Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Oruçlunun boş, çirkin ve ölçüsüz sözlerden temizlenmesi ve fakirlere bir azık olması için fıtır sadakasını emretti. Kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir sadaka olur. Kim de bayram namazından sonra verirse, o başka vakitlerde verilen sadakalardan birisi olur." (İbn-i Mâce, Zekât: 21).
Bu hadis-i şerif ve daha birçoklarından hareketle her yıl Ramazan ayında bayram namazı öncesine kadar 'Fıtır sadakası' ya da halk arasındaki ifadesiyle 'fitre' vermemiz gerektiğini biliyoruz.
Bir Müslümanın ne kadar fitre vereceğini ise ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl tespit eder ve miktarını açıklar.
Şimdi bu konunun, yazının başlığı ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ama lütfen biraz sabredin ve okumaya devam edin.
Diyanet 2017 yılı için fitre miktarını şu açıklamayla ilan etmişti; "Mevcut sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulundurularak 2017 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2018 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan sürede 16,00 TL olarak belirlenmesine karar verildi."
Yani Diyanet, "bir kişi günlük en az (asgari) 16 TL'ye karnını doyurur" diyor. (Örneğin bir ekmek arası tavuk döner + ayran bu tutara aşağı yukarı denk geliyor).
Malum asgari ücret hesaplanırken dört kişilik bir aile esas alınır ve buna göre tespit yapılır.
Biz de bu husustan hareketle Diyanet'in belirlediği fitre miktarı üzerinden basit bir hesapla dört kişilik bir ailenin aylık yalnızca karnını doyurabileceği tutarı hesaplayalım;
4 kişi x 16 TL = 64 TL günlük.
64 TL x 30 gün = 1.920 TL aylık.
Bu basit hesap gösteriyor ki, Diyanet'in belirlediği fitre miktarı 2017'ye göre (ki bir insanın karnını doyurabilmesi için günlük en az harcaması gereken limitidir) 4 kişilik bir aile için aylık 1.920 TL. olur. Hepimiz bu miktar üzerinden fitrelerimizi verir ve görevimizi yapmış oluruz.
Şimdi gelelim asgari ücret konusuna?
2018 yılı için belirlenen asgari ücret miktarı 1603 TL. Bu hususta herkes birçok yorum yapıyor. Hükümet ve Maliye Bakanlığı yapılan zam oranının % 14 olduğunu ve enflasyonun üzerinde zam yaptıklarını ifade ederken, işveren temsilcileri bu artışı bile fazla bularak, yükselen işçi maliyetlerinin altından nasıl kalkacaklarını düşünüyorlar.
Bu arada bir sivil toplum örgütünden ilginç çıkışlar geliyor ve çok bilimsel (!), çok insani (!) açıklamalar geliyor.
Bu STK, TÜİK verilerine dayanarak yaptıklarını ifade ettikleri hesaplamaları (Nedense Diyanet'in yaptığı hesaba bakmak kimsenin aklına gelmiyor) kamuoyu ile paylaştı. Hatta "insani yaşam sürdürmenin maliyeti" gibi çok manidar bir ifade ile kamuoyuna sunulan bu araştırmada bölge farkı gözeterek tespitler yapıldığı ifade edildikten sonra, İstanbul için hesaplanan asgari ücret miktarının 2.154 TL iken Türkiye ortalamasının ise 1.666 TL. olarak çıktığını açıklandı.
Yani bu durumda bazı yörelerde dört kişilik bir aile 1.000?1.200 TL'ye geçinebiliyor. Ayrıca bu STK, araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu rakamları, çalışana verilmesi gereken insani geçim ücreti tutarı olarak işverenlere tavsiye ediyor.
Burada şunu belirtmeden de geçemiyorum: Eğer bu rakamlar insani bir yaşam sürdürmek için yeterli ise acaba Diyanet hepimizi yanıltıyor mu? Ya da açıklanan araştırmadaki (!) rakamlar insani ise Diyanet'in açıkladığı fitre rakamları ne için oluyor? Dört kişilik kira, elektrik, su, ulaşım, yiyecek, giyecek, sağlık vs. tüm masraflar için 1603 TL yeterli ise, Diyanet bizi yanıltıyor mu?
Bunun yanı sıra bir de Türk-İş'in düzenli olarak her ay yaptığı araştırmalar var ve buna göre ise 2017 Aralık ayı itibari ile dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.608 TL, yoksulluk sınırı ise 5.238 TL olarak ifade edildi. Ve bu rakamlara hem hükümet yetkilileri, hem işverenler hem de yukarıdaki araştırmayı yapan STK ve benzerleri tarafından itirazlar gecikmedi ve bu rakamları abartılı, yanıltıcı buldular.
Aslında herhangi bir araştırmaya gerek kalmadan, biz kendi yaşam şartlarımızı yazıya döksek karşımıza çıkan tablo gerçeğin ta kendisi olacak?
Aslında gerçek yaşam şartları, gün gibi ortada iken, asgari ücret üzerinden oluşturulan gündem, sendikaların asgari ücret zammı için önerdikleri komik rakamlar, bir sivil toplum örgütünün ortaya koyduğu ve Türkiye'nin birçok yerinde mevcut asgari ücretin insanlara fazla geldiğini ifade edercesine yaptığı açıklamalar akıllara ziyan.
