Cumhuriyeti kuranlar ülkeyi yüceltme ve kalkındırma adına önce köylüyü çiftçi yapma uğraşına girmişlerdir. Bu konuda çok yoğun çabalar harcanmış ve 1980’li yılların ortalarına dek ivme kaybetse de değişmeden gelebilmiştir. 1980’lerden sonra tarımı önemsememe ve küçük görme temayülleriyle bilgisizlikten ya da ihanetten, tarımın gereğinden fazla desteklendiği, desteklerin azaltılması gerekliliği öne sürülmüştür. Çiftçiyi bütçeden çalan olarak gören bu sakat anlayış bugüne dek tüm hükümetler tarafından benimsenerek tarım destekleri azaltılma ve sıfırlanma yoluna gidilmiştir. Bu sakat, kör ve sığ anlayış bugün katmerli bir şekilde uygulanmaktadır.
Genel bir bakış açısıyla tarımı değerlendirirsek aşağıda sıralayacağımız şekildeki olumsuz tablolarla karşı karşıya kalacağız.
* Ülkemiz 1980 yılında dışarıdan aldığı tarım ürününün yedi katını dışarıya satarken, tarihinde ilk kez 1996 yılında dışarıya sattığından daha fazla tarım ürünü alır hale geldi.
* 2003 yılında başlatılan doğrudan gelir desteği -çiftçinin tarla parası dediği- köylüyü topraktan uzaklaştırma adına yapılan doğru olmayan bir destek idi. Destek ürüne değil de ekilmeyen boş araziye verildi.
* 1980’li yıllardan beri girdi fiyatları altında ezilen bir çiftçi profili var karşımızda. Son 10 yılda gübre fiyatlarında yüzde 300’ün üzerinde bir artış olmuş. Mazot 2002 de 1.1 lira iken bugün 4.35 liradır. Yatçılara uygulanan mazot indirimi çiftçiye çok görülmüştür. 1975 yılında 1 kg buğday ile 1.08 litre mazot alınabilirken, 2007 yılında 1 kg buğday ile ancak 0.24 litre mazot alınabilmektedir.
* Ağustos ayı başında kilosu 10-15 kuruş olan samanın fiyatı 40-50 kuruş oldu.1980’de 84 milyon hayvan varlığımız varken ve saman kıtlığı çekmezken bugün 45 milyon hayvan olduğu halde saman ithal eden bir ülke olduk.
* Son 10 yılda tüm girdi fiyatları astronomik artarken, ürün fiyatlarında dişe dokunur bir artış olmamıştır.
* Çiftçi tarladan uzaklaştığından 2002-2011 yılları arasında ekilen tarla alanı 1 milyon776 bin hektar, toplam tarım alanı 2 milyon 164 bin hektar azalmıştır.
* Şeker pancarı üretiminin 20 milyon tonlardan 13-14 milyon tonlara inmesi ise süt hayvancılığı için en değerli kaba yem olan pancar küspesi ve melası ciddi olarak azaldığından, Cumhuriyet tarihinde ilk kez 2005 yılında kuru pancar küspe ithalatı yaptık.
* Hükümet çiftçinin eskisinden daha çok kredi kullanması ile övünür hale geldi. Köylünün içine düştüğü durum borç almadan tarım yapmasına olanak vermiyor. Çiftçinin durumu iyi olsa niçin borçlansın? 2002 yılında 530 milyon olan çiftçi borcu bugün 30 milyarların üzerinde. Birçok banka borçları yeniden açtığı kredi ile kapatarak çiftçileri sürekli borçlandırmakta ve üretici takibe düşmemiş görünmekte.
* Çıkartılan tohumculuk yasası ile tohumlukların tüm işletmeleri, yabancı şirketlerin yönetiminde olduğu tohumculuk birliğine devredildi. Köylülerin ticari amaçla tohum satmaları yasaklandı. Şirket tohumları hibrit olduğundan üreticiler her yıl para ödeyerek tohum almak zorundalar.
* Son 10 yılda hemen hemen tüm tarımsal KİT’ler yok pahasına özelleştirildi. Uluslararası şirketler yerli şirketlerle ortaklık kurarak fabrikaların sahibi oldu. Bu özelleştirmelerin Türk Milletine 1 kuruşluk hayrı oldu mu acaba? Yoksa milyonlarca çiftçinin tarımdan kopmasına, binlerce işçinin fabrikalardan atılmasına, üretilen ürünlerin fiyatı düşerken tüketicinin tükettiği ürününün fiyatının artmasına mı yol açtı?
Sonuç olarak özetlersek sevgili okurlar, bugün Türkiye’de çiftçiyi canından bezdirip tarladan ve ağılından kaçırma oyunu başarılı bir şekilde neticelenmiştir. Köylüyü ve çiftçiyi yoksullaştıran politikalar bilinçli olarak uygulanmış; dün bulgur, pirinç üreten köylü kentlerin varoşlarına savrularak bulgur-pirinç almaya mahkûm hale getirilmiştir.
İşin acı olan tarafı ise; bu köylü kendisini bu duruma düşürenlere hala pirim vermektedir. Ne diyelim; ölme eşeğim ölme, yaz gelsin de yonca bitsin…
Genel bir bakış açısıyla tarımı değerlendirirsek aşağıda sıralayacağımız şekildeki olumsuz tablolarla karşı karşıya kalacağız.
