Aşk-ı niyaz ile dua; en güzel takvim (sistem) ile yaratılan insanın, kendisini yaratan Rabbiyle tüm benliğiyle manevi bağlantı kurmasıdır. Aşk ve sevgi insanı öyle bir makama ulaştırır ki, hiçbir güç onun kadar etkili olamaz.
Allah-u Teâlâ'nın insana bahşettiği akıl, öyle an olur ki, İlâhî aşkın etkisiyle durgunlaşır, kendinden geçer. İlâhî aşk, Yaratıcıya yakınlaştırır ve O'na tapınmaya sevk eder. İlâhî aşk, insanı tüm bağımlılıklardan koparır sadece ve sadece sevdiğine yöneltir. İşte bu aşamada kişi, insan olma erdeminin farkına vararak, o manevî iklimde yok olmayı diler.
Bu bütünleşme ânı, canı canana kavuşturan ve hicran (ayrılık) ateşini visale (kavuşturan) bir iksirdir. Doyumsuz visal günleri başlar burada ve sözler gayri iradi dökülür dudaklardan? Göz yârin cemalinden başka hiçbir şeyi görmez olur. Hiç bitmeyecek gibi, gönül sadece O'na yönelir; yalvarış, yakarış başlar.
Maşuk'a yönelmiş kalp, gözyaşları eşliğinde duygularını sözcüklere döker ve sevdiğinin uğruna feda eder her şeyini? Kur'an ve hadis dilinde insanın bu haline, vecd (kendinden geçercesine İlâhî aşka dalma) ile duaya münacat denir. Elbette her insan ancak marifet ve aşkının büyüklüğü kadar konuşabilir. Öteye gitmek için aşkı büyütmek gerek
Yüce Allah, Bakara suresi 186. ayetinde şöyle buyuruyor: "(Ey Resûlüm!) Kullarım, Beni Senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için Benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler."
Muvahhitler önderi İmam Ali (a.s.) şöyle dua etmemizi buyuruyor: "Allah'ım! Cennetine tamah için değil kulluğum, azabından korktuğum için de değil, ancak Senin yüceliğin karşısında kulluk gereğidir yakarış ve ibadetim."
Dua ve yakarış bu yüceliğe ulaştığında, insan ruhsal (manevî) sonsuzluğa vâkıf olur. Böylece gücü sınırsız ve sonsuz Yaratıcının varlığıyla râbıta kurulur ve doyumsuz hazlara varılır. Buna göre icabet bulmadığını zannettiğimiz dualarımızın boşa gitmediğini de anlamış oluruz. Çünkü yalvarış ve yakarış Mahbub'a kavuşmanın yüce bir kemalidir.
Adamın biri çok dua edermiş fakat dualarının icabet bulmadığını düşünerek, dua ve yakarışı terk etmeye karar verir. Bunun üzerine rüyasında Hz. Hızır'ı (a.s.) görür. Bakınız bu olayı Mevlana Celaleddin-i Rumî şöyle anlatıyor:
"Adam: Çağırdım ancak cevap gelmedi,
Korkarım kapıdan almasın beni.
Hızır dedi ki: Allah bana vahyetti
Sınanan sana söylememi emretti
Senin yakarman benim icabetimdi,
Yanman, kavrulman, derdin elçimdi.
Bana yakarmanı ben istemedim mi? (Bakara, 186. ayet)
Adımı anıp durmanı ben istemedim mi? (Bakara, 152. ayet)
Yakarışın, çare araman,
Ayak bağlarını çözen buydu her zaman
Senin aşk derdi çekişin İlahî lutfun işareti
Her 'Ya Rab' deyişin icabetin işareti."
Hz. Hüseyin (a.s.) şöyle niyaz ediyor: "Ey Yüce Allah'ım! Seninle konuşmak istiyorum, Sana yalvarıp yakarmak istiyorum ama yalvarıp yakarma, açıklama gücüm de Sendendir. Bu hakikati anlamak, bir kez daha beni sükûta sürüklüyor. Artık söyleyecek söz kalmamış ki söyleyeyim. Sadece Senin bize öğrettiğin bir tek o cümle ıstırabımı dindirebiliyor."
