Demokrasi ve cumhuriyet tartışmaları meclisin ve cumhuriyetin ilk günlerinde de ateşli söylemlere neden olmuştu. Bunun belki de ilk nedeni bu kavramlara birilerinin kendi amaç ve ideolojilerini yükleyerek insanların önüne sürmesiydi.
Oysa M. Kemal Atatürk daha o yıllarda herkesime açık ve net tarif yapmış ve cevaplar vermişti. Meclisteki bir konuşmasında şöyle diyordu M. Kemal:
"Bizim hükümetimizin şeklini ve esasını anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddüdü gidermek için anayasanın ruhunu iyi incelemek lazımdır?
Efendiler! Bilirsiniz ki, irade denilen bir şey vardır. Bir insanın iradesi olduğu gibi insanlardan oluşan herhangi bir sosyal toplumun da iradesi vardır. İrade vicdanın eğilimi, arzusu demektir?
Egemenliğini herhangi birine bırakan bir insan, kendi iradesinin kullanılacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yapmak ve uygulamak isterlerse egemenliklerini mutlaka ellerinde tutmak mecburiyetindedirler. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır?
Milletler egemenliklerini geçici olarak da olsa verecekleri meclislere dahi lüzumundan fazla güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile istibdat edebilirler. Ve bu istibdat şahsi istibdattan daha öldürücü olabilir."
Prof. Dr. Haydar Baş o yılları değerlendirirken yaptığı şu tespit bugünü de kapsamaktadır.
"Cumhuriyetin kabulünün ilk döneminde, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal, saltanat yerine yeni bir yönetim biçimi olan cumhuriyeti getirirken; saltanatı, din biçiminde algılayanlar yeni yönetimi yani cumhuriyeti, saltanat karşıtı algılamak yerine, din karşıtı olarak algıladılar. Milli devlet bu yanılgıyı düzeltmektedir." (Sosyal Devlet-Milli Devlet sh.24)
Ülkemizde demokrasiye o kadar çok anlamlar yüklendi ki, demokrasi dile gelse ve sorsan; sen nesin, diye belki de kendini bile tarif edemeyecek noktaya geldi.
İlginçtir! Demokrasiyi bu kadar yoran, tartışan, kutsallaştıran veya lanetleyenler de yine demokrasi vesilesiyle milletin huzurunda söz hakkı bulanlardı. Demokrasiyi yoranların ortak özelliklerinden biri de "Türk Milleti" kavramını, gerçeğini anlamamakta, kabul edememekte ısrar edenlerdi. Bir başka gerçek ise bu tartışmalar, milletin gündemi veya ihtiyacı değildi.
Ülkemizde demokrasi karşıtı denince akla en çok dinci siyaset mantığı gelebilir. Doğrudur da. Ama demokrasiyi kendisine araç edinen ise sözde sosyal demokratlık, solculuk yapan kesimdir. Özellikle İsmet İnönü bu anlayışın başıdır. Zaten dinci siyaset mantığı, bu sosyal demokrat anlayışın, demokrasiyi kendi lehine araç olarak kullanmasından ötürü ortaya çıkmış ve taban bulmuştur. 90'lı yıllarda da meydanlarda, "demokrasi amaç mı olacak, araç mı olacak" soruları sorulmaya başlanmıştı.
Yıllar birbirini kovaladı. Koalisyon hükümetleri, 28 Şubatlar, ekonomik krizler, depremler derken demokrasi vesilesiyle 2002'de AKP tek başına iktidara oturdu.
Geçen 14 yılda demokrasinin her türlü nimetinden doya doya yararlanan AKP'nin bir türlü demokrasi ve cumhuriyet kazanımlarıyla kavgası bitmedi. Basit kararnamelerle düzeltilebilecek yanlışlıklar cumhuriyete, kurucusuna ve demokrasiye mal edilip adeta bir sanal düşman ortaya çıkarıldı. Bu düşmana (!) karşı başkanlık sistemi ortaya sürüldü.
Milletin ve bu coğrafyanın gerçeklerinden uzak olarak girişilen bu uygulamalar, atılan siyasi ve sosyal adımlar karanlık günlerin habercisi gibiydi.
Ve o gün 15 Temmuz'da bizzat kapıyı çaldı. Milletimiz el ele, birlik ve beraberliğimize, demokrasimize, cumhuriyetimize, dinimize kastedemeye kalkan emperyalist düşmana tokadı vurdu.
Bu tokat milletin tokadıydı. Peki, milleti bir araya getiren neydi? Demokrasi. İşte bu doğruyu başta Sayın Erdoğan olmak üzere meclis başkanı, başbakan, bakanlar, parti liderleri vs. hepsi görmüş olacak ki, demokrasiye övgü ve bağlılık çağrıları yapıyorlar. O gece hayatını kaybeden vatandaşlarımıza dil birliği ile "demokrasi şehitleri" diyorlar.
Hatta sakallı medya faresini izliyorsunuzdur! Dün demokrasiye küfürdür, diyen var ya! Bugün iki saat demokrasi nöbeti tutmayı gece ibadetinden üstün sayıyor.
