Geçtiğimiz hafta 2. Kuvayı Milliye hareketinin önderi Prof. Dr. Haydar Baş bey, Yeni Mesaj Gazetesi İmtiyaz Sahibi Bilal Karamus, Meltem Hastaneleri Başhekimi Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi, Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Emin Koç, Senteks Genel Müdürü Hüseyin Çamurdan ve bendeniz Uzakdoğu yollarındaydık. Tayland, Hong Kong, Tayvan ve Çin'i kapsayan bu gezimizle ilgili yazı dizimizi bu hafta ilginize sunacağız. Ama öncelikle yarın Japonya'nın Miyagi kentinde ev sahibi ile yapacağımız maçı ANALİZ'e alalım...
Uzakdoğu insanı gerçekten çok farklı. Mülayim ve sakin insanlar. Bu duruma Malezya'da, Tayland'da ve Singapur'da daha önce şahit olmuştum. Bu gezimde de bir kez daha yaşadım. Kültürlerinde öfke denilen özellik bulunmuyor. Bunları neden mi söylüyorum?
Geçtiğimiz Perşembe günü Türkiye ile Çin arasında, Türk Milletinin, hatta İslam dünyasının bir bütün olarak nefeslerini tutup izlediği bir karşılaşma vardı. O gün Çin'in başkenti Pekin'deydik. Maç Pekin saatiyle 14.30'da oynanıyordu. Sabahleyin Prof. Dr. Haydar Baş beyle maçın değerlendirmesini yapıyoruz. Her konuda üstün fikirler ortaya koyan Üstad Baş, Türkiye'nin çok zor bir gruba düştüğünü ifade ediyor; Kosta Rika, Çin ve Brezilya'nın Türkiye'ye nispeten iklim açısından daha avantajlı olduğuna işaret ediyordu. Buna rağmen, Türkiye'nin kupada çok iyi oyun sergilediğini, Çin'i rahatça geçeceğini vurguluyordu. Nitekim de öyle oldu. Ay-Yıldızlı 11'imiz Çin'i rahat geçti. Brezilya de, Kosta Rika karşısında klasını konuşturunca, ikinci turun kapısını açtık.
Bendeniz maçı büyük bir alışveriş merkezinde Çinlilerle birlikte izledim. Aslında bu bilinçli bir tercih değildi. Vaktimiz kısıtlı olduğundan, hem Pekin'i yakından görmek hem de birkaç hediye almak amacıyla alışveriş merkezlerini geziyorduk. Bu sırada işlerimiz uzayınca, Çinlilerin arasında maçı izlemekten başka çaremiz kalmamıştı!
Çin halkı maça büyük ilgi gösteriyordu. Alışveriş merkezinde maçı TV'den izleme fırsatı bulamayan genç kızlar, delikanlılar ellerinde radyolarla tüm dikkatlerini maça vermişlerdi. Biz ise televizyonun karşısına geçtik. Başlangıçta etrafımdakilere Türk olduğumu izhar etmedim. Çekindiğimden değil, buna ihtiyaç duymamıştım. Ancak 4. dakikada gölümüz gelince, müthiş sevinç gösterisiyle birlikte milliyetimiz ortaya çıkmıştı. Etrafımdaki Çinliler şaşkına dönmüştü. Durumu izah edip, Çince bir şeyler söylemek zorundaydım, çünkü Çin'de bırakın alışveriş merkezleri, havaalanlarında bile İngilizce bilene tesadüf edebilmek zor. Aynen şöyle dedim: "Ey Çinli dostlarım! Bir Türk olarak hepinize teşekkür ederim". En küçük olumsuz bir tepki göstermediler. Hatta benim sevincime iştirak ettiler! Aralarında alkışlayanlar bile oldu. Çinliler mülayim oldukları kadar da sempatik insanlar. Derken ikinci gölümüz geldi. Yine bende sevinç gösterileri, onlardan alkışlar! Ama ümidi kırılanlar ve üzülenler de vardı. Yüzlerdeki tebessüm azalmıştı. Kimilerinin dışa yansıttığı görüntü hiç hoş değildi. Hatta yanımdaki bir bayan, meraklı bir şekilde bu kadar Çinli arasında nasıl sevinebildiği bile sorgulamaya başlamıştı. Ben de ona Çin'in şansı kalmadığını, Çinlilerin de sevincimi hoşgörüyle karşılayacağını söyledim. Ve ilave ettim: "Zonghuo-Turko guanxi hao-Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler iyidir". Çinli oyuncular gol kaçırdıkça, alışveriş merkezindekiler saç baş yoluyordu. Bu arada maçı izlediğimiz Çin Televizyonu CCTV'den hızlı bir şekilde Çince bir altyazı geçti. Yanımda İngilizce bilen bayan Brezilya'nın 2-0 öne geçtiğini bana söylüyordu. Sevincim ikiye katlanmıştı.
