logo
23 NİSAN 2025

Avrupa 'özü'ne mi dönüyor?

28.04.2002 00:00:00
Avrupa, siyaset biliminin gözde kavramıyla ifade edersek, 'öteki'ne karşı saldırganlaşıyor; bunda şüphe yok. Avrupa Birliği'ne (AB) üye yedi ülkede iktidar muhafazakarların elinde. Daha üç yıl öncesine kadar bu sayı üçtü. Siyasi gözlemciler gelecek on yılın Sosyal Demokrat bir damga taşıyacağını vurguluyorlardı. Oysa şimdi rüzgar başka bir yönden esiyor.

Dört Avrupa ülkesinde aşırı sağcılar siyasette başrol oynuyor. Avusturya'da Jörg Haider'li Özgürlükçüler Partisi iktidar koalisyonunda ortak. Danimarka'da yine aşırı sağcı Halk Partisi, muhafazakar azınlık hükümetine dışardan destek veriyor.

Portekiz'de kabinede bir aşırı sağcı bulunurken, İtalya'da medya devi Berlusconi'nin yanı sıra siyasi yelpazenin aşırı sağ kanadı ülkede siyasal iktidarı elinde tutuyor. Hollanda ve Belçika'da da aşırı sağcılar atakta. Kısaca söylemek gerekirse aşırı sağ bugün Avrupa'da hoşgörülüyor ve siyasi hayatın can damarlarına sızıyor.

Ancak Fransa'da Le Pen'in, icraatı başarılı Sosyalist Başbakan Jospin'i geçmesi bir şoktan da öte, neredeyse bir deprem etkisi yaptı. Le Pen ile "öteki düşmanları"nın çirkin yüzü gündelik siyasetin bir parçası oluverdi. Le Pen, herşeye mızmızlanan dar görüşlü vatandaşın, Birleşik Avrupa karşıtlarının, ırkçıların kahramanı.

Le Pen'in Fransa'da izlediği çizgi ile, Haider, Bossi, Kijärsgard ve Fortyn'ün, sırasıyla Avusturya, İtalya, Danimarka ve Hollanda'da izledikleri çizgi arasında sadece ayrıntı denilebilecek farklar var.

Le Pen'in saldırı hattı

Le Pen önce yukarıdakilere yükleniyor: partilere, hükümete, yerleşik sisteme. Hepsinin sokaktaki vatandaşın hakkını almasını engellediğini iddia ediyor. Ardından geçiyor ikinci suçluya. Bu da kim? Tabii ki 'ötekiler': yabancılar, göçmenler, mülteciler, Müslümanlar ve hatta yeri gelirse de Yahudiler!

İşte bunların yüzünden sokaktaki vatandaş iş bulamıyormuş, işte bu yüzden şehirler güvensizleşiyormuş, işte bu yüzden insanlar kendilerini evlerinde bile güvencede hissetmiyormuş!

Üçüncü sırada da dışarıdakiler geliyor: Amerikalılar, Avrupalılar, AB'nin merkezi Brüksel. İşte bu 'diğerleri' insanların milli gurur duymalarını engelliyor, işte bu diğerleri "sevgili anavatanı" zayıflatıyor! Bütün bu sloganlar ve önyargılar ile aşırı sağcı popülistler, seçmenin oyunu topluyor. İşsizlerden, gençlere bütün seçmen katmanlarından 'öteki düşmanlarına' oy kayıyor. Ama aşırı sağa oyların en az kadınlardan geldiğine dikkat çekmekte yarar var.

Küreselleşme birçok vatandaşa bilinmez bir canavar gibi geliyor. Avrupa'nın kendi içinde entegrasyonu, birçok insanda kendi vatanlarını kaybetmek korkusu uyandırıyor. Toplumsal ve ekonomik rekabetin baskısı, birçok kişiyi ya işsizliğe ya da zorunlu erken emekliliğe sürüklüyor ve insanlarda "liberal dünya ticareti koşuşturmasında nal topluyoruz" hissi uyandırıyor.