* Ülkemiz 1980 yılında dışarıdan aldığı tarım ürününün yedi katını dışarıya satarken, tarihinde ilk kez 1996 yılında dışarıya sattığından daha fazla tarım ürünü alır hale geldi.
* 2003 yılında başlatılan doğrudan gelir desteği -çiftçinin tarla parası dediği- köylüyü topraktan uzaklaştırma adına yapılan doğru olmayan bir destek idi. Destek ürüne değil de ekilmeyen boş araziye verildi.
* 1980’li yıllardan beri girdi fiyatları altında ezilen bir çiftçi profili var karşımızda. Son 10 yılda gübre fiyatlarında yüzde 300’ün üzerinde bir artış olmuş. Mazot 2002 de 1.1 lira iken bugün 4.35 liradır. Yatçılara uygulanan mazot indirimi çiftçiye çok görülmüştür. 1975 yılında 1 kg buğday ile 1.08 litre mazot alınabilirken, 2007 yılında 1 kg buğday ile ancak 0.24 litre mazot alınabilmektedir.
* Ağustos ayı başında kilosu 10-15 kuruş olan samanın fiyatı 40-50 kuruş oldu.1980’de 84 milyon hayvan varlığımız varken ve saman kıtlığı çekmezken bugün 45 milyon hayvan olduğu halde saman ithal eden bir ülke olduk.
* Son 10 yılda tüm girdi fiyatları astronomik artarken, ürün fiyatlarında dişe dokunur bir artış olmamıştır.
* Çiftçi tarladan uzaklaştığından 2002-2011 yılları arasında ekilen tarla alanı 1 milyon776 bin hektar, toplam tarım alanı 2 milyon 164 bin hektar azalmıştır.
* Şeker pancarı üretiminin 20 milyon tonlardan 13-14 milyon tonlara inmesi ise süt hayvancılığı için en değerli kaba yem olan pancar küspesi ve melası ciddi olarak azaldığından, Cumhuriyet tarihinde ilk kez 2005 yılında kuru pancar küspe ithalatı yaptık.
* Hükümet çiftçinin eskisinden daha çok kredi kullanması ile övünür hale geldi. Köylünün içine düştüğü durum borç almadan tarım yapmasına olanak vermiyor. Çiftçinin durumu iyi olsa niçin borçlansın? 2002 yılında 530 milyon olan çiftçi borcu bugün 30 milyarların üzerinde. Birçok banka borçları yeniden açtığı kredi ile kapatarak çiftçileri sürekli borçlandırmakta ve üretici takibe düşmemiş görünmekte.
* Çıkartılan tohumculuk yasası ile tohumlukların tüm işletmeleri, yabancı şirketlerin yönetiminde olduğu tohumculuk birliğine devredildi. Köylülerin ticari amaçla tohum satmaları yasaklandı. Şirket tohumları hibrit olduğundan üreticiler her yıl para ödeyerek tohum almak zorundalar.
* Son 10 yılda hemen hemen tüm tarımsal KİT’ler yok pahasına özelleştirildi. Uluslararası şirketler yerli şirketlerle ortaklık kurarak fabrikaların sahibi oldu. Bu özelleştirmelerin Türk Milletine 1 kuruşluk hayrı oldu mu acaba? Yoksa milyonlarca çiftçinin tarımdan kopmasına, binlerce işçinin fabrikalardan atılmasına, üretilen ürünlerin fiyatı düşerken tüketicinin tükettiği ürününün fiyatının artmasına mı yol açtı?
Sonuç olarak özetlersek sevgili okurlar, bugün Türkiye’de çiftçiyi canından bezdirip tarladan ve ağılından kaçırma oyunu başarılı bir şekilde neticelenmiştir. Köylüyü ve çiftçiyi yoksullaştıran politikalar bilinçli olarak uygulanmış; dün bulgur, pirinç üreten köylü kentlerin varoşlarına savrularak bulgur-pirinç almaya mahkûm hale getirilmiştir.
İşin acı olan tarafı ise; bu köylü kendisini bu duruma düşürenlere hala pirim vermektedir. Ne diyelim; ölme eşeğim ölme, yaz gelsin de yonca bitsin…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Devletin dini adalettir / 27.01.2025
- Muhtar Sekafi / 25.01.2025
- Namaz dualarının anlamları / 24.01.2025
- Hucr bin Adiyy / 23.01.2025
- İmam Ali efendimizin anneleri / 21.01.2025
- Hz. Peygamberi gölgeleyen bulutlar / 20.01.2025
- Kamu malı talancıları / 16.01.2025
- İnsan niçin YezİT yolundan gider ki? / 08.01.2025
- Her devirde tarihin akışını düzenleyen bir Hüseyin vardır / 07.01.2025
- Uhud savaşında İmam Ali ve Zülfikar / 03.01.2025
- Muhtar Sekafi / 25.01.2025
- Namaz dualarının anlamları / 24.01.2025
- Hucr bin Adiyy / 23.01.2025
- İmam Ali efendimizin anneleri / 21.01.2025
- Hz. Peygamberi gölgeleyen bulutlar / 20.01.2025
- Kamu malı talancıları / 16.01.2025
- İnsan niçin YezİT yolundan gider ki? / 08.01.2025
- Her devirde tarihin akışını düzenleyen bir Hüseyin vardır / 07.01.2025
- Uhud savaşında İmam Ali ve Zülfikar / 03.01.2025