Gezi Parkı eylemi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşine rastlanmamış bir eylem. Ve AKP Hükümeti, halkının bu tür bir eyleme yönelmesine neden olan yanlış icraatlara imza atması sebebiyle de tarihe bir “ilk” olarak geçmiş durumda… ABD ve AB’den gelen gerek siyasiler düzeyinde, gerekse basın düzeyinde açıklamalara ve haberlere bakılırsa Başbakan Erdoğan için hiç olumlu bir hava gözükmüyor. Başbakan hem eylemcilere sert müdahale, hem de kendisini eleştirenlere sert söylem şeklinde bir tavır benimsemişken ve “toplama” kalabalıklarla “demokrasi” görünümü vermeye çalışırken artık bunların pek faydası olmadığı da aşikâr… Erdoğan’ın, icazet alarak bugüne kadar sırtını dayadığı Batı, bugünlerde onun alternatifleri üzerinde ciddi çalışmalar yapıyor. Ve bunları açıkça ifade ediyor. Taşeronluğun daha da ötesi her zaman vardır; bir sonraki taşeron, görevi devraldığı zaman bir önceki taşeronun bütün karizması çizilir, defteri dürülür ve hafızalarda yaptıkları kötülükler kalır. Sonraki taşeron adeta öncekinin üzerine basarak, onu ezerek yukarıya çıkmaya çalışır. Millete hizmet, milli bir duruş sergilemek ise farklıdır. Millete gerçekten hizmet eden bir siyasi liderden sonra başka bir milli lider gelirse, o öncekini takdir ederek, onu göklere çıkararak hizmetine devam eder. Hatta kötü bir siyasi lider gelse bile halkın sevgisinden dolayı onun ektiği hizmet tohumlarını kolay kolay devre dışı bırakamaz. Örneğin, Cumhuriyet tarihinde bu kadar ABD ve AB taşeronu siyasiler gelmesine rağmen, milletimiz hala Atatürk sevgisini kalbinde taşımaktadır O’na saygı duymaktadır. Siyasilerimizin bu giderayak halinin Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşananlarla benzerliği bulunmaktadır. Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 12 Mayıs Pazar günü Aksaray’da yapılan “Milli Kahramanları Anma Programı”nda Sayın Başbakan’ı tarihi gerçeklerle uyarmıştı. BTP Lideri, geçmişimizde bu tarz bir oyunun içine girildiğini ifade ederek, şöyle konuşmuştu: “İngilizler içimizde ajanlar yetiştirerek bir oyun oynadılar. Humpher denilen adam İstanbul, Konya ve Bursa’da medreselerde, tekkelerde ve zaviyelerde yetişti. Osmanlı on binlerce insanı böyle yetiştirdi. Sonra İngiliz asıllı, hoca kılığında bu insanlar sarık taktılar, cübbe giydiler, sakal bıraktılar, Hicaz Bölgesi’ne gittiler ve Osmanlı Devleti’nin o topraklarında yaşayan Arapları bize hasım ettiler. Orada bize hasım olanlardan bir tanesi de Hüseyin bin Ali’dir (Şerif Hüseyin). Hüseyin bin Ali’nin o gün siyaseti o kadar enteresandı ki, İstanbul’daki yönetimi sözle idare ediyor ama el altından İngilizlerle iş birliği yapıyordu. Tam bu esnada onlarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Mısır’daki Müslüman Arapları örgütlüyorlardı. Ajan Lawrence da orada bu işi yapıyordu. Bugünkü Suud topraklarında da ayrı bir isyan hareketi organize ediliyordu. Osmanlı her taraftan kuşatılmıştı. Hüseyin bin Ali, Osmanlı’yı, “ben sizinle beraberim, ben size hizmet ediyorum” diyerek, devamlı atlattı. Sonunda baktık ki, Bedevi Araplarını teşkilatlandırarak “ordu” haline getiren Lawrence’in yanında yer aldı ve Türk Milletinin ordusunun Hicaz Bölgesi’nden çıkmasına en büyük destek oldu. Ama Allah ona öyle bir bela verdi ki, -Beytullah’ın en büyük kapısı, Babül Abdülaziz kapısı- Abdülaziz de o zaman hayatta. Hüseyin bin Ali, onunla işbirliği içinde Hicaz’dan Türklerin çıkması için el ele veriyor ve çıkartıyorlar. Bakın takdiri ilahiye... İngilizler parayla ve askerle Abdülaziz’i destekliyor ve Hüseyin bin Ali’nin karşısına geçiyorlar ve onu Cidde’de yok ediyorlar. Korkarım ki, Batı adına iş yapan bir arkadaşım Hüseyin bin Ali’nin yaşadığı kaderi yaşayacak. Onun bir arkadaşı da ABD’de... Diyeceksiniz ki, bu nereden çıktı? Pensilvanya’da... Ama şu anda aralarının açıldığı haberi geliyor ve aralarında çok ciddi bir savaş var. Ola ki Abdülaziz ile Hüseyin bin Ali’nin arasındaki savaşa döner, biz kahramanımızı kaybederiz. Bizden hatırlatması... Samimi olarak konuşuyorum, olay oraya doğru gidiyor çünkü Reyhanlı’daki olan hadiseden sonra ben bu arkadaşımı şaşırmış gördüm. Hiç beklemiyordu böyle bir şey! Nedir bu dercesine? Şimdi ben ona bu taşın nereden geldiğinin merkezini gösteriyorum. Adamı varsa, lütfen gidip ona haber versin. Onun sonu hiç iyi değil.” Bizim de acizane Başbakan’a bir tavsiyemiz, çözümü Necati Şaşmaz’la, Hasan Kaçan’la, Hülya Avşar’la arayacağına; bugüne kadar hiçbir öngörüsünde yanılmayan, milli proje sahibi, fikirlerinden 120’yi aşkın ülkenin istifade ettiği, yine Model’inden dolayı 400’ü aşkın bilim adamının takdir ettiği, Rusya’nın Duması’nda 5 saat çözümü konuşulan ve ayakta alkışlanan Prof. Dr. Haydar Baş’ta arasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025