Öte yandan çok kültürlü yaşam denince akla olumlu faktörler değil, banliyöler ve tansiyonu yüksek mahallelerde, gettolarda yaşanan sorunlar geliyor. Bu ortam popülist sloganlar atan "öteki düşmanları"nın ekmeğine yağ sürüyor. Hele 11 Eylül'den sonra Avrupa'ya da terör korkusu sinmesi, "bizimle düzen dirlik geri dönecek" naraları atanların işine yarıyor.

Le Pen kafası

Avrupa için yeni mi?

Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Avrupa'da Hıristiyanlık dışındaki din ve etnik grup mensuplarına düşman gözlerle bakan 'aşırı sağ'ın gittikçe toplumsal bazda daha geniş taban bulması, 'sosyal içerikli' yeni bir gündem miydi? Fransa'da yaklaşık 50 yıldır politika sahnesinde yer alan, 27 yaşında milletvekili seçilmiş Le Pen'in 5. kez katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalması, "Avrupa özü ne mi dönüyor?" sorusunu da beraberinde getiriyor.

Bugüne kadar gerek Türk basınında, gerekse de dünya medyasında Le Pen ile ilgili çok kalem oynatıldı ama meselenin "öze dönüş" boyutları hemen hemen hiç irdelenmedi. Peki Avrupa'nın özünde ne var? Cevabı bulunması gereken kritik soru bu!

Avrupa, dinsel ve etnik baskı kavramlarının doğuş mekanıdır. Avrupa daha geniş perspektifte ele alırsak Batı medeniyetinin temellerinin atıldığı "Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu", etnik kökenleri ve inançları farklı olanların dışlandığı coğrafyalardı. Demokrasinin ilkel biçimlerinin şekillendiği Atina site devletlerinde, "yabancıların, kadınların ve öteki inanç gruplarına" mensup kişilerin oy hakkı yoktu. Aynı şekilde Roma İmparatorluğu'nda da 'diğer inançlara mensup olanlar' soykırım ile karşılaşmışlardır.

Ortaçağ'da Avrupa'nın dışlayıcılık yönünü pekiştirecek pek çok misal vardır. Endülüs'te Müslümanların topyekün kıyıma uğratılması ya da 'cebren' Hıristiyanlaştırılması, Avrupa insanının "özü açısından" önemli ipuçları veriyor bize. Bir ülke düşünün ki, orada yaşayan insanların çoğu Müslüman ve yaklaşık 250 yıl içinde bu dine mensup tek bir kişi hayatta kalmıyor: Ya öldürülüyor, ya Hıristiyanlaştırılıyor ya da sürgün ediliyor. Yine 1492'de İspanya'da yaşayan ve "converso - dönme" olarak adlandırılan Yahudiler, ya Katolikliğe bağlı kalmaya zorlandı ya da sürgün edildi. Nitekim 2. Bayazıt Han, sürgün edilen bu Yahudilere Osmanlı Devleti'nin kapılarını açarak, Avrupa'ya bugün bile 'örnek alacakları' tarihi bir ders verdi.

Fransa'nın geçmişinde de farklı inanç mensupları bir yana Hıristiyanlık mezheplerine yönelik 'ağır kıyım' örnekleri bulunuyor. Bunların en büyüğü 1572 yılında meydana gelen Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı'dır. Bu kıyım sırasında yönetime hakim olan Katolikler, 70 bin Protestanı öldürdüler.

Günümüze yansımalar

Acaba günümüzde Avrupa'nın sosyal meselelerde katettiği gelişmişlik düzeyi, geçmişte farklı olana karşı yönelik 'sindirme ve kıyım' hareketlerinin yeniden neşvünema bulmasına engel olabilir mi? Daha açıkça ifade edersek, Hitler zihniyeti Avrupa coğrafyasına yeniden egemen olabilir mi? Mevcut kültürel altyapıya ve sosyal eğilimleri ortaya çıkaran anketlere bakıldığında, böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceği öne sürülebilir ancak 'sosyal meseleler' baraj kapaklarının açılmasına benzer. Baraj kapakları açıldığında, bir kaç dakika içinde ortalığı sel kaplar.