Şansları kalmasa da üzüntülerini anlayışla karşılıyordum. İlk kez katıldıkları bu Dünya Kupası'nda amaçları en azından bir puan almak, bu da olmazsa en azından bir "şeref sayısı" kaydedebilmekti. Daha önce oynadıkları Kosta Rika ve Brezilya maçlarında bu hedeflerine ulaşamamışlardı.
Maçın 84. dakikasında Ümit Davala'nın gölü gelince, hava etrafımdaki Çinliler açısından iyice kararmıştı. Artık golleri kanıksamışlardı.
Sıra Japonya'da
Türkiye yarın gerçekten de çok önemli bir maça çıkacak. Rakip ev sahibi Japonya. Japon takımı en fazla seyircisine güveniyor. Ev sahibi takımın seyircileri gerçekten de fanatik bir görüntü veriyorlar. Japonya, Uzakdoğu'daki ülkeler arasında Batı ülkeleriyle "sömürgecilik yarışına" giren tek ülke olduğundan, insan tipi biraz farklıdır. Japonlar, İkinci Dünya Savaşı'nda Kore'den Çin'e; Filipinler'den Malezya'ya pek çok ülkeyi işgal etmişlerdi. Bu ülkede bölgedeki diğer milletlere nazaran milliyetçilik daha yaygındır. Bunun bir sonucu olarak da fanatiklik de.
Türkiye, Japonya'yı rahat geçecek bir kadroya sahip. Ev sahibi ekip, seyircisinin de desteğiyle hızlı top oynuyor ve genelde sol kanadı kullanıyor. Sağ kanatları ise zayıf. Şenol Hoca, rakibin hızını orta alanda keserse, Ay-Yıldızlı onbirimiz işi rahat bitirir. Türkiye'mizin kaydedeceği erken bir gol, seyircinin ağzına susturucu takabilir. Bunun da sergileyeceğimiz futbola olumlu katkısı olur ve bu skor avantajı onbirimizin hata yapma ihtimalini de azaltır.
Japonya'yı geçtiğimiz takdirde, rakip belli: Senegal. Onlar da ilk kez çeyrek finale ulaştılar. Teknik beceriyle fizik gücünü birleştirmişler. Yenemeyeceğimiz bir takım değil. Senegal sonrasında rakip ya İngiltere ya da elenmezse Brezilya... Karşımıza Brezilya çıkarsa, görülecek hesabımız var. Bu kez hakem kararıyla kazanamayacaklar!
Finali ise şimdilik konuşmayalım!
Uzakdoğu insanı gerçekten çok farklı. Mülayim ve sakin insanlar. Bu duruma Malezya'da, Tayland'da ve Singapur'da daha önce şahit olmuştum. Bu gezimde de bir kez daha yaşadım. Kültürlerinde öfke denilen özellik bulunmuyor. Bunları neden mi söylüyorum?
Geçtiğimiz Perşembe günü Türkiye ile Çin arasında, Türk Milletinin, hatta İslam dünyasının bir bütün olarak nefeslerini tutup izlediği bir karşılaşma vardı. O gün Çin'in başkenti Pekin'deydik. Maç Pekin saatiyle 14.30'da oynanıyordu. Sabahleyin Prof. Dr. Haydar Baş beyle maçın değerlendirmesini yapıyoruz. Her konuda üstün fikirler ortaya koyan Üstad Baş, Türkiye'nin çok zor bir gruba düştüğünü ifade ediyor; Kosta Rika, Çin ve Brezilya'nın Türkiye'ye nispeten iklim açısından daha avantajlı olduğuna işaret ediyordu. Buna rağmen, Türkiye'nin kupada çok iyi oyun sergilediğini, Çin'i rahatça geçeceğini vurguluyordu. Nitekim de öyle oldu. Ay-Yıldızlı 11'imiz Çin'i rahat geçti. Brezilya de, Kosta Rika karşısında klasını konuşturunca, ikinci turun kapısını açtık.
Bendeniz maçı büyük bir alışveriş merkezinde Çinlilerle birlikte izledim. Aslında bu bilinçli bir tercih değildi. Vaktimiz kısıtlı olduğundan, hem Pekin'i yakından görmek hem de birkaç hediye almak amacıyla alışveriş merkezlerini geziyorduk. Bu sırada işlerimiz uzayınca, Çinlilerin arasında maçı izlemekten başka çaremiz kalmamıştı!
