İmam Efendimizin ağabeyi Cafer-i Tayyar Hazretleri; Ebû Tâlib ve Fatıma binti Esed'in oğludur. Kendisini zamanın çirkinliklerinden koruyan Hz. Cafer, İslam dinini kabul eden üçüncü şahıstır.
Müşriklerin kötü tavır ve baskılarını çoğaltmalarının ardından Resûlullah (s.a.a) bi'setin 5. yılında Müslümanlara Habeşistan'a gitmelerini tavsiye etti ve Cafer-i Tayyâr'ı grubun başkanı olarak seçti.
Müşriklerin temsilcileri, getirdikleri hediyeleri Habeşistan kıralı Necaşî'ye sunduktan sonra muhacir Müslümanların geri döndürülmesini istediler. Ancak Necaşî; Müslümanları dinlemeden karar vermedi.
Cafer-i Tayyâr burada sahneye çıkarak Habeşistan kralının söz hakkı tanımasının ardından şöyle konuşmuştu: "Ey padişah! Bizler cahiliyet ehli kavimdik. Putlara tapıyor, murdarı yiyor, çirkin işler yapıyor, akrabayla irtibatı kesiyor, komşuların hakkını gözetmiyorduk ve güçlümüz zayıfı eziyordu. Bizler bu şekilde yaşamaya devam ederken Allah içimizden birini Peygamber olarak gönderdi. Bizler onun soyunu, doğruluğunu, emin olduğunu ve iffetini biliyorduk.
O, bizleri Allah'ı bir bilmeye, O'na ibadet etmeye, bizlerin ve babalarımızın taptığı taşlar ve putlardan yüz çevirmeye davet etti. Bizleri doğru konuşmaya, emaneti yerine ulaştırmaya, sıla-ı rahim yapmaya, komşuyla iyi geçinmeye, haramlardan kaçınmaya ve kan dökmemeyi emretti. Yine o Peygamber bizleri çirkinliklerden, batıl sözden, yetim malı yemekten ve evli kadınlara iftira etmekten menetti.
Yalnızca Allah'a tapmamızı, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, namazı, zekâtı ve orucu emretti. Bizler de onu doğruladık, ona iman ettik, Allah katından getirdiklerine amel ettik, yalnızca Allah'a ibadet ettik, O'na hiçbir şeyi ortak koşmadık, haram ettiklerini haram ve helal ettiklerini de helal bildik.
Bunun ardından kavmimiz bizimle düşmanlık ve bizlere işkence etti. Dinimizle aramıza girerek Allah'a tapmaktan putlara tapmaya, önceden çirkin bildiğimiz işleri tekrar helal etmeye çalıştılar. Bizleri ezmeye, zulmetmeye, sıkıntılara duçar etmeye ve dinimizden uzaklaştırmaya çalışınca; sizin ülkenize doğru, yola çıktık. Sizi diğerlerine tercih ederek; size doğru yöneldik ve sizin yanınızda zulme uğramamayı umut ettik.
Necâşî Cafer'e şöyle dedi: Acaba O'nun Allah tarafından getirdiklerinden senin yanında bir şey var mı? Cafer: Evet, dedi. Necâşî: Oku, dedi. Hz. Cafer Meryem Suresi'nin başındaki ayetleri okudu. Ayetleri işiten Necâşî o kadar ağladı ki, sakalları ıslandı. Papazlar o kadar ağladı ki, önlerindeki İncil sayfaları ıslandı. Sonra Necâşî muhacirlere dönerek şöyle dedi: Sizin söyledikleriniz ve İsa'nın getirdikleri aynı yerden kaynaklanmaktadır.
Ardından müşriklerin elçilerine şöyle dedi: Buradan uzaklaşın, vallahi bunları size teslim etmeyeceğim. Müşriklerin elçileri ertesi gün tekrar Habeşistan kralının yanına gelerek muhacirlerin İsa hakkında tuhaf sözler söylediklerini ve onun Allah'ın kulu olduğuna inandıklarını söyleyerek; kralı kandırabileceklerini sandılar. Kral muhacirleri huzuruna çağırarak konuyu onlardan sordu. Burada da yine Cafer-i Tayyâr sözcü olarak şöyle dedi: Bizler İsa hakkında Peygamberimizin getirdiğini söylemekteyiz. İsa, Allah'ın kulu, resulü, ruhu ve kelimesidir. Allah onu iffetli ve tertemiz olan Meryem'e vermiştir. Hz. Cafer'in bu sözlerinin ardından Necâşî; vallahi İsa senin söylediklerinden başka bir şey değildir diyerek müşriklerin temsilcilerini topraklarından uzaklaştırdı.
Hayber'in fethinin ardından Habeşistan'dan geri dönen Cafer-i Tayyâr ve beraberindekileri karşılamaya çıkan Hz. Peygamber, o kadar mutluydular ki; Cafer'in alnından öptükten sonra sevinçlerini şu ifadeyle beyan etmişlerdir:
"Hangisine sevineceğimi bilmiyorum, Cafer'in gelişine mi yoksa Hayber'in fethine mi!"
Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer'e ve beraberindekilere Hayber'in fethinden elde edilen ganimetlerden verdi ve onu Mescid-i Nebevi'nin yakınında bir yere yerleştirdi.
Kendilerine "miskinlerin babası" lakabını veren Peygamber Efendimiz (s.a.a) Cafer-i Tayyar hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Huyun, suyun ve hilkatin bana çok benziyor."
Cennette meleklerle beraber uçmasından dolayı "tayyâr" ve Mute savaşında her iki kolunun kesilmesinin ardından Peygamber'imizin (s.a.a) ona cennette meleklerle uçacağı iki kanat verildiğini müjdelemesinden dolayı da "zulcenaheyn" lakaplarıyla meşhur olmuşlardır.
Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin…
- Kuba (Takva) Mescidi / 07.02.2025
- Hz. Hacer annemiz ve zemzem / 05.02.2025
- Allahümme Lebbeyk / 03.02.2025
- Yalancı deccallar / 01.02.2025
- Zalim Nemrut’un ibretlik ölümü / 31.01.2025
- Hz. Hamza / 30.01.2025
- Devletin dini adalettir / 27.01.2025
- Muhtar Sekafi / 25.01.2025
- Namaz dualarının anlamları / 24.01.2025