Devlet sıkıntılı, devlet zor durumda ve kimse devletin gerçekte ne olduğunu bilmiyor.
Alibeyköy Deresi her taştığında köyünden gelip dere içine gecekondu yapan "İstanbullu" bağırıyor, "Nerede bu Devlet?"
Deprem oluyor, "Nerede bu Devlet?"; kalıcı konutlar içine girmeden yıkılıyor, "Nerede bu Devlet?"; kar yağıyor vatandaş şehirler arası yolda "zincirsiz" yakalanıyor, "Nerede bu Devlet?"
Başörtüsünü yasaklayan da "Devlet", Mekke'de Türk Kalesi'nin yıkılmasını engelleyemeyen de "Devlet".
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı bile hem "Enerji bakanlığına ANAP her devirde özel ilgi gösteriyor" diyor, hem de sıkışınca "Doğalgazı Türkmenistan sınırında 45 dolara almayan" Devlet'i suçluyor.
Nâzım Hikmet'in 100üncü doğum yıldönümünü kutlamaya hazırlanan da "Devlet", Türk milletinin milâdını Cumhuriyetle başlatan da...
"Küreselleşen" dünyada "küreselleştiğini" zannedip aslında "küreselleştirilen"; ama bunun çağın sömürge düzeneği olduğunu fark etmeyen; "Egemen kalacağım" diye diye AB, ABD, IMF, Dünya Bankası'na egemenliğini teslim etmeye hazırlanan da "Devlet"...
Bunların hepsi üst üste gelince numaracı Cumhuriyetçilerin ekmeğine yağ sürülüyor, "Yıkılıp yeniden kurulsun" diyenler çoğalıyor.
Halbuki yukarıdaki örnekleri bir defa daha okuyunca hâtâlı olanın "Devlet" değil; a)Millete ait egemenliği kullanmak üzerine yetki verdiğimiz "vekillerimiz", b) onların seçtiği "yürütme" ve c) onun atadığı "atanmışlar" olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
O halde ortada bir yönetim sorunu vardır, "kötü yönetilme" vardır, güveni ve verilen yetkiyi kötüye kullanma vardır.
Yukarıdaki eleştirileri yapanların hepsi işin kolaycılığına kaçanlar... Kendi kusurlarını veya mensup oldukları siyasi hareketin yanlışlarını bir türlü görmek istemeyen karanlık gözlük takmış kısır ufuklular.
Olayı elle tutulur kavramlardan "devlet" gibi elle tutulamayan kurumlara oturtmak bu yüzden işlerine geliyor.
Çünkü yukarıda sayılanların hiç biri devlet değil, "insanlar"dır.
Devlet; vatandır, millettir, bayraktır. Devlet sübjektif bir kavramdır. Onun için devletin sübjektifliğinin arkasına sığınıyorlar, hedef saptırıyorlar.
Kendi beceriksizliklerini, siyasi yeteneksizliklerini devlete, bir adım daha atarak "derin devlet"e yüklüyorlar.
Köyünü, kentini bırakıp İstanbul'a gel diyen devlet mi, dere içine kaçak kondu yap diyen, arazi mafyasına para ver diyen, depremi yapan, karı yağdıran, kalıcı konutları çürük yapan, karda yola zincirsiz çıkan devlet mi?
Başörtüsünü yasaklayan devlet mi yoksa seçtiğimiz vekillerin seçtiği hükümetin atadığı rektörler, bürokratlar mı?
Gücü yetmediği her şeyi, kişisel veya siyasi her türlü beceriksizliği, dikkatleri kendisinin ve partisinin üzerinden kaçırmak için devlete, derin devlete, MGK'ya, askere atmak haksızlıktır, iftiradır.
MGK'da kime tabanca zoruyla ne imzalatılmıştır şimdiye kadar?
28 Şubat'ın başbakanı bile ünlü toplantıdan çıkınca "Komutanlarla aynı fikirdeyiz" dememiş miydi?
Fırlatılan Anayasa kitapçıklarının, "nankör kedi" suçlamalarının bile 30 saniye sonra borsaya taban yaptırdığı bu enformatik haberleşme çağında; "eğer öyle olsaydı", dosya veya ceket altında "teşhir edildiği varsayılan" sanal tabancaların kokusunun en fazla üç saniye sonra ortalığı sarmayacağını mı zannediyorsunuz?
Fazla değil, daha İki ay kadar önce TÜRSAK'ın "Hoşgörüsüzlük" temasıyla düzenlediği ve gösterilen filmlerde Türklerin Ermenilere, Filistinlilerin de Yahudilere soykırım uyguladığının altının çizildiği "Sinema Tarihi Buluşması"na Başbakanlık Tanıtma Fonundan katkıda bulunan; ama Aralık 2001 sonundaki Türk Kurultayına aynı fondan kaynak aktarmayan da "Devlet" miydi, "Derin Devlet" miydi, yoksa MGK mıydı, asker miydi Allah Aşkına?
Ankara'da Helsinki'yi kabul edip, IMF belgelerinin altını imzalayıp sonra Brüksel'de AB yetkililerinin yüzüne karşı değil, yine oradaki Türklerin arasında "AB çifte standart uyguluyor" diye efelenmek popülizm, samimiyetsizlik değil midir? "Devlet"in ne suçu vardır bunda?
