Çinlileri böcek yiyorlar diye eleştiriyorduk ama öğrendik ki farkında olmadan hepimiz böcek yiyormuşuz. Hem de her gün marketlerden, bakkallardan aldığımız olmazsa olmaz ürünlerin içerisinde…
Hadi Çinlileri anlıyoruz da, onların kültüründe bu var, biz Müslüman Türk milletine ne oluyor?
Her gün yediğimiz şu böceği biraz tanımaya çalışalım.
Herkesin yediği şu meşhur böceğin adı “cochineal” ve değişik kaktüslerin üzerinde asalak olarak yaşamını sürdürüyor.
Bu böcekler Meksika, Bolivya, Şili, Kanarya Adaları ve Peru’da dikenli bir kaktüste yaşıyor. Doğal ortamında çoğalabildikleri gibi kültürel olarak da yetiştirilebilmektedir.
Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdüren cochineal böceği için özellikle Meksika’da ticari amaçlı büyük tarlalar oluşturulmuştur ve köylüler tarafından toplanmaktadır.
Bu böcek çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır ve kırmızı bir renk vermektedir.
İlk olarak Aztekler tarafından kırmızı rengi vermek amacı ile kullanılmıştır.
Cochineal böceğinden karmin maddesi elde edilmektedir. Ve bu madde renklendirme ajanı olarak gıda maddelerinde, kozmetik ürünlerinde, ilaç sanayinde ve boyacılıkta kullanılmaktadır.
Böceğin kullanıldığı gıdalar şöyle: Bisküvi, şekerleme, dondurma, reçel, marmelat, soslar, meyve suları, et ürünleri, sakız, yoğurt, meyveli süt, fıstık ezmesi, ekmek, kahve ürünleri, sosis, koruyucular, jelatinli tatlılar, pasta ve fırın ürünleri vs.
Kozmetik sektöründe ise saç ve cilt bakım ürünlerinde, rujlarda, yüz pudralarında, allıklarda kullanılmaktadır.
Tabi, kozmetik ve boya sanayinde gıda ve ilaç gibi boğazımızdan aşağı geçmediği için daha az mide bulandırmaktadır.
Böcek yemenin sağlımıza hiçbir zararı olmasa bile dini ve kültürel açıdan toplumumuza hiç uymadığı muhakkaktır. Ki konunun uzmanları bu böceğin vücudumuzda özellikle alerjik reaksiyonlara neden olduğunu belirtiyorlar.
İşin garip tarafı, Türk milletinin yüzde 99’u Müslüman olmasına rağmen ve dinimize göre bu tür böcek yemek haram olmasına rağmen, insanımıza bilgi verilmeden bu tür ürünler market raflarında bulunmaktadır ve bu Türk Gıda Kodeksi açısından bir sıkıntı teşkil etmemektedir.
Bir taraftan içeriğini ve etkilerini bilmediğimiz GDO’lu gıda ürünleri, bir taraftan böcek katkılı gıdalar, bir taraftan haramlığı şüphe götürmeyen domuz etinin kasaplık olması bütün bu gelişmeler “nereye gidiyoruz” sorusunu sormamıza neden oluyor.
Hem de muhafazakar olduğu iddia edilen bir hükümet baştayken bunlar oluyor.
Daha bilmeden neler yiyoruz ve de yiyeceğiz, kim bilir?
Kontrol yok, bilgi yok, herkes saman altından su yürütüyor.
Konuyla ilgilenmesi gereken yetkililer ise şu sıralar vatandaşa faydalı olan bitkisel ürünleri toplamakla, önünü kesmekle meşgul.
Faydalılarla uğraşmaktan, zararlı olanlara bir türlü sıra gelmiyor.
Doğru ya, vatandaş ne idüğü belirsiz olan her şeyi yemeli ki hastalansın, hastalıklar kronikleşsin, ancak o zaman küresel ilaç şirketleri, onların yerli uzantıları ve de avantasını alanlar nemalanabilir.
Birileri sağlıksız, perişan, kendi kendini yediği gıdalarla zehirleyen, ilaca bağımlı, kronik hastalıkların pençesinden kurtulamayan bir Müslüman Türk’ü, çınar gibi dimdik olan bir Müslüman Türk’e tercih ediyor.
