Türkçe’den söz açılmışken, bu günlerde “dünyaya Türkçe öğretiyoruz” havası dört bir yana pompalanırken, bu havanın fikir babasına devletlulardan selam üstüne selam giderken, soralım dedik; siz her Türkçe’den anlar mısınız?
O çocuklara bugüne kadar öğretmediniz de bundan sonra öğretebilir misiniz, mesela Mehmet Akif merhumun şu mısralarını:
“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım
Boğamazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.”
Yoksa o sizin cici çocuklarınız, böyle kitabın ortasından konuşan şiirleri ezberlemekte zorluk mu çekiyorlar?
Yoksa şiir seçicilerde mi bir sorun var?
Sizin de destek ve yol göstermelerinizle gerçekleşmiş olan Irak işgali on yıldır devam ediyor, bilmem ki son durumdan, son bilançodan haberdar mısınız?
Milyonları aşan ölü sayısı, bir o kadar yetim-öksüz çocuk sayısı, bir o kadar dağılmış yuva sayısı, bir o kadar vatanını terk etmek zorunda kalmış vatansız sayısı…
Geçen on yıl içinde, Irak’ta yazılan ağıtları düşünün, yazılan dokunaklı şiirleri düşünün, yakılan türküleri düşünün…
Bütün bunlar Türkçe olmadığı için mi o çocuklardan birine okutmadınız, okutmuyorsunuz?
Alın size Türkçe’ye çevrilmiş Iraklı Nur bacının mektubu.
Türkçe olimpiyatlarında okutabilir misiniz?
“Halkıma, Ramadi’nin, Halidiye’nin ve Felluce’nin insanlarına; erdem ve onurlarını kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara...
Bu size, Amerikan-siyonist hapishanesi Ebu Garib’ten kardeşiniz Nur’un mektubudur.
İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum.
Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim...
Ey kardeşlerim; kamyonlarınızı ve arabalarınızı Amerikan malları taşırken gördüğümüzde kalbimiz sıkışıyor. Çünkü o araçlar benim halkıma ve ülkeme ait.
Yüreğim kan ağlayarak şöyle diyorum: Allah’ım! Benim insanlarım, haysiyetlerini ve şereflerini bir avuç Amerikan Doları’na satmış. Yaşadıklarımızı ve kirletilen onurumuzu düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanıyor.
Ey kardeşlerim;
Amerikalıların elinde ne ızdıraplar çektiğimizi, neler acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim.
Kardeşlerim;
Allah’a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak size olanları anlatacağım. Amerikalılar’ın bizlere yaptığı haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım...
Hayvani zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin...
Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler!
Amerikalılar’ın bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz?
Peygamber Efendimizin en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz.
Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılar’a ve Siyonistler’e mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz?
Allah’ın bizi sizlere bir emanet olarak verdiğini ne çabuk unuttunuz?
Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiğnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiğiniz söze?
Amerikalılar, Ebu Garib’te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi’ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum. Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistler’in hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat.
Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok!
Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Gelin ve kurtarın bizi!
Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!!
Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin!
Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız!
Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalılar’ı ve onların piçlerini öldürün!
Allah rızası için! Size yalvarıyoruz!..”
Bacınız Nur. (10 Nisan 2004).
O çocuklara bugüne kadar öğretmediniz de bundan sonra öğretebilir misiniz, mesela Mehmet Akif merhumun şu mısralarını:
“Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım
Boğamazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.”
Yoksa o sizin cici çocuklarınız, böyle kitabın ortasından konuşan şiirleri ezberlemekte zorluk mu çekiyorlar?
Yoksa şiir seçicilerde mi bir sorun var?
Sizin de destek ve yol göstermelerinizle gerçekleşmiş olan Irak işgali on yıldır devam ediyor, bilmem ki son durumdan, son bilançodan haberdar mısınız?
Milyonları aşan ölü sayısı, bir o kadar yetim-öksüz çocuk sayısı, bir o kadar dağılmış yuva sayısı, bir o kadar vatanını terk etmek zorunda kalmış vatansız sayısı…
Geçen on yıl içinde, Irak’ta yazılan ağıtları düşünün, yazılan dokunaklı şiirleri düşünün, yakılan türküleri düşünün…
Bütün bunlar Türkçe olmadığı için mi o çocuklardan birine okutmadınız, okutmuyorsunuz?
Alın size Türkçe’ye çevrilmiş Iraklı Nur bacının mektubu.
Türkçe olimpiyatlarında okutabilir misiniz?
“Halkıma, Ramadi’nin, Halidiye’nin ve Felluce’nin insanlarına; erdem ve onurlarını kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara...
Bu size, Amerikan-siyonist hapishanesi Ebu Garib’ten kardeşiniz Nur’un mektubudur.
İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum.
Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim...
Ey kardeşlerim; kamyonlarınızı ve arabalarınızı Amerikan malları taşırken gördüğümüzde kalbimiz sıkışıyor. Çünkü o araçlar benim halkıma ve ülkeme ait.
Yüreğim kan ağlayarak şöyle diyorum: Allah’ım! Benim insanlarım, haysiyetlerini ve şereflerini bir avuç Amerikan Doları’na satmış. Yaşadıklarımızı ve kirletilen onurumuzu düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanıyor.
Ey kardeşlerim;
Amerikalıların elinde ne ızdıraplar çektiğimizi, neler acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim.
Kardeşlerim;
Allah’a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak size olanları anlatacağım. Amerikalılar’ın bizlere yaptığı haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım...
Hayvani zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin...
Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler!
Amerikalılar’ın bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz?
Peygamber Efendimizin en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz.
Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılar’a ve Siyonistler’e mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz?
Allah’ın bizi sizlere bir emanet olarak verdiğini ne çabuk unuttunuz?
Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiğnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiğiniz söze?
Amerikalılar, Ebu Garib’te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi’ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum. Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistler’in hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat.
Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok!
Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Gelin ve kurtarın bizi!
Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!!
Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin!
Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız!
Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalılar’ı ve onların piçlerini öldürün!
Allah rızası için! Size yalvarıyoruz!..”
Bacınız Nur. (10 Nisan 2004).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İmtiyaza mazhar niceleri var / 21.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024
- Fazla söze ne hacet? / 06.12.2024
- Soru dağları kardan olsaydı… / 05.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024
- Fazla söze ne hacet? / 06.12.2024
- Soru dağları kardan olsaydı… / 05.12.2024