Vurmadan önce hem dinleyin, hem kendi kendinize şöyle bir düşünün...
Alibeyköy Deresi her taştığında köyünden gelip dere içine gecekondu yapan "İstanbullu" bağırıyor, "Nerede bu Devlet?"
Deprem oluyor, "Nerede bu Devlet?"; kalıcı konutlar içine girmeden yıkılıyor, "Nerede bu Devlet?"; kar yağıyor vatandaş şehirler arası yolda "zincirsiz" yakalanıyor, "Nerede bu Devlet?"
Başörtüsünü yasaklayan da "Devlet", Mekke'de Türk Kalesi'nin yıkılmasını engelleyemeyen de "Devlet".
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı bile hem "Enerji bakanlığına ANAP her devirde özel ilgi gösteriyor" diyor, hem de sıkışınca "Doğalgazı Türkmenistan sınırında 45 dolara almayan" Devlet'i suçluyor.
Nâzım Hikmet'in 100üncü doğum yıldönümünü kutlamaya hazırlanan da "Devlet", Türk milletinin milâdını Cumhuriyetle başlatan da...
"Küreselleşen" dünyada "küreselleştiğini" zannedip aslında "küreselleştirilen"; ama bunun çağın sömürge düzeneği olduğunu fark etmeyen; "Egemen kalacağım" diye diye AB, ABD, IMF, Dünya Bankası'na egemenliğini teslim etmeye hazırlanan da "Devlet"...
Bunların hepsi üst üste gelince numaracı Cumhuriyetçilerin ekmeğine yağ sürülüyor, "Yıkılıp yeniden kurulsun" diyenler çoğalıyor.
Halbuki yukarıdaki örnekleri bir defa daha okuyunca hâtâlı olanın "Devlet" değil; a)Millete ait egemenliği kullanmak üzerine yetki verdiğimiz "vekillerimiz", b) onların seçtiği "yürütme" ve c) onun atadığı "atanmışlar" olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
O halde ortada bir yönetim sorunu vardır, "kötü yönetilme" vardır, güveni ve verilen yetkiyi kötüye kullanma vardır.
Yukarıdaki eleştirileri yapanların hepsi işin kolaycılığına kaçanlar... Kendi kusurlarını veya mensup oldukları siyasi hareketin yanlışlarını bir türlü görmek istemeyen karanlık gözlük takmış kısır ufuklular.
Olayı elle tutulur kavramlardan "devlet" gibi elle tutulamayan kurumlara oturtmak bu yüzden işlerine geliyor.
Çünkü yukarıda sayılanların hiç biri devlet değil, "insanlar"dır.
Devlet; vatandır, millettir, bayraktır. Devlet sübjektif bir kavramdır. Onun için devletin sübjektifliğinin arkasına sığınıyorlar, hedef saptırıyorlar.
Kendi beceriksizliklerini, siyasi yeteneksizliklerini devlete, bir adım daha atarak "derin devlet"e yüklüyorlar.
Köyünü, kentini bırakıp İstanbul'a gel diyen devlet mi, dere içine kaçak kondu yap diyen, arazi mafyasına para ver diyen, depremi yapan, karı yağdıran, kalıcı konutları çürük yapan, karda yola zincirsiz çıkan devlet mi?
Başörtüsünü yasaklayan devlet mi yoksa seçtiğimiz vekillerin seçtiği hükümetin atadığı rektörler, bürokratlar mı?
Gücü yetmediği her şeyi, kişisel veya siyasi her türlü beceriksizliği, dikkatleri kendisinin ve partisinin üzerinden kaçırmak için devlete, derin devlete, MGK'ya, askere atmak haksızlıktır, iftiradır.
MGK'da kime tabanca zoruyla ne imzalatılmıştır şimdiye kadar?
28 Şubat'ın başbakanı bile ünlü toplantıdan çıkınca "Komutanlarla aynı fikirdeyiz" dememiş miydi?
Fırlatılan Anayasa kitapçıklarının, "nankör kedi" suçlamalarının bile 30 saniye sonra borsaya taban yaptırdığı bu enformatik haberleşme çağında; "eğer öyle olsaydı", dosya veya ceket altında "teşhir edildiği varsayılan" sanal tabancaların kokusunun en fazla üç saniye sonra ortalığı sarmayacağını mı zannediyorsunuz?
Fazla değil, daha İki ay kadar önce TÜRSAK'ın "Hoşgörüsüzlük" temasıyla düzenlediği ve gösterilen filmlerde Türklerin Ermenilere, Filistinlilerin de Yahudilere soykırım uyguladığının altının çizildiği "Sinema Tarihi Buluşması"na Başbakanlık Tanıtma Fonundan katkıda bulunan; ama Aralık 2001 sonundaki Türk Kurultayına aynı fondan kaynak aktarmayan da "Devlet" miydi, "Derin Devlet" miydi, yoksa MGK mıydı, asker miydi Allah Aşkına?
Ankara'da Helsinki'yi kabul edip, IMF belgelerinin altını imzalayıp sonra Brüksel'de AB yetkililerinin yüzüne karşı değil, yine oradaki Türklerin arasında "AB çifte standart uyguluyor" diye efelenmek popülizm, samimiyetsizlik değil midir? "Devlet"in ne suçu vardır bunda?
Vurmadan önce hem dinleyin, hem kendi kendinize şöyle bir düşünün...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002