İletişim teknolojilerinin hızla geliştiği bir dönemdeyiz ve bu nedenle basının gerek etkisi ve gerekse sorumluluğu her zamankinden daha fazladır.Basın hiçbir zaman küçümsenmeyecek bir güçtür. "Bir ülke için zararlı mıdır, yoksa faydalı mıdır?" sorusunun cevabı, tamamen o basına yön verenlerin niyetlerine göre değişir. Bu bilgilerin ışığında, acaba ülkemizdeki basının durumu nedir? Basınımız ülke menfaatleri doğrultusunda mı hareket ediyor, yoksa global hesapları olanların, Türkiye mümessilliğini mi yapıyor? Ülkemizi gizli ya da aşikar tehdit edenleri bizlere haber mi veriyor, yoksa bizlerin sırlarını onlara taşıyarak bir nevi muhbirlik mi yapıyor? Milli direnci uyandırarak işgalcilere karşı milleti mi hazırlıyor, yoksa işgalcilerin ekmeğine yağ sürerek milli direncimizi kırmaya mı çalışıyor?Milletle devleti, askerle sivili, milletle milleti kaynaştırmaya yönelik haberler mi yapıyor, yoksa yabancıların ülkemiz üzerindeki menfur emellerini gerçekleştirme amaçlı provokatif icraatlarına çanak mı tutuyor, her fırsatta devleti, milleti, askeri hedef göstererek bölünmez bütünlüğümüze zarar mı vermeye çalışıyor?Basınımız toplumun en temel taşı olan aile hayatımızı onarıcı, destekleyici kuvvetlendirici haberler mi veriyor, yoksa aileleri birbirine düşüren, boşanmaları teşvik eden, eşlerin birbirini aldatmasını normal bir şeymiş gibi gösteren, gençleri ailelerden koparan, şiddeti körükleyen haberler mi yapıyor?***Bu mukayeseli soruları arttırabiliriz.Bu toplumda yaşayan bizler bu soruların cevabını gayet iyi biliyoruz.Gayet açık ve net olarak biliyoruz ki, basınımız, -milli ve manevi değerlerimize özen gösteren, gerçekten bu millete ait olan ve bu aziz millete şartlar ne olursa olsun sahip çıkan bazı yerel ve ulusal basınımız hariç- bırakın sorumluluklarını yerine getirmeyi işgal kuvvetlerinin uç beyi vazifesini görmektedir, yerli taşeronluğunu yapmaktadır.Bu, bedeli belli olan basınımıza göre, devletin suçlanabileceği bir şey varsa onun haber değeri vardır, milletin birbirine düşürülebileceği bir olay çıkarsa yine haber değeri vardır, Türk silahlı kuvvetlerini milletin nezdinde kirletebilecek, imajını bozabilecek bir şey bulunursa onun da haber değeri vardır, ama milleti kenetleştirecek, ulusal bilinci yükseltecek, tarihi misyonumuzu hatırlatacak bir şeyler olursa o zaman bunun haber değeri yoktur ve mutlaka sümenaltı edilmelidir.Gerçi taşeron basınımızın herhangi bir olumsuz olayı beklemek gibi bir lüksü de yoktur, gerektiğinde uydurma haberlerle vazifesini(!) yerine getirmektedir. "Bir yalancı yalan söyler sonra kendisi o yalana inanır" misali, ortalığı karmakarışık bir hale getirmekteler. Önce yalan ortaya atılır, sonra bununla haberler yapılır, köşe yazıları yazılır, tartışma programlarında tartışılır, hatta milletin dikkatini çekmek babından magazinsel bir boyut bile kazandırılır, insanlar o yalanla oturur, o yalanla kalkar. Sonra o yalanın yanlış olduğu tespit edilse bile çamur atılmış ve izi kalmıştır.Bu böyle devam eder durur, ama kaybeden hep aziz Türk milleti olur, Türkiye Cumhuriyeti olur. Türk milleti uyumaya devam eder, tarihi misyonuna kavuşamaz, dünyadaki zulmü önleyebilecek tek milletken, zulmedenlerin oyuncağı haline gelir.Son dönemde yaşanan bir misali gündeme getirelim.Geçtiğimiz mart ayında Azerbaycan Bakü'deki Devlet İktisat Üniversitesi'nde yerli ve yabancı yüzlerce bilim adamı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli" sebebiyle Nobel'e aday gösterdi.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Türk, iktisat sahasında Nobel'e aday gösteriliyor. Daha önce Türkiye'ye ve Türk'e hakaretler yağdıran bir iki isim edebiyat sahasında aday gösterilmişti. Basınımız onlarla yattı, onlarla kalktı, ama Sayın Baş'ın adaylığıyla ilgili bir satır yazı yazmadı, bir saniye haber yapmadı.Daha önce bahsettik ya, haber değeri taşıması için Türk milletine sövmeli, devletini eleştirmeli, askerini yerden yere vurmalıydı, ama Sayın Baş tam aksine milletine, devletine ve askerine sahip çıkıyordu ve Türkiye Cumhuriyeti'ni "kainat devleti" yapacak yepyeni bir modeli devreye koyuyordu.Bizim satılık ya da satılmış basınımız tarafından bu haberin bir kedinin kurtarılması kadar bile değeri yoktu. Onlara göre kedinin kurtulması milyonlarca insanın seyretmesi gereken bir olaydı, ama bir ülkenin kurtulması, ya da dünyadaki bütün mazlumların hayat bulması ise engellenmeliydi, duyulmamalıydı. Milli mücadele döneminde nasıl İstanbul basını, Yunan işgalini gizledi, Atatürk'ün milli mücadelesini ise baltalamaya çalıştıysa, Sayın Baş da benzer bir kaderi yaşamaktadır.Ülkenin geleceği açısından ulusal duyarlılığı olan milli basınımızın acilen güçlendirilmesi ve önünün açılması gerekmektedir. Yoksa meydan, ülkenin anahtarını gönüllü olarak işgalcilere teslim etmek isteyenlere kalır ki, bu durumdan bu topraklarda yaşayan herkes zarar görür.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Güçlü devlet, milletine hizmet edendir / 28.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024