Ortalıkta son derece acayip bir durum var.
Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'un gerekli "ikazından" sonra Amerika müttefiklerine "kamuoyuna açıklanması sakıncalı olan kişiye özel kanıtlar" sunuyor.
Kanıtlar NATO ve hayrettir Rusya tarafından derhal kabul görüyor, Ecevit üzerinde düşünmeyi bile zait addederek tam bir teslimiyetle "Amerika uygun gördüyse kabulüm" diyor.
Pakistan ise ısrarla "Ortada kanıt filan yok" diyor.Acaba kim kimi kandırıyor?
Ve bu şartlarda, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Büyükanıt'ın bir süre önce yaptığı konuşma önem kazanıyor.Çünkü Türkiye terörde bedel ödeyerek büyük tecrübe edinmiş ve "dost ve müttefiklerinden" gördüğü iki yüzlülükten de ağzı yanmış.
Kimin terörist, kimin müttefik, kimin gerilla olduğu belli değil. Herkes işine gelen tarifi yapıp uluslar arası dayanışmayı kendi teröristine karşı sağlamaya çalışıyor.
Amerika bile büyük bir kavram kargaşası içinde..
Çünkü saldırıdan sonra "Ortalığa şok, hiddet ve acı yayıldı. Ama kimse insanların hayatlarını neden feda ederek böyle eylemlere giriştiğini, ya da sadece Arap ve İslam dünyasında değil, tüm gelişmekte olan ülkelerde ABD'den niye böylesine nefret edildiğini sormadı. 1980'li yıllarda kız çocuklarının okula gidebildiği ve kadınların çalışma hakkının bulunduğu Sovyet yanlısı Kâbil rejimine karşı yürütülen savaşta kaynak sağlayanlar Amerikalılardı." (The Guardian.14 Eylül 2001.Seumas Milne)
Herkesin kendi teröristi kötü, başkasınınki "iyi". Bana dokunmayan yılan meselesi.
Geçenlerde Ankara'da düzenlenen Savunma Sanayi Fuarı bünyesinde gerçekleştirilen
'Dünyadaki Politik, Teknolojik ve Stratejik Gelişmeler ve Türkiye'ye Etkileri' adlı sempozyumda bir konuşma yapan Orgeneral Büyükanıt şöyle dedi: "Gelişen teknolojinin büyük katkısıyla küreselleşme adı altında ortaya çıkan oluşum, yalnız politik ve ekonomik boyutları ile değil, güvenlik politikalarında da yeni yaklaşımları gündeme getirmiştir. Güçlü merkez ülkeler, kendi içlerinde ulus-devlet yapılarını muhafaza ederken; daha az güçlü çevre ülkelere daha çok, küreselleşmenin ekonomik ve siyasi boyutları ile yaklaşmaya başlamışlardır. Buna karşılık; çevre ülkeler ulus-devlet yapılarının korunması yönünde çaba göstermeye özen gösterme eğilimine girmişlerdir. Bu yaklaşım ve etkileşimler; ülkelerin ulusal güvenlik politikalarını algılamalarında farklı yaklaşımlar göstermelerini zorunlu hale getirmiş bulunmaktadır. Bu farklı yaklaşımlar; gelişmekte olan ülkelerde bazen bir ekonomik sıkıntı, bazen etnik terör, bazen her ikisinin koalisyonu olarak ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Başka bir ifade ile 'Savunma kolektif olabilir; ancak, ülke güvenliği ulusaldır.' ? Türkiye fiilen 16 yıldır terörle mücadele etmiş, 30 binin üzerinde can kaybetmiştir. Bu terör; ülke dışından yönetilmiş ve birçok ülkeden destek görmüştür, üzülerek ifade edeyim; halen görmektedir. ? Cezaevlerinde ölüm oruçlarının emirleri; kanlı bir terör örgütü tarafından yurtdışından verilmektedir ve bu eylemler yurtdışından desteklenmektedir. ? Laik düzene karşı çağdışı bir rejimi düzenleyenler yurtdışında örgütlenmekte. 1998 yılında Anıtkabir'e uçakla yapılacak bir saldırı bile yurtdışında dost ülkelerde düzenlenebilmektedir.Bu söylediklerim tamamen gerçektir. Ancak, bizi asıl üzen, teröre yataklık yapan ülkelerin -kim yapıyorsa- Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkmalarıdır. Bu ülkeler öncelikle kendilerini tarihe karşı temizlemelidir. Yaşadığımız çağın vebası terörizmdir. Ve veba gibi bulaşıcıdır. Unutulmamalıdır ki, bu mikroba kucak açanlar er ya da geç bu hastalıktan nasiplerini alacaklardır. Türkiye'nin, terörle mücadelenin yanı sıra, içinde bulunduğu coğrafyanın bir gereği olarak, bölge ve dünya barışı için yüklendiği önemli sorumluluklar vardır. Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu istikrarsızlık üçgeninin ortasında bir istikrar adası olmakla kalmamakta, geleneksel devlet anlayışı, laik, demokratik rejimi ve güçlü silahlı kuvvetleriyle yarattığı güvenilir devlet imajı ile istikrarı yayma gayretlerini de sürdürmekte ve sürdürmeye devam edecek. İnsanlık tarihi ile başlayan çatışmaların, çıkar çekişmelerinin ve harplerin önümüzdeki kısa dönemde dünya sahnesinden silineceği ihtimali zayıf. Sadece klasik harplerin gündemde olduğu dönemde düşmanın kim olduğunu, ne zaman, nerede, ne yapabileceğini tahmin edebilmek, harbin hangi vasıtalarla, nerede, ne kadar süreli yapılabileceğini kestirmek hiçbir zaman bugünkü kadar zor olmamıştır. Klasik askeri tehdidin yanı sıra ortaya çıkan yeni potansiyel risk ve tehditler ile bu risk ve tehditlere sebep olabilecek kişi ve grupların kullandıkları yüksek teknoloji, strateji uzmanları için dahi ufkun ötesini görebilmeyi daha zor hale getirmiştir. Tehdidi belirlemeyi müteakip uygun tedbirler geliştirme konusu da aynı değerleri savunan ülkelerin strateji uzmanlarının, askerlerinin, teknik personelinin daha yakın işbirliği içerisinde çalışmasını gerektirmektedir. Bu husus demokrasi ve hukukun üstünlüğüne saygılı devlet anlayışı, güçlü, güvenilir ve istikrarlı yapısıyla bölgesinde barış ve istikrarı yayma çabası içinde olan Türkiye için daha büyük önem arz etmektedir."
Büyükanıt Paşa'nın; 1. Büyük devletlerin "küreselleştiğinin" fakat güçsüz ve gelişmekte olan ülkelerin ise "küreselleştirildiklerinin"; 2.Savunmanın kollektif fakat ülke güvenliğinin ulusal olması gerektiğinin; 3.Türkiye'ye yönelik terörün ülke dışından yönetildiği ve bir çok ülkeden destek gördüğünün; 4. Teröre yataklık yapan bu ülkelerin zaman zaman Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkmış oldukları ve bu ülkelerin öncelikle kendilerini tarihe karşı temizlemeleri gerektiğinin altını çizdiğine dikkat ettiniz mi?
Merak ettiğim şu; Bu önemli tesbitler sadece Ankara'da bir sempozyumda havaya söylenilen sözler olarak mı kalacak yoksa "Devlet" gereğini yapıp dosta düşmana karşı tavır mı alacak?
Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'un gerekli "ikazından" sonra Amerika müttefiklerine "kamuoyuna açıklanması sakıncalı olan kişiye özel kanıtlar" sunuyor.
Kanıtlar NATO ve hayrettir Rusya tarafından derhal kabul görüyor, Ecevit üzerinde düşünmeyi bile zait addederek tam bir teslimiyetle "Amerika uygun gördüyse kabulüm" diyor.
Pakistan ise ısrarla "Ortada kanıt filan yok" diyor.Acaba kim kimi kandırıyor?
Ve bu şartlarda, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Büyükanıt'ın bir süre önce yaptığı konuşma önem kazanıyor.Çünkü Türkiye terörde bedel ödeyerek büyük tecrübe edinmiş ve "dost ve müttefiklerinden" gördüğü iki yüzlülükten de ağzı yanmış.
Kimin terörist, kimin müttefik, kimin gerilla olduğu belli değil. Herkes işine gelen tarifi yapıp uluslar arası dayanışmayı kendi teröristine karşı sağlamaya çalışıyor.
Amerika bile büyük bir kavram kargaşası içinde..
Çünkü saldırıdan sonra "Ortalığa şok, hiddet ve acı yayıldı. Ama kimse insanların hayatlarını neden feda ederek böyle eylemlere giriştiğini, ya da sadece Arap ve İslam dünyasında değil, tüm gelişmekte olan ülkelerde ABD'den niye böylesine nefret edildiğini sormadı. 1980'li yıllarda kız çocuklarının okula gidebildiği ve kadınların çalışma hakkının bulunduğu Sovyet yanlısı Kâbil rejimine karşı yürütülen savaşta kaynak sağlayanlar Amerikalılardı." (The Guardian.14 Eylül 2001.Seumas Milne)
Herkesin kendi teröristi kötü, başkasınınki "iyi". Bana dokunmayan yılan meselesi.
