Ülke olarak içine düştüğümüz (düşürüldüğümüz) ekonomik krizin temel sebebi yapılan yanlış uygulamalardır. Bu "yanlış uygulamalar", Türkiye'yi çökertmeyi gaye edinmiş uluslararası Para Fonu'nun (IMF), bize kasıtlı olarak dayattığı reçetelerin hayata geçirilmiş şeklidir.
Bu reçetelerin kayıtsız şartsız uygulanmasında ekonomiden sorumlu eski bakan Derviş kilit rol oynamıştır. Daha açık ve net olarak söyleyelim; IMF talimatlarıyla girdiğimiz ekonomik kriz Sn. Derviş'in eseridir.
Buna rağmen Derviş basında ekonominin prensi, ekonominin kahramanı olarak lanse edilmektedir. (Medyamızın bakış açısını ortaya koyması bakımından bu, ayrı bir makale konusu olabilir).
Sn. Derviş Turkish Policy Quarterly'nin son sayısında yayımlanan makalesinde ekonomiden küreselleşmeye kadar pek çok konuya değiniyor. Ve "... Kişisel özgürlükler üzerine inşa edilen sosyal toplum modelleri en güçlü olanlarıdır" diyor.
Makalenin ulusal bağımsızlıkla ilgili kısmı ise hayli dikkat çekici:
"Bir Avrupalı devlet adamı bana Türkiye'nin ulusal bağımsızlıktan vazgeçip AB'ye girip giremeyeceğini sordu. Bunun sadece Türkiye'ye sorulması adil değil, Polonya ve diğer Avrupa ülkelerinde AB'ye karşı fikirlerin olduğunu açıkladım. Ve 'Tabii Türkiye'de tartışmalar olacak. Soruya olumlu bir cevap vermek Türkiye için diğer Avrupa ülkelerinden daha kolay. Türkiye Atatürk'ten beri Avrupa'nın bir parçası olma yolunda ilerliyor' dedim".
1. Sn. Derviş, hem kişisel özgürlükleri savunuyor, hem de, özgür fertlerin oluşturduğu toplumun ulusal bağımsızlıktan vazgeçmesi gerektiğini vurguluyor.
Yani bağımsız fertler=bağımlı toplum.
2. Sn. Derviş Türkiye'nin ulusal bağımsızlıktan vazgeçmesinin diğer Avrupa ülkelerinden daha kolay olduğu yargısına da varıyor. İşin tuhaf yanı bu neticeye varırken Atatürk'ü dayanak alıyor olması.
Oysa, Atatürk'ün hayatı, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yılları dikkatli olarak incelendiğinde milli egemenlik ve ulusal bağımsızlık gibi konulardan asla taviz verilmediği; bu konuların M. Kemal Atatürk için hayatî önem taşıdığı görülecektir.
Bu hakikatleri görebilmek, milleti anlamak, milleti tanımak ve onun gibi düşünmekle mümkün olabilir. Millet gibi düşünmek içinse "milletten bir fert olmak" şarttır.
Milletten kopuk, milletten uzak olanların ulusal bağımsızlığın devrinden bu kadar kolay söz etmelerini doğal karşılamak gerekir.
Doğal olan diğer bir husus da bu zihniyetlerin idare ettiği ekonominin geldiği çöküş noktasıdır.
Ancak doğal olmayan; Nutuk'taki ifadesiyle "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, şartsız bağımsız bir Türk devleti" vücuda getiren Atatürk'ün mirası olan bir partinin saflarında "ulusal bağımsızlığı AB'ye devretme isteğindeki" zihniyet sahiplerinin yer almış olmasıdır.
Bu reçetelerin kayıtsız şartsız uygulanmasında ekonomiden sorumlu eski bakan Derviş kilit rol oynamıştır. Daha açık ve net olarak söyleyelim; IMF talimatlarıyla girdiğimiz ekonomik kriz Sn. Derviş'in eseridir.
Buna rağmen Derviş basında ekonominin prensi, ekonominin kahramanı olarak lanse edilmektedir. (Medyamızın bakış açısını ortaya koyması bakımından bu, ayrı bir makale konusu olabilir).
Sn. Derviş Turkish Policy Quarterly'nin son sayısında yayımlanan makalesinde ekonomiden küreselleşmeye kadar pek çok konuya değiniyor. Ve "... Kişisel özgürlükler üzerine inşa edilen sosyal toplum modelleri en güçlü olanlarıdır" diyor.
Makalenin ulusal bağımsızlıkla ilgili kısmı ise hayli dikkat çekici:
"Bir Avrupalı devlet adamı bana Türkiye'nin ulusal bağımsızlıktan vazgeçip AB'ye girip giremeyeceğini sordu. Bunun sadece Türkiye'ye sorulması adil değil, Polonya ve diğer Avrupa ülkelerinde AB'ye karşı fikirlerin olduğunu açıkladım. Ve 'Tabii Türkiye'de tartışmalar olacak. Soruya olumlu bir cevap vermek Türkiye için diğer Avrupa ülkelerinden daha kolay. Türkiye Atatürk'ten beri Avrupa'nın bir parçası olma yolunda ilerliyor' dedim".
1. Sn. Derviş, hem kişisel özgürlükleri savunuyor, hem de, özgür fertlerin oluşturduğu toplumun ulusal bağımsızlıktan vazgeçmesi gerektiğini vurguluyor.
Yani bağımsız fertler=bağımlı toplum.
2. Sn. Derviş Türkiye'nin ulusal bağımsızlıktan vazgeçmesinin diğer Avrupa ülkelerinden daha kolay olduğu yargısına da varıyor. İşin tuhaf yanı bu neticeye varırken Atatürk'ü dayanak alıyor olması.
Oysa, Atatürk'ün hayatı, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yılları dikkatli olarak incelendiğinde milli egemenlik ve ulusal bağımsızlık gibi konulardan asla taviz verilmediği; bu konuların M. Kemal Atatürk için hayatî önem taşıdığı görülecektir.
Bu hakikatleri görebilmek, milleti anlamak, milleti tanımak ve onun gibi düşünmekle mümkün olabilir. Millet gibi düşünmek içinse "milletten bir fert olmak" şarttır.
Milletten kopuk, milletten uzak olanların ulusal bağımsızlığın devrinden bu kadar kolay söz etmelerini doğal karşılamak gerekir.
Doğal olan diğer bir husus da bu zihniyetlerin idare ettiği ekonominin geldiği çöküş noktasıdır.
Ancak doğal olmayan; Nutuk'taki ifadesiyle "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, şartsız bağımsız bir Türk devleti" vücuda getiren Atatürk'ün mirası olan bir partinin saflarında "ulusal bağımsızlığı AB'ye devretme isteğindeki" zihniyet sahiplerinin yer almış olmasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011