Diyeceğim! Demokrasiye yanlış yapmayın. Ülkeyi yönetenlerin hizmette hedef kitlesi oy aldığı kesim değildir. Toplumun tamamıdır. Yüzde yüze hitap ederseniz güvendesiniz. Yoksa demokrasinin tokadını yersiniz.
Oysa M. Kemal Atatürk daha o yıllarda herkesime açık ve net tarif yapmış ve cevaplar vermişti. Meclisteki bir konuşmasında şöyle diyordu M. Kemal:
"Bizim hükümetimizin şeklini ve esasını anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddüdü gidermek için anayasanın ruhunu iyi incelemek lazımdır?
Efendiler! Bilirsiniz ki, irade denilen bir şey vardır. Bir insanın iradesi olduğu gibi insanlardan oluşan herhangi bir sosyal toplumun da iradesi vardır. İrade vicdanın eğilimi, arzusu demektir?
Egemenliğini herhangi birine bırakan bir insan, kendi iradesinin kullanılacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yapmak ve uygulamak isterlerse egemenliklerini mutlaka ellerinde tutmak mecburiyetindedirler. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır?
Milletler egemenliklerini geçici olarak da olsa verecekleri meclislere dahi lüzumundan fazla güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile istibdat edebilirler. Ve bu istibdat şahsi istibdattan daha öldürücü olabilir."
Prof. Dr. Haydar Baş o yılları değerlendirirken yaptığı şu tespit bugünü de kapsamaktadır.
"Cumhuriyetin kabulünün ilk döneminde, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal, saltanat yerine yeni bir yönetim biçimi olan cumhuriyeti getirirken; saltanatı, din biçiminde algılayanlar yeni yönetimi yani cumhuriyeti, saltanat karşıtı algılamak yerine, din karşıtı olarak algıladılar. Milli devlet bu yanılgıyı düzeltmektedir." (Sosyal Devlet-Milli Devlet sh.24)
Ülkemizde demokrasiye o kadar çok anlamlar yüklendi ki, demokrasi dile gelse ve sorsan; sen nesin, diye belki de kendini bile tarif edemeyecek noktaya geldi.
İlginçtir! Demokrasiyi bu kadar yoran, tartışan, kutsallaştıran veya lanetleyenler de yine demokrasi vesilesiyle milletin huzurunda söz hakkı bulanlardı. Demokrasiyi yoranların ortak özelliklerinden biri de "Türk Milleti" kavramını, gerçeğini anlamamakta, kabul edememekte ısrar edenlerdi. Bir başka gerçek ise bu tartışmalar, milletin gündemi veya ihtiyacı değildi.
Ülkemizde demokrasi karşıtı denince akla en çok dinci siyaset mantığı gelebilir. Doğrudur da. Ama demokrasiyi kendisine araç edinen ise sözde sosyal demokratlık, solculuk yapan kesimdir. Özellikle İsmet İnönü bu anlayışın başıdır. Zaten dinci siyaset mantığı, bu sosyal demokrat anlayışın, demokrasiyi kendi lehine araç olarak kullanmasından ötürü ortaya çıkmış ve taban bulmuştur. 90'lı yıllarda da meydanlarda, "demokrasi amaç mı olacak, araç mı olacak" soruları sorulmaya başlanmıştı.
Yıllar birbirini kovaladı. Koalisyon hükümetleri, 28 Şubatlar, ekonomik krizler, depremler derken demokrasi vesilesiyle 2002'de AKP tek başına iktidara oturdu.
Geçen 14 yılda demokrasinin her türlü nimetinden doya doya yararlanan AKP'nin bir türlü demokrasi ve cumhuriyet kazanımlarıyla kavgası bitmedi. Basit kararnamelerle düzeltilebilecek yanlışlıklar cumhuriyete, kurucusuna ve demokrasiye mal edilip adeta bir sanal düşman ortaya çıkarıldı. Bu düşmana (!) karşı başkanlık sistemi ortaya sürüldü.
Milletin ve bu coğrafyanın gerçeklerinden uzak olarak girişilen bu uygulamalar, atılan siyasi ve sosyal adımlar karanlık günlerin habercisi gibiydi.
Ve o gün 15 Temmuz'da bizzat kapıyı çaldı. Milletimiz el ele, birlik ve beraberliğimize, demokrasimize, cumhuriyetimize, dinimize kastedemeye kalkan emperyalist düşmana tokadı vurdu.
Bu tokat milletin tokadıydı. Peki, milleti bir araya getiren neydi? Demokrasi. İşte bu doğruyu başta Sayın Erdoğan olmak üzere meclis başkanı, başbakan, bakanlar, parti liderleri vs. hepsi görmüş olacak ki, demokrasiye övgü ve bağlılık çağrıları yapıyorlar. O gece hayatını kaybeden vatandaşlarımıza dil birliği ile "demokrasi şehitleri" diyorlar.
Hatta sakallı medya faresini izliyorsunuzdur! Dün demokrasiye küfürdür, diyen var ya! Bugün iki saat demokrasi nöbeti tutmayı gece ibadetinden üstün sayıyor.
Diyeceğim! Demokrasiye yanlış yapmayın. Ülkeyi yönetenlerin hizmette hedef kitlesi oy aldığı kesim değildir. Toplumun tamamıdır. Yüzde yüze hitap ederseniz güvendesiniz. Yoksa demokrasinin tokadını yersiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025