Başbakan Erdoğan, CHP’nin alternatif Cumhuriyet kutlamalarını eleştirdiği konuşmasında, “Biz Türkiye’de cumhuru gerçek anlamda Cumhuriyetle buluşturan partiyiz” dedi.
Cumhuriyet, halkın, seçtiği temsilcilerle kendi kendisini idare etmesi anlamına gelen, tam bağımsızlığı ifade eden bir idare şekli…
AKP’nin ortaya koyduğu icraatlar ve bunun neticesinde cumhurun düştüğü durum, Başbakan’ın yaptığı bu açıklamayla çelişmektedir.
Mevcut durumda cumhur gelir darlığı sebebiyle evini bile idare edemiyor, koskoca ülkeyi nasıl idare edebilsin?
Cumhurun bir bölümü Cumhuriyeti kutlamak için Cumhuriyetin ilan edildiği ilk Meclis’e Türk bayraklarıyla, Atatürk posterleriyle yürümek, ardından da Cumhuriyeti ilan eden Atatürk’ün kabrini ziyaret etmek istiyor ama cumhuru gerçek Cumhuriyetle(!) tanıştıran siyasi iradenin biber gazıyla karşılaşıyor.
Cumhur terör eylemi yapmıyor, teröristlere destek sloganları atmıyor, devlete, askere, vatana, millete sövmüyor; sadece ve sadece Cumhuriyeti kutlamak istiyor.
Halbuki, Cumhuriyet, Cumhuriyetle idare edilen bu ülkenin her karışında kutlanabilmeli… Her taraf bayraklarla, Atatürk posterliyle süslenebilmeli…
Mevcut iktidar cumhurun bir bölümünün ve bunların vekillerinin önünü Cumhuriyet kutlamalarında keserse, bunun açılması talimatını veren cumhurun başkanına da ülke idaresi dersi vermeye kalkarsa gerçek bir Cumhuriyetten nasıl bahsedebilirsiniz?
Yoksa Sayın Başbakan gerçek Cumhuriyetten bahsederken, “demokratik krallık” mı demek istiyor?
Bu arada demokratik krallıkla, krallık arasındaki farka da değinemeden geçemeyeceğiz.
Krallık sisteminde, yetkiler de, sorumluluklar da krala aittir.
Demokratik krallıkta ise, yetki siyasi iradeye, sorumluluk ise cumhura ait…
Kaymağı siyasi irade ve yandaşları yer, faturayı ise cumhur öder.
Başbakanın gerçek Cumhuriyetle tanıştırdığı cumhurun bugünkü haline bir bakalım.
Cumhura ait olan madenler ruhsat ruhsat, topraklar parsel parsel yabancılara satıldı.
Ülkemiz yabancı uzmanların ifadesiyle petrol denizi üzerinde yüzüyor ama dünyanın en pahalı, en vergili petrolünü bizim cumhur kullanıyor.
Cumhur borç batağında; açlık sınırının altında maaşa talim ediyor.
Cumhurun köyleri bile haczediliyor.
Cumhurun derde derman bulmakla mükellef doktorları, sağlıkçıları bile sokaklarda protesto eylemleri yapıyor; cumhur ne yapsın?
Cumhurun esnafı umutsuz, cumhur aç, sefil ve parasız.
Cumhur, inancının gereği olarak görmek bile istemediği domuz etini kasaplarda, marketlerde görmeye başladı birçok yerde de farkında olmadan yiyor.
Cumhurun asla tasvip etmeyeceği zina, yasak olmaktan çıktı.
Cumhur camileri kendi imkanlarıyla açmak zorunda, cumhurun temsilcileri ise Müslüman mahallesinde kilise evi açmanın önünü açıyor, kiliseleri trilyonlarca para ödeyerek restore ediyor, dinler bahçeleri yapıyor.
Cumhurun AKP iktidarıyla tanıştığı gerçek Cumhuriyette(!) artık cumhurun iradesi yok, AB’nin, ABD’nin, NATO’nun, IMF’nin ve bilumum iradelerin tahakkümü var.
Başbakan’ın gerçek Cumhuriyeti ile ABD’nin demokrasi anlayışı ne kadar benzeşiyor.
