Milletin her kesiminden gelen yoğun tepkilere rağmen AKP'nin Lübnan tezkeresini onaylayarak kendini millet nezdinde deliğe süpürmesinin ardından yaşanan bazı gelişmeler, Lübnan ile birlikte nasıl bir bataklığa sürüklendiğimizi gözler önüne seriyor.Tezkere onaylanana kadar denizden yapacağımız yardımlar hep ön plana getirilirken, onayın çıkmasının hemen ardından karada da en az bin askerin konuşlandırılacağı bizzat BM Genel Sekreteri tarafından ifade edildi.Üstelik gönderilecek askerin konuşlandırılacağı yer de önemli. Bugüne kadar Hizbullah ve İsrail arasındaki çatışmaların en yoğun olduğu, Lübnan'ın güneyinde bulunan Litani nehri ve çevresi.Tabiri caizse Cehennemin tam ortası. Bizler etten duvar, arkamızda ateşkese aldırmayan İsrail, önümüzde de dahil bulunduğumuz uluslararası BM gücünün silahsızlandırmak istediği Lübnan'daki direnişin tek temsilcisi Hizbullah.Daha nasıl bir ateşe sürüklendiğimizin farkına varmadan "muharip güç olmayacağız" beyanatları yaparak Türk milletini yatıştırmaya çalışmanın gerçekle yüzleşince daha büyük infialler uyandıracağını göremiyor musunuz?Böyle bir durumda "ABD mi deliğe iyi süpürür, yoksa Türk milleti mi" ortaya çıkacak, ama acaba Lübnan bataklığına çekilerek milletin başını kaldıramayacağı daha büyük yangınların içine mi çekiliyoruz? Yoksa birilerin güvendiği nokta burası mıdır?Neyse, "bunlar komplo teorisidir" diyen birilerine fazla malzeme vermeden aklımıza gelen bir fıkrayı aktaralım.İki inek konuşuyormuş. Biri diğerine "Baksana" demiş, "Duyduğuma göre, bizi keseceklermiş, sonra yemeklerde kullanacaklar, salam ve sucuk yapacaklarmış, ne diyorsun buna?". Diğeri gayet kendinden emin bir şekilde cevap vermiş: "Bırak kardeşim, bunlar komplo teorisi".İneklerin bu haline gülüyoruz da ya kendi halimize?Dilerseniz, biraz da NATO'nun Afganistan'a asker talebinden bahsedelim.Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer ve askeri komutan James Jones, ittifaka üye ülkelerin Afganistan'a askeri katkılarını artırmaları için çağrıda bulundu ve Türkiye'den bu kapsamda 2 bin asker talep edildi.Tabii, önceki taleplerden farklı olarak bu gücün muharip olması ve bizzat çatışmalara girmesi isteniyor.Kabil'de görevli üst düzey bir diplomatın konuyla alakalı basına yansıyan açıklaması ise oldukça ilginç: "Verilen mesaj sıradaki önceliğin güneye asker sağlamak olduğuydu. Özellikle de Türklere ihtiyacımız var. Çünkü bunun kafirlerin İslam ile savaşı olmadığını göstermeliyiz".Bu diplomata şunları sormak lazım: "Peki, bu işgaller bir Haçlı seferi değilse, orada ne işiniz var? Başkanınız sık sık "Crusade(Haçlı Seferi)" ifadesini niye kullanıyor? Gerek Afganistan'da, gerek Irak'ta gerekse şu an Lübnan'da Hizbullah, Taliban, El Kaide gibi hedefler gösterilirken niçin durmadan siviller katlediliyor, soykırıma tabi tutuluyor, toplu katliamlara sebep olacak misket bombası gibi silahlar kullanılıyor?" Yoksa Türkiye'yi bu işgallere ve katliamlara ortak etmenin ardında, Türkiye'yi bu coğrafyayla karşı karşıya getirerek yalnızlaştırma ve işgale hazırlama mantığı mı var?Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın Afganistan'a asker talebine yanıtı sert oldu: "Bir tek asker bile Afganistan'a gidemez. Böyle bir şey olmaz. Buna da gerek yok"NATO bu cevabı alacağını biliyordu. Peki, bile bile niçin bu talepte bulundu?Birincisi tepkinin boyutunu ölçmek için, ikincisi ise bir sonraki talebe hazırlamak için. Aynen 1 mart tezkeresi ve Lübnan tezkeresinde olduğu gibi.AKP'li vekiller birincisini reddetti, ama ABD psikolojik olarak uyguladığı baskıyla ikincisini yani Lübnan tezkeresi'nin kabul edilmesinin önünü açtı. Esasen ABD, vekillerin 1 mart tezkeresini onaylamasını da istemiyordu, böyle bir ihtiyacı da yoktu ve zaten 1 mart tezkeresinde talep edilenlerin çoğu AKP tarafından ABD'ye el altından gayrı resmi olarak sağlandı.Şimdi tepkiyle hayır diyebileceğimiz bir yem olarak Afganistan talebini sundu, asıl hedef ise Lübnan ve İran. Şimdilik prova yapılıyor.Oyun hep aynı: Sağ gösterip sol vurma"Önümüzdeki günlerde yaşanacakları tahmin etmek zor değil. Aynen 1 mart tezkeresi sonrası olduğu gibi, Afganistan'a asker talebi baskılarını arttıracaklar, bazı ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulayacaklar, taşeron yerli basın mensupları "keşke asker gönderseydik" dedirtecek yorumlar, tartışmalar yapacak, millet nereye baksa bu yorumları duyacak ve nihayetinde asıl hedef olan Lübnan ve İran konusunda Türkiye'nin istenilen talebe cevap vermesi sağlanacak. Bütün bu yaşananlar her fırsatta "Oyun Türkiye üzerine oynanıyor" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı haklı çıkarmaktadır.Türkiye artık başkalarının senaryolarında figüran olmak yerine, bölgesinde ve dünyada kendi milli senaryolarını hayata geçirmelidir.Her fırsatta karşımıza ekonomi ve siyasi sopaları getirerek bizi dizginlemeye ve kendi emellerine alet etmeye çalışanlara karşı kendi milli politikalarımızı devreye koymalıyız.Çıkış noktamız ise yerli yabancı yüzlerce bilim adamının takdir ederek Nobel'e aday gösterdiği, yıllarca yaptığı doğru ve yerinde yorumlarla Türk milletinin gönlünde taht kuran Prof. Dr. Haydar Baş'ın meşhur Milli Ekonomi Modeli olmalıdır.Sizce başka bir çıkış yolu var mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025