Çin halkı maça büyük ilgi gösteriyordu. Alışveriş merkezinde maçı TV'den izleme fırsatı bulamayan genç kızlar, delikanlılar ellerinde radyolarla tüm dikkatlerini maça vermişlerdi. Biz ise televizyonun karşısına geçtik. Başlangıçta etrafımdakilere Türk olduğumu izhar etmedim. Çekindiğimden değil, buna ihtiyaç duymamıştım. Ancak 4. dakikada gölümüz gelince, müthiş sevinç gösterisiyle birlikte milliyetimiz ortaya çıkmıştı. Etrafımdaki Çinliler şaşkına dönmüştü. Durumu izah edip, Çince bir şeyler söylemek zorundaydım, çünkü Çin'de bırakın alışveriş merkezleri, havaalanlarında bile İngilizce bilene tesadüf edebilmek zor. Aynen şöyle dedim: "Ey Çinli dostlarım! Bir Türk olarak hepinize teşekkür ederim". En küçük olumsuz bir tepki göstermediler. Hatta benim sevincime iştirak ettiler! Aralarında alkışlayanlar bile oldu. Çinliler mülayim oldukları kadar da sempatik insanlar. Derken ikinci gölümüz geldi. Yine bende sevinç gösterileri, onlardan alkışlar! Ama ümidi kırılanlar ve üzülenler de vardı. Yüzlerdeki tebessüm azalmıştı. Kimilerinin dışa yansıttığı görüntü hiç hoş değildi. Hatta yanımdaki bir bayan, meraklı bir şekilde bu kadar Çinli arasında nasıl sevinebildiği bile sorgulamaya başlamıştı. Ben de ona Çin'in şansı kalmadığını, Çinlilerin de sevincimi hoşgörüyle karşılayacağını söyledim. Ve ilave ettim: "Zonghuo-Turko guanxi hao-Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler iyidir". Çinli oyuncular gol kaçırdıkça, alışveriş merkezindekiler saç baş yoluyordu. Bu arada maçı izlediğimiz Çin Televizyonu CCTV'den hızlı bir şekilde Çince bir altyazı geçti. Yanımda İngilizce bilen bayan Brezilya'nın 2-0 öne geçtiğini bana söylüyordu. Sevincim ikiye katlanmıştı.
Şansları kalmasa da üzüntülerini anlayışla karşılıyordum. İlk kez katıldıkları bu Dünya Kupası'nda amaçları en azından bir puan almak, bu da olmazsa en azından bir "şeref sayısı" kaydedebilmekti. Daha önce oynadıkları Kosta Rika ve Brezilya maçlarında bu hedeflerine ulaşamamışlardı.
Maçın 84. dakikasında Ümit Davala'nın gölü gelince, hava etrafımdaki Çinliler açısından iyice kararmıştı. Artık golleri kanıksamışlardı.
Sıra Japonya'da
Türkiye yarın gerçekten de çok önemli bir maça çıkacak. Rakip ev sahibi Japonya. Japon takımı en fazla seyircisine güveniyor. Ev sahibi takımın seyircileri gerçekten de fanatik bir görüntü veriyorlar. Japonya, Uzakdoğu'daki ülkeler arasında Batı ülkeleriyle "sömürgecilik yarışına" giren tek ülke olduğundan, insan tipi biraz farklıdır. Japonlar, İkinci Dünya Savaşı'nda Kore'den Çin'e; Filipinler'den Malezya'ya pek çok ülkeyi işgal etmişlerdi. Bu ülkede bölgedeki diğer milletlere nazaran milliyetçilik daha yaygındır. Bunun bir sonucu olarak da fanatiklik de.
Türkiye, Japonya'yı rahat geçecek bir kadroya sahip. Ev sahibi ekip, seyircisinin de desteğiyle hızlı top oynuyor ve genelde sol kanadı kullanıyor. Sağ kanatları ise zayıf. Şenol Hoca, rakibin hızını orta alanda keserse, Ay-Yıldızlı onbirimiz işi rahat bitirir. Türkiye'mizin kaydedeceği erken bir gol, seyircinin ağzına susturucu takabilir. Bunun da sergileyeceğimiz futbola olumlu katkısı olur ve bu skor avantajı onbirimizin hata yapma ihtimalini de azaltır.
Japonya'yı geçtiğimiz takdirde, rakip belli: Senegal. Onlar da ilk kez çeyrek finale ulaştılar. Teknik beceriyle fizik gücünü birleştirmişler. Yenemeyeceğimiz bir takım değil. Senegal sonrasında rakip ya İngiltere ya da elenmezse Brezilya... Karşımıza Brezilya çıkarsa, görülecek hesabımız var. Bu kez hakem kararıyla kazanamayacaklar!
Finali ise şimdilik konuşmayalım!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016