İşte bu aşamada İlâhî kattan şöyle bir nida gelir: "Ey huzur içinde olan can! Sen ondan razı, O da senden razı olarak dön Rabbine. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve gir Cennetime!" (Fecir, 27, 28).
Allah-u Teâlâ'nın insana bahşettiği akıl, öyle an olur ki, İlâhî aşkın etkisiyle durgunlaşır, kendinden geçer. İlâhî aşk, Yaratıcıya yakınlaştırır ve O'na tapınmaya sevk eder. İlâhî aşk, insanı tüm bağımlılıklardan koparır sadece ve sadece sevdiğine yöneltir. İşte bu aşamada kişi, insan olma erdeminin farkına vararak, o manevî iklimde yok olmayı diler.
Bu bütünleşme ânı, canı canana kavuşturan ve hicran (ayrılık) ateşini visale (kavuşturan) bir iksirdir. Doyumsuz visal günleri başlar burada ve sözler gayri iradi dökülür dudaklardan? Göz yârin cemalinden başka hiçbir şeyi görmez olur. Hiç bitmeyecek gibi, gönül sadece O'na yönelir; yalvarış, yakarış başlar.
Maşuk'a yönelmiş kalp, gözyaşları eşliğinde duygularını sözcüklere döker ve sevdiğinin uğruna feda eder her şeyini? Kur'an ve hadis dilinde insanın bu haline, vecd (kendinden geçercesine İlâhî aşka dalma) ile duaya münacat denir. Elbette her insan ancak marifet ve aşkının büyüklüğü kadar konuşabilir. Öteye gitmek için aşkı büyütmek gerek
Yüce Allah, Bakara suresi 186. ayetinde şöyle buyuruyor: "(Ey Resûlüm!) Kullarım, Beni Senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için Benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler."
Muvahhitler önderi İmam Ali (a.s.) şöyle dua etmemizi buyuruyor: "Allah'ım! Cennetine tamah için değil kulluğum, azabından korktuğum için de değil, ancak Senin yüceliğin karşısında kulluk gereğidir yakarış ve ibadetim."
Dua ve yakarış bu yüceliğe ulaştığında, insan ruhsal (manevî) sonsuzluğa vâkıf olur. Böylece gücü sınırsız ve sonsuz Yaratıcının varlığıyla râbıta kurulur ve doyumsuz hazlara varılır. Buna göre icabet bulmadığını zannettiğimiz dualarımızın boşa gitmediğini de anlamış oluruz. Çünkü yalvarış ve yakarış Mahbub'a kavuşmanın yüce bir kemalidir.
Adamın biri çok dua edermiş fakat dualarının icabet bulmadığını düşünerek, dua ve yakarışı terk etmeye karar verir. Bunun üzerine rüyasında Hz. Hızır'ı (a.s.) görür. Bakınız bu olayı Mevlana Celaleddin-i Rumî şöyle anlatıyor:
"Adam: Çağırdım ancak cevap gelmedi,
Korkarım kapıdan almasın beni.
Hızır dedi ki: Allah bana vahyetti
Sınanan sana söylememi emretti
Senin yakarman benim icabetimdi,
Yanman, kavrulman, derdin elçimdi.
Bana yakarmanı ben istemedim mi? (Bakara, 186. ayet)
Adımı anıp durmanı ben istemedim mi? (Bakara, 152. ayet)
Yakarışın, çare araman,
Ayak bağlarını çözen buydu her zaman
Senin aşk derdi çekişin İlahî lutfun işareti
Her 'Ya Rab' deyişin icabetin işareti."
Hz. Hüseyin (a.s.) şöyle niyaz ediyor: "Ey Yüce Allah'ım! Seninle konuşmak istiyorum, Sana yalvarıp yakarmak istiyorum ama yalvarıp yakarma, açıklama gücüm de Sendendir. Bu hakikati anlamak, bir kez daha beni sükûta sürüklüyor. Artık söyleyecek söz kalmamış ki söyleyeyim. Sadece Senin bize öğrettiğin bir tek o cümle ıstırabımı dindirebiliyor."
İşte bu aşamada İlâhî kattan şöyle bir nida gelir: "Ey huzur içinde olan can! Sen ondan razı, O da senden razı olarak dön Rabbine. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve gir Cennetime!" (Fecir, 27, 28).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017