Gerçek anlamları çok farklı, pratikte uygulamaları çooook farklı…
Cumhuriyet, halkın, seçtiği temsilcilerle kendi kendisini idare etmesi anlamına gelen, tam bağımsızlığı ifade eden bir idare şekli…
AKP’nin ortaya koyduğu icraatlar ve bunun neticesinde cumhurun düştüğü durum, Başbakan’ın yaptığı bu açıklamayla çelişmektedir.
Mevcut durumda cumhur gelir darlığı sebebiyle evini bile idare edemiyor, koskoca ülkeyi nasıl idare edebilsin?
Cumhurun bir bölümü Cumhuriyeti kutlamak için Cumhuriyetin ilan edildiği ilk Meclis’e Türk bayraklarıyla, Atatürk posterleriyle yürümek, ardından da Cumhuriyeti ilan eden Atatürk’ün kabrini ziyaret etmek istiyor ama cumhuru gerçek Cumhuriyetle(!) tanıştıran siyasi iradenin biber gazıyla karşılaşıyor.
Cumhur terör eylemi yapmıyor, teröristlere destek sloganları atmıyor, devlete, askere, vatana, millete sövmüyor; sadece ve sadece Cumhuriyeti kutlamak istiyor.
Halbuki, Cumhuriyet, Cumhuriyetle idare edilen bu ülkenin her karışında kutlanabilmeli… Her taraf bayraklarla, Atatürk posterliyle süslenebilmeli…
Mevcut iktidar cumhurun bir bölümünün ve bunların vekillerinin önünü Cumhuriyet kutlamalarında keserse, bunun açılması talimatını veren cumhurun başkanına da ülke idaresi dersi vermeye kalkarsa gerçek bir Cumhuriyetten nasıl bahsedebilirsiniz?
Yoksa Sayın Başbakan gerçek Cumhuriyetten bahsederken, “demokratik krallık” mı demek istiyor?
Bu arada demokratik krallıkla, krallık arasındaki farka da değinemeden geçemeyeceğiz.
Krallık sisteminde, yetkiler de, sorumluluklar da krala aittir.
Demokratik krallıkta ise, yetki siyasi iradeye, sorumluluk ise cumhura ait…
Kaymağı siyasi irade ve yandaşları yer, faturayı ise cumhur öder.
Başbakanın gerçek Cumhuriyetle tanıştırdığı cumhurun bugünkü haline bir bakalım.
Cumhura ait olan madenler ruhsat ruhsat, topraklar parsel parsel yabancılara satıldı.
Ülkemiz yabancı uzmanların ifadesiyle petrol denizi üzerinde yüzüyor ama dünyanın en pahalı, en vergili petrolünü bizim cumhur kullanıyor.
Cumhur borç batağında; açlık sınırının altında maaşa talim ediyor.
Cumhurun köyleri bile haczediliyor.
Cumhurun derde derman bulmakla mükellef doktorları, sağlıkçıları bile sokaklarda protesto eylemleri yapıyor; cumhur ne yapsın?
Cumhurun esnafı umutsuz, cumhur aç, sefil ve parasız.
Cumhur, inancının gereği olarak görmek bile istemediği domuz etini kasaplarda, marketlerde görmeye başladı birçok yerde de farkında olmadan yiyor.
Cumhurun asla tasvip etmeyeceği zina, yasak olmaktan çıktı.
Cumhur camileri kendi imkanlarıyla açmak zorunda, cumhurun temsilcileri ise Müslüman mahallesinde kilise evi açmanın önünü açıyor, kiliseleri trilyonlarca para ödeyerek restore ediyor, dinler bahçeleri yapıyor.
Cumhurun AKP iktidarıyla tanıştığı gerçek Cumhuriyette(!) artık cumhurun iradesi yok, AB’nin, ABD’nin, NATO’nun, IMF’nin ve bilumum iradelerin tahakkümü var.
Başbakan’ın gerçek Cumhuriyeti ile ABD’nin demokrasi anlayışı ne kadar benzeşiyor.
Gerçek anlamları çok farklı, pratikte uygulamaları çooook farklı…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025