Peki ama bu kadar rakam yoğunluğunda, laf kalabalığında, sanki çok bilinmeyenli bir denklem gibi halka anlaşılmamak üzere anlatılan asgari ücretin bu seviyede olmasının hikmetleri ve sonra elimize tutuşturulan bir miktar para ile oyalanmaya ne kadar devam edeceğiz?
Kelime oyunları yapanları, rakamlarla cambazlık yapanları anlıyorum da, her geçen gün cebindeki para eksilen, mutfağındaki yiyeceği azalan, maddi imkansızlıktan kendisinin ve ailesinin zor şartlarını bizzat yaşayan insanların duyarsızlığını anlamak hakikaten mümkün değil.
Aslında hesap çok kolay? Yıllardan bu yana en cahilimizden en okumuşumuza hepimizin anlayacağı şekilde anlatılıyor.
Hiç lafı dolandırmadan, insanı merkeze koyan bir anlayışla, gerçekten "insani yaşam" için en yalın, en anlaşılır şekilde bir ses yükseliyor.
"Asgari ücreti 5.000 (beş bin) TL yapacağım. Fakirliğe elveda, zenginliğe hoş geldin diyeceğiz" diyor bu ses.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey anlatıyor, yazıyor, konuşuyor. Eğer mesele formülse onu da ortaya koyuyor ve hatta ekonomide çığır açarak dünyanın yarısından fazla, 4 milyar insanın kullandığı, uyguladığı ekonominin kitabını bile yazıyor, Milli Ekonomi Modeli ile çağa damgasını vuruyor.
Yıllardır asgari ücreti 5.000 TL yapacağını, kaynaklarıyla birlikte bunun nasıl olacağını tek tek izah ediyor. Türk milleti içinde bulunduğu yokluktan kurtarmaya geldiğini ifade ediyor. Sahip olduğumuz kaynaklarla asgari ücreti gerekirse 10.000 TL yapmaya muktedir olduğunu haykırıyor.
Görmüyor musunuz? Diyanet bir şey söylüyor, Maliye Bakanlığı başka bir şey söylüyor. Kendi aralarında bile anlaşamayan devlet kurumları var. Diğer taraftan başka birileri çıkmış aklımızla dalga geçiyor.
Ne konuşursak konuşalım, ne yazarsak yazalım, ne kadar araştırma yaparsak yapalım; Sayın Baş'a kulak vermediğimiz sürece, O'nun fikirlerini hayata geçirmesine imkan vermediğimiz sürece bu tiyatro bitmeyecek.
Bu hadis-i şerif ve daha birçoklarından hareketle her yıl Ramazan ayında bayram namazı öncesine kadar 'Fıtır sadakası' ya da halk arasındaki ifadesiyle 'fitre' vermemiz gerektiğini biliyoruz.
Bir Müslümanın ne kadar fitre vereceğini ise ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl tespit eder ve miktarını açıklar.
Şimdi bu konunun, yazının başlığı ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ama lütfen biraz sabredin ve okumaya devam edin.
Diyanet 2017 yılı için fitre miktarını şu açıklamayla ilan etmişti; "Mevcut sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacı göz önünde bulundurularak 2017 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2018 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan sürede 16,00 TL olarak belirlenmesine karar verildi."
Yani Diyanet, "bir kişi günlük en az (asgari) 16 TL'ye karnını doyurur" diyor. (Örneğin bir ekmek arası tavuk döner + ayran bu tutara aşağı yukarı denk geliyor).
Malum asgari ücret hesaplanırken dört kişilik bir aile esas alınır ve buna göre tespit yapılır.
Biz de bu husustan hareketle Diyanet'in belirlediği fitre miktarı üzerinden basit bir hesapla dört kişilik bir ailenin aylık yalnızca karnını doyurabileceği tutarı hesaplayalım;
4 kişi x 16 TL = 64 TL günlük.
64 TL x 30 gün = 1.920 TL aylık.
Bu basit hesap gösteriyor ki, Diyanet'in belirlediği fitre miktarı 2017'ye göre (ki bir insanın karnını doyurabilmesi için günlük en az harcaması gereken limitidir) 4 kişilik bir aile için aylık 1.920 TL. olur. Hepimiz bu miktar üzerinden fitrelerimizi verir ve görevimizi yapmış oluruz.
Şimdi gelelim asgari ücret konusuna?
2018 yılı için belirlenen asgari ücret miktarı 1603 TL. Bu hususta herkes birçok yorum yapıyor. Hükümet ve Maliye Bakanlığı yapılan zam oranının % 14 olduğunu ve enflasyonun üzerinde zam yaptıklarını ifade ederken, işveren temsilcileri bu artışı bile fazla bularak, yükselen işçi maliyetlerinin altından nasıl kalkacaklarını düşünüyorlar.
Bu arada bir sivil toplum örgütünden ilginç çıkışlar geliyor ve çok bilimsel (!), çok insani (!) açıklamalar geliyor.
