Alman Hükümeti ile paralel çalışan Alman Mübadahe Servisi (DAAD) ve Alman Bilim Vakıfları Birliği bir süredir Orta Asya'daki Türki Cumhuriyetlerle yakından ilgileniyor.
Bu yıl üçüncüsünü düzenlediği "Avrupa Birliği" konulu yaz seminerleri ile Azeri, Özbek ve Kazak gençleri eğitmeyi amaçladıklarını ifade eden DAAD Genel Sekreteri, "Gayemiz, uzun süreli akademik işbirliğini gerçekleştirmeyi sağlayacak gençlerin yetiştirilmesidir" yorumunu yaptı.
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından, birer birer bağımsızlığına kavuşan Türki Cumhuriyetler, bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ilgi odağıdır.
Ülkelerinin zeki ve gelecekte kariyer vaad eden gençlerini yaz seminerleri bahane edilerek Bonn'da toplayan ve bir manada Alman ve "Avrupa Birliği" sempatizanları yetiştiren bu tür vakıflar bölgenin içten fethedilmesinde kullanılan sinsi bir projedir.
Amaç, ekonomik ve sosyal sahalarda Avrupa Birliği teşkilatını tanıtmak değildir.
Bu bölgede geleceğin stratejik noktalarında vazife alması muhtemel kadrolara şimdiden Avrupa yanlısı bir mantık kazandırmak ve kendi menfaatlerine karşı çıkmayacak etkisiz elemanlar yetiştirmek, düzenlenen seminerlerin esas maksadıdır.
Hatırlanacağı gibi, geçen sene Papa da tüm Orta Asya'yı kapsayacak bir gezi düzenlemişti.
Bölge üzerinde ciddi misyonerlik çalışmalarının yapıldığı ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini çok yoğunlaştığı da bilinen gerçeklerdir.
Kısaca, Orta Asya hem misyoner örgütler hem de bunlara destek vakıflar aracılığıyla kuşatılmıştır.
Türkiye'yi bölgeden el çektiren Batı, coğrafyayı ele geçirmek için her yolu denemektedir.
Bu zamana kadar Türk kimliklerini dinleri İslam'a olan bağlılıkla muhafaza etmeyi başaran bu yeni Cumhuriyetler Hıristiyanlaştırma faaliyetleri ile ciddi bir tehdit altındadır.
Yüzyıllardır Türk hakimiyetinde kalmış ve halen ben Türküm diyerek bu bağlarını ifade eden Orta Asya coğrafyası bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başlığına muhtaçtır.
Tarihi bir, dili bir, dini bir bu halkları içinde bulunduğu kuşatılmışlıktan çıkartacak tek güç Türkiye'dir.
Bu bölge de, uzatacağımız eli beklemekte olduğunu her fırsatta ifade etmektedir.
Türkiye ise, şu anda izlediği yanlış dış politika sebebiyle bu cumhuriyetlere tamamen sırtını dönmüştür.
Unutulmamalıdır ki, dahil edilmeyeceğimizin bir kez daha ifade edildiği AB'nin Türkiye'ye açık kapı bırakması sadece bu dünya ile liderliğini yapacağımız bir birlikteliğe yönelmemizi engellemek maksadıyladır.
İşlenmiş yeraltı ve yerüstü kaynakları ile Avrupa'nın iştahını kabartan bölgeye sahip çıkmak bizim vazifemizdir.
Türkî Cumhuriyetleri bir aile olarak düşünürsek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu ailenin reisidir, babasıdır.
Kapısında boş hayaller ve çaresizlikle beklediğimiz AB artık unutulmalıdır.
Topyekûn Batı'nın gözünün üstünde olduğu ve tarihi geçmişiyle bize ait Türk Cumhuriyetleri yeni müttefiklerimiz ve ticari ortaklarımız olmalıdır.
Türki Cumhuriyetler buna yıllardır hazırdır. Adım atma sırası Türkiye'dedir.
Bu yıl üçüncüsünü düzenlediği "Avrupa Birliği" konulu yaz seminerleri ile Azeri, Özbek ve Kazak gençleri eğitmeyi amaçladıklarını ifade eden DAAD Genel Sekreteri, "Gayemiz, uzun süreli akademik işbirliğini gerçekleştirmeyi sağlayacak gençlerin yetiştirilmesidir" yorumunu yaptı.
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından, birer birer bağımsızlığına kavuşan Türki Cumhuriyetler, bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ilgi odağıdır.
Ülkelerinin zeki ve gelecekte kariyer vaad eden gençlerini yaz seminerleri bahane edilerek Bonn'da toplayan ve bir manada Alman ve "Avrupa Birliği" sempatizanları yetiştiren bu tür vakıflar bölgenin içten fethedilmesinde kullanılan sinsi bir projedir.
Amaç, ekonomik ve sosyal sahalarda Avrupa Birliği teşkilatını tanıtmak değildir.
Bu bölgede geleceğin stratejik noktalarında vazife alması muhtemel kadrolara şimdiden Avrupa yanlısı bir mantık kazandırmak ve kendi menfaatlerine karşı çıkmayacak etkisiz elemanlar yetiştirmek, düzenlenen seminerlerin esas maksadıdır.
Hatırlanacağı gibi, geçen sene Papa da tüm Orta Asya'yı kapsayacak bir gezi düzenlemişti.
Bölge üzerinde ciddi misyonerlik çalışmalarının yapıldığı ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini çok yoğunlaştığı da bilinen gerçeklerdir.
Kısaca, Orta Asya hem misyoner örgütler hem de bunlara destek vakıflar aracılığıyla kuşatılmıştır.
Türkiye'yi bölgeden el çektiren Batı, coğrafyayı ele geçirmek için her yolu denemektedir.
Bu zamana kadar Türk kimliklerini dinleri İslam'a olan bağlılıkla muhafaza etmeyi başaran bu yeni Cumhuriyetler Hıristiyanlaştırma faaliyetleri ile ciddi bir tehdit altındadır.
Yüzyıllardır Türk hakimiyetinde kalmış ve halen ben Türküm diyerek bu bağlarını ifade eden Orta Asya coğrafyası bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başlığına muhtaçtır.
Tarihi bir, dili bir, dini bir bu halkları içinde bulunduğu kuşatılmışlıktan çıkartacak tek güç Türkiye'dir.
Bu bölge de, uzatacağımız eli beklemekte olduğunu her fırsatta ifade etmektedir.
Türkiye ise, şu anda izlediği yanlış dış politika sebebiyle bu cumhuriyetlere tamamen sırtını dönmüştür.
Unutulmamalıdır ki, dahil edilmeyeceğimizin bir kez daha ifade edildiği AB'nin Türkiye'ye açık kapı bırakması sadece bu dünya ile liderliğini yapacağımız bir birlikteliğe yönelmemizi engellemek maksadıyladır.
İşlenmiş yeraltı ve yerüstü kaynakları ile Avrupa'nın iştahını kabartan bölgeye sahip çıkmak bizim vazifemizdir.
Türkî Cumhuriyetleri bir aile olarak düşünürsek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu ailenin reisidir, babasıdır.
Kapısında boş hayaller ve çaresizlikle beklediğimiz AB artık unutulmalıdır.
Topyekûn Batı'nın gözünün üstünde olduğu ve tarihi geçmişiyle bize ait Türk Cumhuriyetleri yeni müttefiklerimiz ve ticari ortaklarımız olmalıdır.
Türki Cumhuriyetler buna yıllardır hazırdır. Adım atma sırası Türkiye'dedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002