Geçenlerde Ankara'da düzenlenen Savunma Sanayi Fuarı bünyesinde gerçekleştirilen
'Dünyadaki Politik, Teknolojik ve Stratejik Gelişmeler ve Türkiye'ye Etkileri' adlı sempozyumda bir konuşma yapan Orgeneral Büyükanıt şöyle dedi: "Gelişen teknolojinin büyük katkısıyla küreselleşme adı altında ortaya çıkan oluşum, yalnız politik ve ekonomik boyutları ile değil, güvenlik politikalarında da yeni yaklaşımları gündeme getirmiştir. Güçlü merkez ülkeler, kendi içlerinde ulus-devlet yapılarını muhafaza ederken; daha az güçlü çevre ülkelere daha çok, küreselleşmenin ekonomik ve siyasi boyutları ile yaklaşmaya başlamışlardır. Buna karşılık; çevre ülkeler ulus-devlet yapılarının korunması yönünde çaba göstermeye özen gösterme eğilimine girmişlerdir. Bu yaklaşım ve etkileşimler; ülkelerin ulusal güvenlik politikalarını algılamalarında farklı yaklaşımlar göstermelerini zorunlu hale getirmiş bulunmaktadır. Bu farklı yaklaşımlar; gelişmekte olan ülkelerde bazen bir ekonomik sıkıntı, bazen etnik terör, bazen her ikisinin koalisyonu olarak ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Başka bir ifade ile 'Savunma kolektif olabilir; ancak, ülke güvenliği ulusaldır.' ? Türkiye fiilen 16 yıldır terörle mücadele etmiş, 30 binin üzerinde can kaybetmiştir. Bu terör; ülke dışından yönetilmiş ve birçok ülkeden destek görmüştür, üzülerek ifade edeyim; halen görmektedir. ? Cezaevlerinde ölüm oruçlarının emirleri; kanlı bir terör örgütü tarafından yurtdışından verilmektedir ve bu eylemler yurtdışından desteklenmektedir. ? Laik düzene karşı çağdışı bir rejimi düzenleyenler yurtdışında örgütlenmekte. 1998 yılında Anıtkabir'e uçakla yapılacak bir saldırı bile yurtdışında dost ülkelerde düzenlenebilmektedir.Bu söylediklerim tamamen gerçektir. Ancak, bizi asıl üzen, teröre yataklık yapan ülkelerin -kim yapıyorsa- Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkmalarıdır. Bu ülkeler öncelikle kendilerini tarihe karşı temizlemelidir. Yaşadığımız çağın vebası terörizmdir. Ve veba gibi bulaşıcıdır. Unutulmamalıdır ki, bu mikroba kucak açanlar er ya da geç bu hastalıktan nasiplerini alacaklardır. Türkiye'nin, terörle mücadelenin yanı sıra, içinde bulunduğu coğrafyanın bir gereği olarak, bölge ve dünya barışı için yüklendiği önemli sorumluluklar vardır. Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu istikrarsızlık üçgeninin ortasında bir istikrar adası olmakla kalmamakta, geleneksel devlet anlayışı, laik, demokratik rejimi ve güçlü silahlı kuvvetleriyle yarattığı güvenilir devlet imajı ile istikrarı yayma gayretlerini de sürdürmekte ve sürdürmeye devam edecek. İnsanlık tarihi ile başlayan çatışmaların, çıkar çekişmelerinin ve harplerin önümüzdeki kısa dönemde dünya sahnesinden silineceği ihtimali zayıf. Sadece klasik harplerin gündemde olduğu dönemde düşmanın kim olduğunu, ne zaman, nerede, ne yapabileceğini tahmin edebilmek, harbin hangi vasıtalarla, nerede, ne kadar süreli yapılabileceğini kestirmek hiçbir zaman bugünkü kadar zor olmamıştır. Klasik askeri tehdidin yanı sıra ortaya çıkan yeni potansiyel risk ve tehditler ile bu risk ve tehditlere sebep olabilecek kişi ve grupların kullandıkları yüksek teknoloji, strateji uzmanları için dahi ufkun ötesini görebilmeyi daha zor hale getirmiştir. Tehdidi belirlemeyi müteakip uygun tedbirler geliştirme konusu da aynı değerleri savunan ülkelerin strateji uzmanlarının, askerlerinin, teknik personelinin daha yakın işbirliği içerisinde çalışmasını gerektirmektedir. Bu husus demokrasi ve hukukun üstünlüğüne saygılı devlet anlayışı, güçlü, güvenilir ve istikrarlı yapısıyla bölgesinde barış ve istikrarı yayma çabası içinde olan Türkiye için daha büyük önem arz etmektedir."
Büyükanıt Paşa'nın; 1. Büyük devletlerin "küreselleştiğinin" fakat güçsüz ve gelişmekte olan ülkelerin ise "küreselleştirildiklerinin"; 2.Savunmanın kollektif fakat ülke güvenliğinin ulusal olması gerektiğinin; 3.Türkiye'ye yönelik terörün ülke dışından yönetildiği ve bir çok ülkeden destek gördüğünün; 4. Teröre yataklık yapan bu ülkelerin zaman zaman Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkmış oldukları ve bu ülkelerin öncelikle kendilerini tarihe karşı temizlemeleri gerektiğinin altını çizdiğine dikkat ettiniz mi?
Merak ettiğim şu; Bu önemli tesbitler sadece Ankara'da bir sempozyumda havaya söylenilen sözler olarak mı kalacak yoksa "Devlet" gereğini yapıp dosta düşmana karşı tavır mı alacak?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002