aşı mı sağlanmıştır?
Adalet mekanizması mı tıkır tıkır işlemektedir?
Vatandaşın sırtı mı giyindirilmiş, başını sokup barınacağı bir ocak mı oluşturulmuştur?
Huzur ve refah mı tesis edilmiştir? Asayiş ve emniyet mi berkemaldir?
Kaymakamı dayak yiyen, valisi kapıdan kovulan, büyükelçisi alçak sandalyeye oturtulan bir devletin vatandaşının içte ve dışta can, mal ve namus emniyetinin teminat altında olduğunu kim iddia edebilir?!
Milletin maddi ve manevi varlıklarından son 10 yılda geriye ne kalmıştır?.. Özelleştirme peşkeşi hortumu, yüzlerce milyar dolarlık faizli “banknot ithalı” şeklindeki “borçlanma hortumu”, BOP eş-başkanlık hortumu, AB’ye üyelik hayali hortumu, dinlerarası diyalog hortumu, medeniyetler ittifakı hortumu, “sıfır itibar”a dönüşen komşularla “sıfır sorun” hortumu ile, ne kadar maddi ve manevi değerimiz, emeğimiz, işletmelerimiz, asaletimiz, medeniyetimiz ve mukaddesatımız varsa hepsi ecnebilere aktarılmadı mı?!
Ecnebiler, azınlıklar ve bir avuç yandaş “Yağma Hasan’ın böreği”ne çullanmış, bayram yapmıyorlar mı?!
74 milyon vatan evladından kaçı böyle bir bayram yaşıyor? Kaçı huzur, refah ve gönül rahatlığı içinde?
Millete de birkaç bin km. duble yol yapılmış; bu duble yollarda aç-susuz bey gibi volta atıyor. Kaçak yollara düşenlerin kafasına bomba yağıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş beyin Sosyal Devlet anlayışı iktidar olmazsa; olacak olan ancak budur.
Ekonomik liberalizm, kendi Haçlı yurdunda kendine mezar kazıyor. Yoksa bundan mıdır; bizim şu post modern liberallerimiz “ekonomik liberalizm, siyasi liberalizmi getirecek” diye üfürürken, bir anda “demokratik diktatörlük” bahsi açıverdiler. Erdoğan hükümetini, Esat yönetimine teşbihler bile başladı. Geçmişte Hasan Mutlucan’nın sesi yayılırdı gramafonlardan; şimdilerde, yolun sonu görünüyor, türküsü çalınıyor.
Geçmişin “tek partili” dönemine “saplama”lar, pardon saptamalar yapanlar bile, AKP’nin son vaziyeti karşısında “demokratik şok” yaşıyor… “İktidarla aynı kuyuya taş atmaktan başka bir iş göremeyen” kör-kötürüm muhalefetin de üstün gayretiyle, Türk siyasetinin son on yılında “kronik tek partili dönem” yaşanıyor. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe diyenlerin Devlet Bahçeli’si, devletin nizamı adına AKP dağılmasın, diye haber salıyor, duaya kalkıyor.
Koca devleti “hükümet” kadar küçültürseniz; devleti dağıtmayı kafaya koyanlar, ipini ellerinde tuttukları hükümeti dağıttıklarında devleti dağıtmış olurlar. Vaziyet, bu kadar açık ve basittir. Ve bu badireye doğru sürüklenmektedir.
Türkiye, Türk milleti ve AKP hükümeti böylesi bir akıl tutulmasından acilen kurtulmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019