Öte yandan, Batı dünyası bugün 'saman yığını'nı andırmaktadır. Tek bir kıvılcım, ortalığı kan deryasına da, ateş topuna da dönüştürmeye yeter. Bu kaba bir abartma değil. Bunun son örneğine 11 Eylül olayından sonra ABD'de tanık olduk. Ülkede yaşayan Araplara hayat zehir edildi, hala ediliyor. Bereket versin ki, kitlesel infial ve paranoya nedeniyle öldürülenler olmasa da, binlerce Müslüman sebepsiz yere tutuklandı. Esmer kişiler sokak ortasında durdurularak, taciz edildi. Sindirme örnekleri arttırmak mümkün...

İlaveten bugün ABD Başkanı Bush'un 'üstüne basa basa vurgu yaptığı' Judeo-Hıristiyan (Yahudi-Hıristiyan) kültürünün bir temsilcisi olan Şaron, İsrail'de Filistinlilere yönelik kıyımını sürdürüyor. Acaba Şaron, Filistinliler Hıristiyan olsaydı aynı 'soykırım politikalarını' uygulayabilir miydi? Le Pen'in yükselişinden endişe duyduklarını yazan İsrail gazeteleri, kendi Le Pen'leri Şaron'un soykırım politikalarını alkışlayarak, çifte standarda imza atıyorlar. Keza aynı çifte standardı bir bütün olarak Batı dünyası da göstermekte. Şayet Le Pen, söylemindeki "Yahudi düşmanlığı" unsurunu dışarı çıkarsa ve tümüyle "Arap ve Müslüman" düşmanı bir çizgi izlese; Batı basını belki de onu eleştirmek bir yana el üstünde tutacaktır! En büyük destekçisi de belki Yahudi sermayedarlar olacaktır! Bunlar uyduruk şeyler değil, Batı dünyasının yüzyıllar boyunca oluşan temel yargıların mantıksal çıkarımlarıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
Recep Bahar / diğer yazıları
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bilgilendirdi
"127 artçı deprem meydana geldi"
Marmara'da risk bitmedi
"Büyük parça kırılmadı"
İstanbul'da okullar 2 gün tatil edildi
Eğitime deprem arası
13 saniye sürdü
7 km derinlikte meydana geldi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ilk açıklama
'Devletimiz teyakkuz halinde'
Prof. Dr. Sedat Türkmen
'Marmara depremi endişesi sürüyor'
6.2'lik deprem fena salladı
Fatih'te metruk bina çöktü
Prof. Dr. Naci Görür
'Fay enerji biriktiriyor'
İstanbul'da büyük panik
Deprem sonrası İstanbul havadan böyle görüntülendi
Valilikten vatandaşa uyarı
'Telefon kullanmayın'
İstanbul'da 6,2 büyüklüğünde deprem
Vatandaşlar kendini dışarı attı
Zelenski'ye son teklif
'!Kırım'ı Rusya'ya ver' baskısı
Silivri açıklarında meydana geldi
İstanbul'da korkutan deprem
23 Nisan Atatürk'süz kutlanmaz
AKP'li belediyelerde gelenek oldu!
23 Nisan kutlanıyor
Anıtkabir'de resmi tören
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bilgilendirdi
"127 artçı deprem meydana geldi"
Marmara'da risk bitmedi
"Büyük parça kırılmadı"
İstanbul'da okullar 2 gün tatil edildi
Eğitime deprem arası
13 saniye sürdü
7 km derinlikte meydana geldi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ilk açıklama
'Devletimiz teyakkuz halinde'
Prof. Dr. Sedat Türkmen
'Marmara depremi endişesi sürüyor'
6.2'lik deprem fena salladı
Fatih'te metruk bina çöktü
Prof. Dr. Naci Görür
'Fay enerji biriktiriyor'
İstanbul'da büyük panik
Deprem sonrası İstanbul havadan böyle görüntülendi
Valilikten vatandaşa uyarı
'Telefon kullanmayın'
İstanbul'da 6,2 büyüklüğünde deprem
Vatandaşlar kendini dışarı attı
Zelenski'ye son teklif
'!Kırım'ı Rusya'ya ver' baskısı
Silivri açıklarında meydana geldi
İstanbul'da korkutan deprem
23 Nisan Atatürk'süz kutlanmaz
AKP'li belediyelerde gelenek oldu!
23 Nisan kutlanıyor
Anıtkabir'de resmi tören
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.