Birileri şunu çok iyi biliyor: Sağlıksız, kronik hasta bir milletten sağlıklı bir karar çıkmaz, bu milletin geleceği olmaz.
Hadi Çinlileri anlıyoruz da, onların kültüründe bu var, biz Müslüman Türk milletine ne oluyor?
Her gün yediğimiz şu böceği biraz tanımaya çalışalım.
Herkesin yediği şu meşhur böceğin adı “cochineal” ve değişik kaktüslerin üzerinde asalak olarak yaşamını sürdürüyor.
Bu böcekler Meksika, Bolivya, Şili, Kanarya Adaları ve Peru’da dikenli bir kaktüste yaşıyor. Doğal ortamında çoğalabildikleri gibi kültürel olarak da yetiştirilebilmektedir.
Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdüren cochineal böceği için özellikle Meksika’da ticari amaçlı büyük tarlalar oluşturulmuştur ve köylüler tarafından toplanmaktadır.
Bu böcek çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır ve kırmızı bir renk vermektedir.
İlk olarak Aztekler tarafından kırmızı rengi vermek amacı ile kullanılmıştır.
Cochineal böceğinden karmin maddesi elde edilmektedir. Ve bu madde renklendirme ajanı olarak gıda maddelerinde, kozmetik ürünlerinde, ilaç sanayinde ve boyacılıkta kullanılmaktadır.
Böceğin kullanıldığı gıdalar şöyle: Bisküvi, şekerleme, dondurma, reçel, marmelat, soslar, meyve suları, et ürünleri, sakız, yoğurt, meyveli süt, fıstık ezmesi, ekmek, kahve ürünleri, sosis, koruyucular, jelatinli tatlılar, pasta ve fırın ürünleri vs.
Kozmetik sektöründe ise saç ve cilt bakım ürünlerinde, rujlarda, yüz pudralarında, allıklarda kullanılmaktadır.
Tabi, kozmetik ve boya sanayinde gıda ve ilaç gibi boğazımızdan aşağı geçmediği için daha az mide bulandırmaktadır.
Böcek yemenin sağlımıza hiçbir zararı olmasa bile dini ve kültürel açıdan toplumumuza hiç uymadığı muhakkaktır. Ki konunun uzmanları bu böceğin vücudumuzda özellikle alerjik reaksiyonlara neden olduğunu belirtiyorlar.
İşin garip tarafı, Türk milletinin yüzde 99’u Müslüman olmasına rağmen ve dinimize göre bu tür böcek yemek haram olmasına rağmen, insanımıza bilgi verilmeden bu tür ürünler market raflarında bulunmaktadır ve bu Türk Gıda Kodeksi açısından bir sıkıntı teşkil etmemektedir.
Bir taraftan içeriğini ve etkilerini bilmediğimiz GDO’lu gıda ürünleri, bir taraftan böcek katkılı gıdalar, bir taraftan haramlığı şüphe götürmeyen domuz etinin kasaplık olması bütün bu gelişmeler “nereye gidiyoruz” sorusunu sormamıza neden oluyor.
Hem de muhafazakar olduğu iddia edilen bir hükümet baştayken bunlar oluyor.
Daha bilmeden neler yiyoruz ve de yiyeceğiz, kim bilir?
Kontrol yok, bilgi yok, herkes saman altından su yürütüyor.
Konuyla ilgilenmesi gereken yetkililer ise şu sıralar vatandaşa faydalı olan bitkisel ürünleri toplamakla, önünü kesmekle meşgul.
Faydalılarla uğraşmaktan, zararlı olanlara bir türlü sıra gelmiyor.
Doğru ya, vatandaş ne idüğü belirsiz olan her şeyi yemeli ki hastalansın, hastalıklar kronikleşsin, ancak o zaman küresel ilaç şirketleri, onların yerli uzantıları ve de avantasını alanlar nemalanabilir.
Birileri sağlıksız, perişan, kendi kendini yediği gıdalarla zehirleyen, ilaca bağımlı, kronik hastalıkların pençesinden kurtulamayan bir Müslüman Türk’ü, çınar gibi dimdik olan bir Müslüman Türk’e tercih ediyor.
Birileri şunu çok iyi biliyor: Sağlıksız, kronik hasta bir milletten sağlıklı bir karar çıkmaz, bu milletin geleceği olmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025