Avrupa'nın bugünkü temellerinin atıldığı felsefe laboratuarlarında iki veya daha çok olayın birbirleriyle ilişkisi olmamasına rağmen birbirlerini etkiledikleri görülmüş ve bütün projeler bu mantıkla kurulmuştu. Bu anlayış genel olarak korelasyon olarak ifade edildi. Ekonomide bu, arbitraj olarak karşımıza çıktı. Peki ne demek oluyor bunlar? Kısa bir örnekle ifade edeyim.Amerika'dan yola çıkan bir grup bilim adamı Afrika'ya gidiyor. İki ayrı kabilenin birbirlerinden uzak durduklarını gözlemliyor. Sonra bu iki kabilenin birinde hastalık oranının yüksek olduğunu bir diğerinde ise savaşçı özelliklerin yüksek olduğunu görüyor. Ortada hasta bir kabile ile savaşçı bir kabile var. Yani birbirleriyle alakasız iki konu öyle değil mi? Hayır tam tersine çok alakalı. Bilim adamları bölgeden ayrılıyorlar ve birkaç ay sonra bölgede savaş başlıyor. Nasıl mı?Bilim adamları hasta olan kabileye Kızıl Haç'ı yönlendiriyor. İçlerinde rahiplerle beraber gelen sözüm ona yardım severler bu kabiledeki hastalara yardım ederken iki kabile arasında problemli olayların çıkmasını sağlıyor. Bu esnada bir grup silah satıcısı bölgeye geliyor. Savaşçı kabileye silah satmak istiyor. Savaşçı kabile silahları almak için ve karşı kabileye saldırmak için borç almayı kabul ediyor. Velhasıl sonuç; savaşan bir kabile, dini değiştirilen bir diğer kabile en sonunda bunlara demokrasi getirmek üzere bir yığın asker gelip tepelerine çöküyorlar. Bir taşla üç kuş misali. Avrupa hep bu mantıkla ilerledi. Hiçbir zaman bu mantığın dışında hareket etmedi. Biz ise onunla bunun ne alakası var kardeşim havasıyla yaşadık ve elimizdekini, avucumuzdakini ve gönlümüzdekini kaybettik.İki araştırma var bu hafta önüme gelen. İkisi de birbirinden bağımsız. Ama başka bir açıdan bakınca resim kendini koyuyor ortaya. Bir araştırmada dil bilimciler diyor ki, bir millet hangi kelimelerle konuşursa öyle düşünmeye başlar. Bir diğer araştırma ise psikoloji ile ilgili. Bir davranış diyor psikiyatristler, anlamlı yahut anlamsız dahi olsa ne kadar tekrar edilirse karakter haline dönüşür.Dönelim bize. Yıllardan beri nedir canım! bu yabancı kelimeler dilimize dolansa ne olur dolanmasa ne olur! dedik ve zaman içinde bir de baktık ki kapitalist yaşam tarzına geçmişiz. Ne olacak canım! cebimizde yabancı paralarla dolaşsak ne olur dolaşmasak ne olur dedik bir de baktık ki dolarla yatıp dolarla kalkar olmuşuz.Kapitalizmi iliklerimize kadar dilimize, cebimize, zihnimize adım adım sokarak asıl olan inancımızın karakteristik yapısını bozmak olan hedef, şimdi ulaşılmaya ramak kalmış bir durumda. Hatta toplumun büyük bir kısmında böyle işliyor bile. Oysaki bizler asil bir millet olarak, asil bir dinin mensupları olarak kendi paramızla, kendi dilimizle, kendi kültürümüzle bir ve bütün olmuş ve olabilecek bir medeniyetin esasıyız. Neden vaz geçiyoruz bu esaslardan?Durun! Bu din, benim öz dinim. Durun! Bu dil, benim dilim. Durun! Bu devlet, benim devletim. Durun! Benden beni çalamazsınız demek zor değil. En azından bunu dert edinmişlerin yanına geçip bende sizinleyim demek zor değil efendiler.
Cüneyt Sezer / diğer yazıları
- Durun demek zor mu efendiler? / 29.07.2009
- Fark var, yola devam martavalı / 23.07.2009
- Demek ki neymiş? / 22.07.2009
- Bilen var bilmeyen var / 16.07.2009
- Gana ile Türkiye arasındaki / 14.07.2009
- TÜSİAD, abisinin emrine uydu / 20.06.2009
- Hisarcıklıoğlu'ndan sanatsal yaklaşımlar / 18.06.2009
- Hırsıza ikram adet olmuş / 16.06.2009
- Başbakan'ın dilinden anlayan var mı? / 13.06.2009
- Magazin ekonomisi / 06.06.2009
- Fark var, yola devam martavalı / 23.07.2009
- Demek ki neymiş? / 22.07.2009
- Bilen var bilmeyen var / 16.07.2009
- Gana ile Türkiye arasındaki / 14.07.2009
- TÜSİAD, abisinin emrine uydu / 20.06.2009
- Hisarcıklıoğlu'ndan sanatsal yaklaşımlar / 18.06.2009
- Hırsıza ikram adet olmuş / 16.06.2009
- Başbakan'ın dilinden anlayan var mı? / 13.06.2009
- Magazin ekonomisi / 06.06.2009