Dünya kamuoyu güya 'işgal sonrası Irak'la meşgul edilirken ABD, 'bölgemiz üzerindeki planları'nın diğer detaylarıyla uğraşıyor. Anlaşılan, Ankara'nın aymazlığı aynen devam ettiği sürece, Türkiye yine olayların arkasında koşuşturacak.
Peşmergeler, göstere göstere Musul'u ve Kerkük'ü yağmaladıktan sonra, sadece, ya hu ne oluyor oralarda, demeye kalkıştığımızda 1 milyar dolara susturdukları gibi.
ABD'nin katliam lobisi kurmayları, işgal öncesinde Irak'a yaptıkları 'şaka'ları Suriye ve İran'a da yapmaya başladılar.
Kimyasal silah, teröre destek ve sair uydurma gerekçelerle Irak'ın bu derece kolay işgal edileceğine kimse ihtimal vermiyordu. BM'nin bu derece 'beş paralık pozisyon'a düşürüleceğini kimse aklından geçirmiyordu. En azından ABD'ye yakıştıramıyorlardı. Ama madalyonun yüzü çoook farklı çıktı. ABD asıl çehresini ve niyetini gösterdi.
W. Bush'un, Rumsfeld'in, Powell'in ve Perle'nin Suriye'ye yönelik itham ve tehditleri işgal öncesi Irak'a yapılanınkinden aşağı kalmıyor. İran'a yönelik tehditler de aynı düzeyde esiyor.
Anlaşılan ABD, önünü kesecek hiçbir engel görmediği coğrafyamızda artık dilediği gibi at oynatmanın hesaplarını yapıyor.
Hazır bölgeye inmişken tam yerleşelim, diyor ABD kurmayları; kazanımlarımız, bari çektiğimiz yol eziyetine değsin. ABD, böylesi bir konjonktürü, böylesi bir fırsatı, böylesi duyarsız bir dünyayı bir daha zor yakalarım diye düşünüyor.
Bu coğrafyada tarihi misyonu ve jeopolitik konumu itibarıyla az-çok hesabı olması gerekenin Türkiye olduğunu, Ankara'nı ise böylesi bir hesapta hiç de gözü olmadığını tecrübe eden Washington, mal bulmuş mağribi gibi bölgemize çöreklenmeye devam edecektir.
Suriye ve İran'a yönelik tehditler bundan.
Hiçbir ölçüye uymayan bu tehditlerin yarınki hedefinin 'biz' olmayacağını kimse garanti edemez.
Kuzey Irak'ta haddinizi bilin, Kıbrıs'ta haddinizi bilin türünden açık ve fiili uyarılar, bunun işaretleri değil mi?
BM'yi devre dışı bırakan, hiçbir meşruiyeti ve zerrece makul yanı bulunmayan bu 'kirli işgal' karşısında Ankara'nın 1 milyar dolarlık tutumu, ABD'nin cüretini artırmaktadır. Meğer bu coğrafyadan Türkler beyaz atlara binip gitmişler, geride tek-tük kalmışlar; işgal vesilesiyle dünya bu haberi almış oldu.
Sadece birinin bile dünyaya bedel olduğu anlatıla gelen Türklerin yürekleri buralardan, zalimi binlerce yıllık mesafeden hizaya çeken Osmanlı tokadının menkıbeleri hafızalardan çekilip gitti adeta.
Gaddarlar bu sebeple bayram yapıyor.
Mazlumların, gariplerin gözleri ise bu adil Türk'ün yollarını gözlüyor.
Bu bakımdan bu aziz milletin, jeopolitik konumunun ve tarihi misyonunun değil 1 milyar dolar, trilyon dolar karşılığında dahi işgalcilere ve gaddarlara peşkeş çekilmesi kadar ağır ve bayağı bir iş olamaz. Kim olursa olsun, tarih bunu affetmez.
Şimdi tüm bölgesel parazitler, adeta beyaz atlara binip giden Türklerin bıraktığı alanlarda cirit atmanın zevkini yaşıyorlar.
Bu gidişat hayır değil... Hele de bize dokunmayan veya bize 1 milyar dolar hibe eden yılanlar, cobralar bin yaşasın mantığıyla hayra çevrilemez. Cobralar bağrımıza indiler. Çok yakında kolumuzdan, bacağımızdan, güneydoğumuzdan zehirlerini verecekler. Musul'umuzdan, Kerkük'ümüzden ısırmaya başladılar bile.
Gün kendimize gelme, kendimize dönme günüdür.
Cobraları bağrımızdan, coğrafyamızdan söküp atma günüdür.
Bu onursuz gidişatın ve zararın neresinden dönersek kârdır.