Bu STK, TÜİK verilerine dayanarak yaptıklarını ifade ettikleri hesaplamaları (Nedense Diyanet'in yaptığı hesaba bakmak kimsenin aklına gelmiyor) kamuoyu ile paylaştı. Hatta "insani yaşam sürdürmenin maliyeti" gibi çok manidar bir ifade ile kamuoyuna sunulan bu araştırmada bölge farkı gözeterek tespitler yapıldığı ifade edildikten sonra, İstanbul için hesaplanan asgari ücret miktarının 2.154 TL iken Türkiye ortalamasının ise 1.666 TL. olarak çıktığını açıklandı.
Yani bu durumda bazı yörelerde dört kişilik bir aile 1.000?1.200 TL'ye geçinebiliyor. Ayrıca bu STK, araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu rakamları, çalışana verilmesi gereken insani geçim ücreti tutarı olarak işverenlere tavsiye ediyor.
Burada şunu belirtmeden de geçemiyorum: Eğer bu rakamlar insani bir yaşam sürdürmek için yeterli ise acaba Diyanet hepimizi yanıltıyor mu? Ya da açıklanan araştırmadaki (!) rakamlar insani ise Diyanet'in açıkladığı fitre rakamları ne için oluyor? Dört kişilik kira, elektrik, su, ulaşım, yiyecek, giyecek, sağlık vs. tüm masraflar için 1603 TL yeterli ise, Diyanet bizi yanıltıyor mu?
Bunun yanı sıra bir de Türk-İş'in düzenli olarak her ay yaptığı araştırmalar var ve buna göre ise 2017 Aralık ayı itibari ile dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.608 TL, yoksulluk sınırı ise 5.238 TL olarak ifade edildi. Ve bu rakamlara hem hükümet yetkilileri, hem işverenler hem de yukarıdaki araştırmayı yapan STK ve benzerleri tarafından itirazlar gecikmedi ve bu rakamları abartılı, yanıltıcı buldular.
Aslında herhangi bir araştırmaya gerek kalmadan, biz kendi yaşam şartlarımızı yazıya döksek karşımıza çıkan tablo gerçeğin ta kendisi olacak?
Aslında gerçek yaşam şartları, gün gibi ortada iken, asgari ücret üzerinden oluşturulan gündem, sendikaların asgari ücret zammı için önerdikleri komik rakamlar, bir sivil toplum örgütünün ortaya koyduğu ve Türkiye'nin birçok yerinde mevcut asgari ücretin insanlara fazla geldiğini ifade edercesine yaptığı açıklamalar akıllara ziyan.
Peki ama bu kadar rakam yoğunluğunda, laf kalabalığında, sanki çok bilinmeyenli bir denklem gibi halka anlaşılmamak üzere anlatılan asgari ücretin bu seviyede olmasının hikmetleri ve sonra elimize tutuşturulan bir miktar para ile oyalanmaya ne kadar devam edeceğiz?
Kelime oyunları yapanları, rakamlarla cambazlık yapanları anlıyorum da, her geçen gün cebindeki para eksilen, mutfağındaki yiyeceği azalan, maddi imkansızlıktan kendisinin ve ailesinin zor şartlarını bizzat yaşayan insanların duyarsızlığını anlamak hakikaten mümkün değil.
Aslında hesap çok kolay? Yıllardan bu yana en cahilimizden en okumuşumuza hepimizin anlayacağı şekilde anlatılıyor.
Hiç lafı dolandırmadan, insanı merkeze koyan bir anlayışla, gerçekten "insani yaşam" için en yalın, en anlaşılır şekilde bir ses yükseliyor.
"Asgari ücreti 5.000 (beş bin) TL yapacağım. Fakirliğe elveda, zenginliğe hoş geldin diyeceğiz" diyor bu ses.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey anlatıyor, yazıyor, konuşuyor. Eğer mesele formülse onu da ortaya koyuyor ve hatta ekonomide çığır açarak dünyanın yarısından fazla, 4 milyar insanın kullandığı, uyguladığı ekonominin kitabını bile yazıyor, Milli Ekonomi Modeli ile çağa damgasını vuruyor.
Yıllardır asgari ücreti 5.000 TL yapacağını, kaynaklarıyla birlikte bunun nasıl olacağını tek tek izah ediyor. Türk milleti içinde bulunduğu yokluktan kurtarmaya geldiğini ifade ediyor. Sahip olduğumuz kaynaklarla asgari ücreti gerekirse 10.000 TL yapmaya muktedir olduğunu haykırıyor.
Görmüyor musunuz? Diyanet bir şey söylüyor, Maliye Bakanlığı başka bir şey söylüyor. Kendi aralarında bile anlaşamayan devlet kurumları var. Diğer taraftan başka birileri çıkmış aklımızla dalga geçiyor.
Ne konuşursak konuşalım, ne yazarsak yazalım, ne kadar araştırma yaparsak yapalım; Sayın Baş'a kulak vermediğimiz sürece, O'nun fikirlerini hayata geçirmesine imkan vermediğimiz sürece bu tiyatro bitmeyecek.
Mahi Ekici / diğer yazıları