Aksi halde bu coğrafya, işgalcilerin risk alanına döner.
Peşmergeler, göstere göstere Musul'u ve Kerkük'ü yağmaladıktan sonra, sadece, ya hu ne oluyor oralarda, demeye kalkıştığımızda 1 milyar dolara susturdukları gibi.
ABD'nin katliam lobisi kurmayları, işgal öncesinde Irak'a yaptıkları 'şaka'ları Suriye ve İran'a da yapmaya başladılar.
Kimyasal silah, teröre destek ve sair uydurma gerekçelerle Irak'ın bu derece kolay işgal edileceğine kimse ihtimal vermiyordu. BM'nin bu derece 'beş paralık pozisyon'a düşürüleceğini kimse aklından geçirmiyordu. En azından ABD'ye yakıştıramıyorlardı. Ama madalyonun yüzü çoook farklı çıktı. ABD asıl çehresini ve niyetini gösterdi.
W. Bush'un, Rumsfeld'in, Powell'in ve Perle'nin Suriye'ye yönelik itham ve tehditleri işgal öncesi Irak'a yapılanınkinden aşağı kalmıyor. İran'a yönelik tehditler de aynı düzeyde esiyor.
Anlaşılan ABD, önünü kesecek hiçbir engel görmediği coğrafyamızda artık dilediği gibi at oynatmanın hesaplarını yapıyor.
Hazır bölgeye inmişken tam yerleşelim, diyor ABD kurmayları; kazanımlarımız, bari çektiğimiz yol eziyetine değsin. ABD, böylesi bir konjonktürü, böylesi bir fırsatı, böylesi duyarsız bir dünyayı bir daha zor yakalarım diye düşünüyor.
Bu coğrafyada tarihi misyonu ve jeopolitik konumu itibarıyla az-çok hesabı olması gerekenin Türkiye olduğunu, Ankara'nı ise böylesi bir hesapta hiç de gözü olmadığını tecrübe eden Washington, mal bulmuş mağribi gibi bölgemize çöreklenmeye devam edecektir.
Suriye ve İran'a yönelik tehditler bundan.
Hiçbir ölçüye uymayan bu tehditlerin yarınki hedefinin 'biz' olmayacağını kimse garanti edemez.
Kuzey Irak'ta haddinizi bilin, Kıbrıs'ta haddinizi bilin türünden açık ve fiili uyarılar, bunun işaretleri değil mi?
BM'yi devre dışı bırakan, hiçbir meşruiyeti ve zerrece makul yanı bulunmayan bu 'kirli işgal' karşısında Ankara'nın 1 milyar dolarlık tutumu, ABD'nin cüretini artırmaktadır. Meğer bu coğrafyadan Türkler beyaz atlara binip gitmişler, geride tek-tük kalmışlar; işgal vesilesiyle dünya bu haberi almış oldu.
Sadece birinin bile dünyaya bedel olduğu anlatıla gelen Türklerin yürekleri buralardan, zalimi binlerce yıllık mesafeden hizaya çeken Osmanlı tokadının menkıbeleri hafızalardan çekilip gitti adeta.
Gaddarlar bu sebeple bayram yapıyor.
Mazlumların, gariplerin gözleri ise bu adil Türk'ün yollarını gözlüyor.
Bu bakımdan bu aziz milletin, jeopolitik konumunun ve tarihi misyonunun değil 1 milyar dolar, trilyon dolar karşılığında dahi işgalcilere ve gaddarlara peşkeş çekilmesi kadar ağır ve bayağı bir iş olamaz. Kim olursa olsun, tarih bunu affetmez.
Şimdi tüm bölgesel parazitler, adeta beyaz atlara binip giden Türklerin bıraktığı alanlarda cirit atmanın zevkini yaşıyorlar.
Bu gidişat hayır değil... Hele de bize dokunmayan veya bize 1 milyar dolar hibe eden yılanlar, cobralar bin yaşasın mantığıyla hayra çevrilemez. Cobralar bağrımıza indiler. Çok yakında kolumuzdan, bacağımızdan, güneydoğumuzdan zehirlerini verecekler. Musul'umuzdan, Kerkük'ümüzden ısırmaya başladılar bile.
Gün kendimize gelme, kendimize dönme günüdür.
Cobraları bağrımızdan, coğrafyamızdan söküp atma günüdür.
Bu onursuz gidişatın ve zararın neresinden dönersek kârdır.
Aksi halde bu coğrafya, işgalcilerin risk alanına döner.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019























































































